FETÖ’cular tarafından yapıldığı söylenen darbe’nin birinci yılı 15 Temuz tarihinde dolmak üzere. Aradan bir yıl geçti. Darbenin kimler tarafından planlandığı bilinmesine rağmen darbenin asıl planlayıcıları henüz kamuoyuna açıklanmadı. Kontrollü veya denetimli olarak hazırlanan bu darbenin tek bir hedefi vardı, oda tek adam diktatörlüğüne ulusal ve uluslararası alanda meşru bir zemin yaratmaktı.

Darbe bahanesiyle OHAL ilan edilerek, çoktan işlevsiz bir konumda olan parlemento tamamen işlevsiz hale getirilip, ardından OHAL ortamında 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumdan YSK’nin denetiminde sahte oy pusulalarıyla referandumdan Evet çıkarılıp Saray Sultan’nın istediği anayasa değişikliği gerçekleştirildi.

Bu bir yıllık darbe sürecinde binlerce kişi FETÖ’cü ve Terrör örgütü yanlısı gösterilerek tutuklandı ve yüzbini aşkın kişi işinden atıldı. Asıl sorumlu olması gereken iktidar ve çevreleri ve bunlarla birlikte FETÖ’nün iktidar çevresi içindeki siyasi ayağı korundu. Buna Saray Sultanı ve yakın çevreside dahildir. Darbenin uzandığı siyasi ayak gizlenmektedir.

FETÖ’cuların darbe girişimini araştırmak üzere Meclis tarafından kurulan darbe araştırma Komisyonundan sadece kendilerine pay çıkaran mağdurluk edebiyatı çıktı.

FETÖ örgütüyle yakından uzaktan bir ilişkisi olmayan binlerce OHAL mağduru kişinin arasında FETÖ’culara karşı mücadelesiyle bilinen gazeteciler, akademilerde bilimsel özgürlükten yana, savaşa karşı barışı ve demokrasiyi savunanlar FETÖ’cu diye tutuklandı veyahut çalıştıkları üniversitelerden atılarak işsiz bırakıldı. Bunun en çarpıcı örneği bugün açlık grevlerinin 120. Gününe cezaevinde giren akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’dır.

Bilinen tek şey varsa oda bu darbenin hazırlıklarının 15 Temuz 2016 tarihinden çok önce Saray ve ve İktidar tarafından bilindiği ve kontrollü olarak yapılmasının ortamının hazırlandığıdır. Başta MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gelen istibarat bilgileri kamuoyundan gizleyerek, darbeye adım adım zemin hazırlandı.

Dünya’nın önde gelen istibarat teşkilatları başta CIA (ABD Dış İstihbarat Servisi) ve BND (Federal Almanya İstibarat Örgütü) olmak üzere net olarak açıklamasalarda, vardıkları kanı bu darbe’nin hazırlıklarının Saray tarafındanda bilindiği ve hatta teşvik edildiği doğrultusundadır. Rus basınında da darbenin saatler önce Rusya tarafından Erdoğana bildirildiği dogrultusunda haberler çıkmıştı. Dünya kamuoyundaki algıda bu doğrultudadır.

OHAL ortamında yapılan düzenlemelerle, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Hakimler Savcılar Kurulu üyelerin atamaları ve bu kurumların tümden tek adama bağımlı konuma getirildiği bir Türkiye’de halen yargı bağımsızlığından bahsediliyor. Bu durumda Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı , bugün (6 Temuz) yirmi ikinci gününe giren "adalet yürüyüşü" Sultan ve İktidar çevresini neden o kadar korkutuyor?

4 Kasım 2016’dan beri tutuklu olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP’nin aylardan beri tutuklu olan milletvekilleri, çok sayıda ilbaşkanları ve parti yöneticileri neden bu “bağımsız mahekemelere” çıkarılmıyor? Madem bu mahkemeler bağımsız, Sultan ve İktidar çevresi neden korkuyor ?

Darbeye Darbe’nin bir yılı dolmak üzere.Bu bir yıllık süreçte var olmayan Demokrasi,işlemeyen hukuk devleti, bağımsız olmayan yargı tamamen ortadan kaldırılarak işlevsiz kurumlara dönüştürüldü. Basın ve düşünce özgürlüğü yanlızca Sultan ve AKP iktidarına övgüler dizenler için vardır.

Demokrasinin ve özgürlüklerin temel taşı Adeletin anayasal güvenceye alındığı bağımsız yargı ve mahkemelerdir.Yargının ve basının özgür olmadığı bir ülkede Adeleten bahsedilmez. Bugün bağımsız olduğundan bahsedilen yargıysa, Saray yargısıdır. Adelet ise Sultan’ın iki dudak arasıdır. OHAL devam ediyor ve Sultan Saraydan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) ülke yönetmeye devam ediyor.