“Hayat herkesin belli bir
rol oynadığı sahnedir.”[1]
Sabahattin Kudret Aksal’ın, “Tiyatro, sanatın tümü gibi bir okuldur. Eğitir, geliştirir insanı, dünyasının sınırlarını genişletir”; Genco Erkal’ın, “Tiyatro insandan insana bir iletişimdir. Araya elektronik ya da mekanik bir aygıt girmeden yapılan bir iletişim,” vurgularını önemsediğim için “Tiyatro kutsal amaçlardan gittikçe uzaklaşıyor,”[2] saptaması üzerine bir de 2000’lerde kafa yormakta yarar olduğunu düşünüyorum.
En eski sanat dallarından tiyatro, toplumun aynasıydı ve Anadolu’daki 3 bini aşkın antik kentin büyük çoğunluğunda tiyatro olup, bunların çoğu bugüne kadar ayakta kalmıştır. Yaşamımıza boyut(lar) katan tiyatronun coğrafyamızdaki seyri seferinde Ermeni, Rum ve Yahudi topluluklarının önemli bir rol oynadıkları bir “sır” değil: Osmanlı döneminde, özellikle de 19. yüzyılda önemli bir varlık gösteren Ermeni tiyatrosunun, başta Güllü Agop’un metne dayalı Türkçe tiyatroyu geliştirme adına attığı adımlarla başlayıp Mardiros Mınakyan, Tomas Fasulyeciyan gibi ustaların ve onlarca Ermeni oyuncunun çabalarıyla tiyatromuzu günümüze taşımaktaki rolü tiyatro tarihimizde kayıtlıdır. Buna bir de Sefarad Yahudilerinin sahne çalışmaları eklenmeli elbette…[3]
Sözünü ettiklerim ve edemediklerim tiyatromuz için çok önemliyken; burada özellikle 1963’de Ankara’da Asaf Çiyiltepe öncülüğünde kurulan -İstanbul’daki Arena Tiyatrosu’nun devamı niteliğindeki- Ankara Sanat Tiyatrosu’na (AST) bir parantez açılmalı.
Kuruluşu ardından Ankara’da dört kez oynanan ‘Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti’ oyunu, beşinci kez Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerine oynanırken, Ankara Sıkıyönetim Kumandanlığı’nın 4 Nisan 1972 tarihli bildirimi ile yasaklanan AST, 1974’de yeniden açıldı.
“Devrimci ve ilerici bir tiyatro olarak” kurulan AST 1967’de bir turneye giderken geçirdiği bir trafik kazasında Asaf Çiyiltepe’yi yitirdi.
Bunun üzerine tiyatronun sanat yönetmenliğini Güner Sümer, Sümer’den sonra da Rutkay Aziz üstlendi. Rutkay Aziz, pek çok oyunun yönetmenliğine imza atarken, sahnede de Ankaralı ile buluştu.
O dönemlerde, çağdaş dünya klasiklerinden pek çok oyun sahnelendi AST’ta. Özellikle ‘Brecht-Gorki Tiyatrosu’ kimliği kazandı. Genco Erkal, Ergin Orbey, Çetin Öner, Rutkay Aziz ve Yılmaz Onay gibi sanatçı ve yönetmenlerin yanında, Osman Şengezer ve Yücel Tanyeri gibi sahne tasarımcıları ve Timur Selçuk gibi bestecilerin yolu da o sahneden geçti. 1971-1972 sezonunda Bertolt Brecht’in yazdığı, Yılmaz Onay’ın yönettiği ‘Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti’ adlı oyunla, sıkıyönetim tarafından gözaltına alındı oyuncular. 1974-1975 sezonunda da AST tiyatro tarihine deyim yerindeyse damga vurdu.
AST’ın oyuncuları, Maksim Gorki’nin aynı isimli romanından Bertolt Brecht’in oyunlaştırdığı ‘Ana’ adlı oyunu Rutkay Aziz rejisi ile sahneye taşıdı. Ve bu oyunda dillendirilen ‘1 Mayıs Marşı’, seyircilerin oyundan çıkarken hep bir ağızdan söylemesiyle Türkiye’ye mal oldu. Bu marş bugün hâlâ her 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nda hep bir ağızdan söyleniyor.
AST ile yolu kesişenlerden Genco Erkal, 1965’de Türkiye’nin ilk tek kişilik oyunu olan ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ adlı oyunu ilk kez AST’ta oynarken; o dönemi ve sahnenin kapatılmasını şu sözlerle değerlendiriyordu:
“AST salonu elden gitti dedikleri an yüreğim sıkıştı. Tiyatromuzun yakın tarihinin yüz akı, bunca önemli oyuncu, yazar, besteci ve yönetmene ev sahipliği yapmış bir salon bu kadar kolay gözden çıkarılabilir mi? 60 yıllık sanat hayatımın en verimli üç yılını orada yaşadım. 1965’de coğrafyamızın ilk tek kişilik oyunu olan Bir Delinin Hatıra Defteri’ni o salonda oynadım. Ardından ilk Brecht yorumum olan, Asaf Çiyiltepe’nin yönettiği ‘Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi’ geldi. O dönem AST’ın çok güçlü bir kadrosu vardı.”
Yine AST’ta 25 yıl görev alan tiyatro sanatçısı Altan Erkekli de şunları söylüyordu:
“1975 girişli birinci sınıf öğrencisiyken, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde, Sevgili Rutkay Aziz’in beni izleyip, Maksim Gorki’nin ‘Ana’ adlı oyununda, ‘Pavel’ rolüyle sahneye çıkardığı, o devlerle beraber AST’ta başlayan serüvenim, 25 yıl sahne üstü ve gerisindeki görevlerle devam etti. Beni var eden yerdir AST. Geniş kitlelerle buluşturup, ödüller almamı sağlayan yer... Emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ediyorum. AST, Ankara’nın simgesidir. Türk tiyatrosunun simgesidir. Sahnesini elbette açık havada, çadır tiyatrosunda da sürdürür ama o bina Ankaralının kalbinde, tiyatroya gönül vermiş insanların yüreğinde yaşamalıdır. Bakanlık, yerel yönetimler, Ankara’nın önde gelen ticari kuruluşları, ortak akılla bir çözüm bularak o sahneyi yeniden Ankara’ya armağan etmelidir. Bu simgenin yüzyıllarca ışık tutmasını istiyorum.”[4]
Gerçekten de Asaf Çiyiltepe ve arkadaşlarının kurduğu tiyatronun ilkeleri daha ilk adımda belirlenmişti: Devrimci, toplumcu, ilerici, yenilikçi bir çizgiydi bu... Beckett’in ‘Godot’yu Beklerken’ oyunuyla başladılar. Kadroya dikkat: Çiyiltepe, Güner Sümer, Işık Toprak, Gündüz Kalıç, Ayberk Çölok, Tunca Yönder, Şevket Altuğ...
Brecht, Gogol, Gorki, Sartre derken Sermet Çağan, Orhan Kemal, Nâzım Hikmet, Turgut Özakman, Vasıf Öngören, Oktay Arayıcı, Orhan Asena, Ömer Polat, Yılmaz Onay, Bilgesu Erenus, Uğur Mumcu, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Murathan Mungan, Muzaffer İzgü, Fikret Otyam...
Asaf Çiyiltepe’den sonra Güner Sümer, Ergin Orbey, Mehmet Keskinoğlu, Erkan Yücel, Rutkay Aziz... Timur Selçuk, Meral Niron, Sevim Çavdar, Osman Şengezer, Yücel Tanyeri, Rana Cabbar, Savaş Yurttaş, Şener Kökkaya, Yaman Okay, Erol Demiröz, Altan Erkekli, Cezmi Baskın...
Hasılı Asaf Çiyiltepe’lerin, Rutkay Aziz’lerin AST’ının İzmir Caddesi Ihlamur Sokak’taki sahnesi bir semboldü; sanatla direniş, sanatla yaşam sembolüydü…
Denilebilir ki yaptıkları ve yaşattıklarıyla AST’ın devrimci bir gelenektir; öyle de kalacaktır…
7 Temmuz 2023, 17:29:51, Ankara.
N O T L A R
[*] Ümüş Eylül Kültür-Sanat Dergisi, No:49, Ekim-Kasım-Aralık 2023…
[1] William Shakespeare, Venedik Taciri, çev: Aysu Büyükatlı, Felsefe Kulübü Yay., 2015.
[2] Oğuz Atay, Günlük, İletişim Yay., 1987.
[3] Ayşegül Yüksel, “Türkiye Tiyatro Vakfı ülkemizdeki ‘Sefarad Tiyatrosu’nu Tanıtıyor”, Cumhuriyet, 14 Mart 2023, s.13.
[4] Selda Güneysu, “58 Yıllık Çınara Veda”, Cumhuriyet, 10 Aralık 2020, s.14.