Gölgeler İçinde başrolünü kameraların ve anonsların paylaştığı bir film. Kamerların arkasında hangi gözlerin olduğu belli değil tabi. Tıpkı anonslardan çıkan seslerin sahibinin belli olmadığı gibi. Bilinmezlik bu fimin ana-konusu. Ana-konuya hakim olan başrol oyuncularıysa, yani kameralar ve anonslar, herşeyi bilir gibi yapmanın "haklı küstahlığı" içindeler. Bu küstahlık hem filmde yan figür olarak zaman zaman ekrana yansıyan oyunculara hem de ekran karşısında oturup ana konuyu anlamaya çalışan biz meraklı izleyecilere kasvetli, karanlık, çaresiz ve dolayısıyla çekilmez anlar yaşatıyor. Bu yanıyla harika!…

Dikkatimi çektiği için yazıyorum; filmin gerçek mekanı bence bir sahnede çok başarılı bir şekilde gösterilmiş. Yağmur suyu birikintisi... Bu su birikintisine yansıyan yüksek, bakımsız bir fabrika binası var. Su birikintisinin yanından geçen ayaklardan biri yanlışlıkla o suya deyince, bina sallanmaya başlıyor. Derken izleyici olarak siz de kalkıp farkında bile olmadan o binaya giriveriyorsunuz. İçinde kocaman borular, çalışan ya da çalışmayan makinalar, Nereden gelip nereye gittiği belli olmayan kablolar, irili ufaklı taşlar, demir yığını, demir yığını arasından süzülen katranımsı makina yağları, takur tukur sesler, seslerin arasında birdenbire duyulan sirenler. Sirenleri duyar duymaz ne yapacağını bilemeyen telaşla sağa sola kaçışan ayaklar, yani yan karakterler, insancıklar... Çok yorucu…

- Peki kim bu insancıklar?

+ Cevap çok basit; Konuşmayan-duymayan, gülmeyen-ağlamayan, hayal kurmayan-gerçeğin farkına var(a)mayan, uyumayan-uyanmayan kadınlı erkekli bir grup işçi. Yani takur tukur işleyen makinaların, kolu, bacağı, eli, parmağı, tırnağı herşeyi... Ama kendi insan-bütünü değil. İnsancıklar... Düşünme, sorgulama, değiştirme, dönüştürme, eleştirme en önemlisi de merak etme kabiliyeti iğdiş edilmiş insancıklar.

Korku; başrolü paylaşan kameraların, -gören ama görünmeyen gözünden, ve anonsların, -söyleyen ama işitmeyen sesinden, insancıkların içine sinmiş ve onların her birini tek tek felç etmiş gibi.

Sanırım ekrana bakar bakmaz göze çarpan KORKU´yu büyük harflerle yazmakta fayda var. Hatta onu daha filmin fragmanlarını bile izlediğinizde hemen farkedeceksiniz. Çünkü sizin de icinizde! Bilinmezliğin karşısında insan olarak ta bin yıllar öncesinden genlerimize kodlanmış olan köksüz-saçma bir korku bu. Köksüz ve saçma diyorum, çünkü gereksiz!

İşte ana konusu bilinmezlik olan bu fimde, bilinmezlikten korkmanın ne kadar köksüz ve saçma olduğunu ispatlayan bir çatışma noktasına rastlıyoruz. İşçilerden biri bir gün bir kabloyu sökmeye kalkar ve böylece kabloların aslında hiçbir yere bağlı olmadığı ortaya çıkar. Yaratılan korku, takip, emir-komuta insan aklının tasavvurundan başka birşey değildir. Kapitalizm yarattığı bu korkuyu, iş ilişkilerini bilinmez bir hiyerarşiye ve onun yanindaki bürokrasiye bağlayıp, insan olgusunu aşağılayarak büyütür. İşte Gölgeler İçinde de bu gerçeğin altını çiziyor; Kameralar sadece korkutmak, anonslarsa itaate zorlamak için kurulmuştur. Filmin ana konusu bu.

Film türü olarak Distopya

Erdem Tepegöz´ün Türkiye´yi temsilen Oscar adayı olarak gösterilen, son derece başarılı bu filmi tamamıyla soyut(abstrakt) bir kurguya(Fiktion) dayalı olduğu halde toplumsal gerçekçi. Kapitalist ilişkiler içinde sürekli gözetilip KORKU kodları yüklenerek tekniksel üretimin birer parçası haline getirilen birey(ler)in çıkmazını ele alıyor. Tür olarak, Distopya kategorisine giren film, Franz Kafka´nın defalarca romanlarında tarif ettiği dünyaları görselleştirmiş diyebiliriz. Bu dünyalarda rastlanan motifler de genel olarak; bilinmezlik, bireyin bilinmezlik karşısındaki edilgenliği, hakim ve görünmez olan güçlere tapması şeklinde özetlenebilir. Öte yandan bireysel merakın, eleştirinin, sorgulamanın görünmeyen hakim güçler tarafından yargılanması ve hatta cezalandırılması da sözkonusu.

Edebiyat biliminin perspektifinden ele aldığımızda distopyayı ütopyanın tam tersi olarak tarif etmemiz mümkün. Her ikisi de -zamanı ve mekanı belli olmayan, geleceğe yönelik anlatımlar üzerinden kurgulanır. Ütopya gelecekte olması gerekeni(ideali) pozitif anlamda ele alıp süslerken, distopya güncel sorunlardan yola çıkarak gelecekte gerçekleşmesi muhtemel tehlikelere işaret eder, gözler önüne serer, bu şekilde izleyiciyi ya da okuyucuyu uyarır. Tamamen negatiftir. Reel dünyadaki ahlaki çöküntünün, başka bir deyişle insana karşı işleyen sistemin eleştirisini yaparken, bir mercek işlevi görür. Sadece sorunlara odaklanıp onları mümkün olduğu kadar büyüterek, bakilmasi ve anlasilmasi zor korkunc bir tablo cizer. Distopik eserlerin okurlar ve izleyiciler tarafından daha çok kabus gibi alımlanmasının sebebi de budur.

Örnekleyecek olursak; Hemen her distopik eserde olduğu gibi, dialog formatının en asgari düzeyde kullanıldığı bu filmde de, kameranın nesneleri bile konuşturarak kişiselleştirdiğine tanık oluyoruz. Bazı sahnelerde baş karakter Numan Acar´ın yatmak için kullandığı mekanda, içine taş doldurup gelen sesleri dinlediği bir boru ekrana adeta canlıymış gibi yansır. Yine geniş bandlar üzerinde büyük bir gürültüyle gidip gelen ufak taşlar, sanki her an makina bozulacakmış da, tam o sırada insan hayatı duracakmış gibi extrem bir dinamikle çekilmiş. Filmde insan-doğa ilişkisine dair bir tek sahnenin bile olmaması, distopyanın izleyicide yaratmak istediği olumsuzluk-karamsarlık-kötümserlik etkisini güçlendiriyor. Bu bağlamda „Gölgeler İçinde“´yi izleyecek olanların mesajları doğru anlayabilmesi için; filmle aradaki mesafeyi korumaları elzem diye düşünüyorum.

- Peki nedir korunması gereken bu mesafe? diye soracak olursanız;

+ Gölgeler İçinde´nin distopik kurguya dayalı bir film olduğunu unutmamak. diye cevap verebilirim. Yukarda da değindiğim gibi, güncelde yaşadığımız bu sorunlar, farkedilebilmesi için bir mercek altında büyütülerek ekrana yansıtılmış durumda. Hepsi bu.

Filmi izeledikten sonra yapılması gereken en iyi şey, açıkta kalan SON´a mutlu bir SON nasıl yazılabilir, onu düşünmek.

Film Hakkında

Erdem Tepegöz´ün senaryosunu yazıp yönettiği film 2019 yılında Gürcistan´daki bir maden kasabısında beş hafta gibi kısa bir sürede çekilmiş. Aynı şekilde -film ekibi de dahil olmak üzere, farklı disiplinler ve kültürlerin etkisini barındıran film, ele aldığı sorunsala da bağlı olarak evrensel nitelikler içeriyor. Ekim 2020´den itibaren bugüne kadar katıldığı festivaller ve aldığı ödüller şöyle sıralanabilir:

Dünya Prömiyeri: 42. Moskova Film Festivali, 2. Gümüş Georg Jüri Özel Ödülü

Türkiye Prömiyeri: 57. Anlatya Altın Portakal Film Festivali, 5 Ödül (SİYAD En iyi Film, En iyi Yönetmen, En iyi Kameraman, En iyi Film Müziği, En iyi Sanat Yönetmeni Ödülleri)

Uzun Metrajlı Film Yarışması, 8. Boğaziçi Film Festivali: 2 Ödül, En iyi Yönetmen, En iyi Görüntü Yönetmeni

Köln´de her sene düzenlenen Tüpisch Türkisch Film festivalinde 14 Mart´a kadar izlenebilecek olan filmi, internet ortamında kiralayıp izlemek mümkün. Aşağıdaki linkten film ve festival programındaki gerekli bilgilere ulaşalıbilir.

http://tuepisch-tuerkisch.de/

Filmin Künyesi:

Film-adı: Gölgeler İçinde

Film-türü: Distopya

Üretim ve İlk Gösterim Tarihi: 2018-2020

Yapım: Contact Film Works

Dil: Türkçe, İngilizce Alt Yazı

Yönetmen: Erdem Tepegöz

Senaryo: Erdem Tepegöz

Görüntü Yönetmeni: Hayk Kirakosyan

Sanat Yönetmeni: Armen Gahazaryan

Müzik: Greg Dombrowski

Oyuncular: Numan Acar, Vedat Erincin, Ahmet Melih Yılmaz, Emrullah Çakay, Muharrem Bayrak, Selin Kavak

Köln, 08.03.2021