“Dünya çarelidir.

İnsanlar dünyaya

bir çare bulacaklar.”[1]

Karl Marx’ın, “Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından, sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde çürümüş bir şeylerin olması gerekir,” diye betimlediği bu hâle ilişkin olarak; Noam Chomsky’nin, “İnsan uygarlığının kısa, tuhaf çağı galiba son bulmaktadır,” öngörüsü kesinlikle geçerliyken; doğrudur: “Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme, bir nihilizm dönemi yaşıyoruz…”[2]

Hayır; çelişik falan değil! Malûm; tarihi üreten onun kötü yanıdır…

Kolay mı? “Mahşerin Dört Atlısı”: Savaş, salgın, ölüm, kıtlık... elbette bir kötülük! Ancak, sadece bu kadar da değil…

Bertolt Brecht’in, “Öldürmenin pek çok yolu vardır: Karnına bıçak saplamak, ekmeğini elinden almak, hastalığını iyileştirmemek, kötü koşullarda yaşatmak, ölesiye çalıştırmak, intihara sürüklemek, savaşa yollamak vs. Devletimizde bunların pek azı yasaktır,”[3] biçiminde tanımladığı karanlıkların ortasında görülmesi ve kavranması gereken ana halka, coronalı açlığın yeninin, olması gerekenin eşiği, imkânı olduğu/ olacağıdır…

Sürdürülemez kapitalizmin -coronalı- açlığı, yerkürenin manzara-i umumiyesini köklü biçimde sarstı, daha da sarsacak…

Kolay mı? Pandemi kapitalizmin dünyayı ne hâle getirdiğini net bir şekilde gözler önüne serdi. Tel tel dökülen sağlık, eğitim sisteminin yanında domino taşı gibi yıkılan ekonomilere tanık/ taraf olduk.

Yoksul binlerce insanın hastanelere ulaşamadan evlerde, sokaklarda can çekişini gördük.

Yığınları “Sağlığın mı, Özgürlüğün mü?” gibi ikilemler dayatan, kısıtlayıcı uygulamalarla sürüleştiren distopik durumda yaratılan korkunun kapitalistlerin işini daha da kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Çünkü Covid-19 salgınıyla beraber topluma öylesine büyük bir korku yayıldı ki, bireyler mevcut şartlar altında virüse yakalanma korkusuyla gözetlenmeye ve denetlenmeye rıza gösterdiler, hatta istekli kılındılar.

Bu da “gönüllü köle”liği sıradanlaştırdı…[4]

Covid-19 kapitalizmin tüm çirkinliğini gösteren turnusol oldu.

31 Ocak 2020’ye dek yaklaşık 1 milyon 400 bin insan öl(dürül)dü. Kapitalizmin yarattığı tablo yoksullara ölüm getirdi. Temel ayrım yine, her zaman olduğu gibi zengin ve yoksullar arasında idi.

Yarattığı yoksulluğu bir cezaya tahvil eden kapitalist yıkımın Covid-19’lu uygulamasıyla ücretler daha da aşağıya çekilip, işsizlik ve yoksulluk görülmemiş bir hızla artarken, en temel gıda ürünlerinin fiyatları da hızla arttı. Bu da yoksulluğu katmerlendirip, açlık tehlikesini yaygınlaştırarak/ derinleştirdi.

YERKÜREDE EŞİTSİZLİK

‘Bloomberg Milyarderler Endeksi’ne göre dünyanın en zengin 500 kişisi, Covid-19 gölgesinde 2020 yılında da servetlerine yaklaşık 1.8 trilyon dolar kattı.[5]

2020’de milyarderler listesine girenlerin servetlerindeki toplam artış yüzde 31’i buldu. Bu artışın, 8 yıldır yayınlanan endeksin tarihindeki en yüksek artış olduğu kaydedildi.[6] İlk 5 ismin 100 milyar dolardan fazla servete sahip olduğu listede Amazon’un kurucusu Jeff Bezos 190, Tesla ve SpaceX Üst Yöneticisi Elon Musk 170, Microsoft’un kurucusu Bill Gates 132, Fransız iş insanı Bernard Arnault 114 ve Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg ise 104 milyar dolarlık servete sahip görüldü.[7]

Yine ‘Oxfam’ raporuna göre dünyanın en varlıklı yüzde 1’lik kesimi yaratılan küresel servetin yüzde 82’sine sahip olduğu[8] açıklanmışken; coronavirüs ile gelinen noktada durum öyle bir hâl aldı ki, bu şal artık kapitalizmin ürettiği devasa çelişkileri gizleyemez oldu. Dünya genelinde 400 milyondan fazla insan işini kaybetti, çok daha fazlası ise açlık ve yoksulluk tehlikesiyle yüz yüze kaldı. Dünyanın birçok ülkesinde sağlık sistemi iflas etti. “Pandemi krizi” diye gösterilen tarihsel sistem krizinin şiddeti dünyayı sarsıyor. Pandemi günleri, burjuvazinin tepesindekiler için varoluşsal sancılarına çare aramak üzere yoğun mesai harcadıkları bir sürece dönüşürken, bu süreci fırsat belleyip işçi ve emekçilerin kanını sinekten yağ çıkarırcasına emenler rekor kâr patlamaları gerçekleştiriyor. ‘Oxfam’ın 2020 Eylül’ün de açıkladığı ‘Güç, Kâr ve Pandemi’[9] başlıklı raporu ile pandemi sürecinde dünyanın en büyük tekellerinin katlanan kârları ile bunun paralelinde artış gösteren yoksulluğu ve büyüyen eşitsizliği sergileyen rakam ve detaylar çok şeyi anlatıyor.

‘Oxfam’, 2020 başlarında Microsoft, Johnson&Johnson, Pfizer ve Visa da dâhil olmak üzere ABD’nin en kârlı şirketlerinden 17’sinin 2020’den öncesine kıyasla neredeyse 85 milyar dolar daha fazla kâr elde etmesinin beklendiğini bildirmişti.

Rapora göre dünya devi 32 şirketin 2020’de önceki dört yılın ortalamasından 109 milyar dolar daha fazla kazanması bekleniyordu. Dört büyük teknoloji şirketinin (Google, Apple, Facebook ve Amazon) önceki yıllardaki tarihsel kârlarının da üzerinde, neredeyse 27 milyar dolar daha fazla kâr edeceği tahmin ediliyordu. Kâr yarışını açık ara önde götüren Microsoft’un ise tek başına önceki yıllara göre neredeyse 19 milyar dolar daha fazla kazanç elde etmesi bekleniyordu.

Sırtlanlar sürüsünün başını çekenlerden Amazon, servet ve gelir eşitsizliğini de simgeleyen şirketlerden biri. Salgın döneminde net kârda yüzde 95’lik bir artış sağlayan Amazon 6.4 milyar dolar daha fazla kâr elde etmiş oldu.

‘Oxfam’ raporunda ABD’nin en zengin yüzde 10’unun ABD merkezli tüm hisse senetlerinin yüzde 89’una sahip olduğuna dikkat çekilirken, dünyadaki tüm ülkelerde hisse senetlerinin çoğunun küresel nüfusun yüzde 1’lik kısmını oluşturan küçük bir azınlığın elinde toplandığı söyleniyor.

Rapor, 2016 ile 2019 yılları arasında dünyanın en kârlı şirketlerinden 59’unun hissedarlarına neredeyse 2 trilyon dolar temettü ödemesi yaptığını vurguluyor. Bir tarafta zenginlik yoğunlaşıyor, öte tarafta yoksulluk yaygınlaşıyor![10]

“Nasıl” mı?

‘ABD Politika Çalışmaları Enstitüsü’nün hazırladığı ‘Billionaire Bonanza/ Milyarder Zenginler 2020 Raporu’na göre, 18 Mart-10 Nisan 2020 tarihleri arasında, yani 3 hafta içinde ABD’de 22 milyon işçi işsiz kalırken milyarderler servetlerini 282 milyar dolar arttırdılar. Daha çarpıcı olan ise bu çelişkinin çok hızlı bir şekilde büyümesidir. İnternet sitesinde[11] haftalık olarak güncellenen rakamlara göre 28 Mayıs tarihinde, yani 10 haftanın sonunda ABD’de işsiz kalanların sayısı 41 milyona yaklaşırken ülkenin milyarderlerinin serveti tam 485 milyar dolar artmış bulunuyor. Bu süre zarfında milyonlarca emekçi sefalete itilirken ülkedeki milyarder sayısına 16 kişi daha eklendi.

Rapor, 1990’dan bu yana ABD milyarderlerinin servetinin yüzde 1130’luk artışına karşılık ülkedeki ortalama hanehalkı gelirinin sadece yüzde 5.4 oranında arttığını söylüyor. Bu, 200 kattan daha büyük bir fark anlamına geliyor.

ABD’de gelir eşitsizliğinin geldiği düzey gerçekten çarpıcıdır: Üç milyarderin (Jeff Bezos, Bill Gates ve Warren Buffet) serveti, ülke nüfusunun en düşük gelire sahip yüzde 50’lik kesiminin toplam zenginliğine eşittir!

Rapora göre, “pandemi” sürecinde yüz binlerce küçük işletmenin kapanması, Bezos’un sahibi olduğu Amazon’a yaradı. Jeff Bezos’un serveti 1 Ocak’tan 15 Nisan’a kadar 25 milyar dolar arttı. Bu miktar 88 ülkenin gayri safi yıllık hâsılasından daha büyüktür. Ancak Bezos’un serveti orada da durmadı ve 19 Mayıs itibariyle bu artış 34.6 milyar doları buldu! Jeff Bezos ve Mark Zuckerberg’in servetindeki toplam artış ise 63 milyar doların üzerine çıktı. Kriz derinleştikçe zenginlik bir avuç insanın elinde birikmeye devam ediyor. Peki, bu zenginlik ne pahasına oluyor?

2018 yılındaki Federal Rezerv araştırmasına göre ABD’deki hanelerin yalnızca yüzde 40’ının üç ay, yüzde 30’unun ise altı ay kendilerini idare edebilecekleri birikimleri var. 2016 yılının verilerine göre ABD nüfusunun yüzde 21.2’si ya borçlu ya da hiçbir gelire sahip değil. Bu oran Latin kökenlilerde yüzde 32.8 iken siyahlarda yüzde 37’ye kadar çıkıyor. Salgın bahanesiyle işten atılan 40 milyon işçiyi de hesaba kattığımızda bu oranların bugün çok daha fazla olduğu aşikârdır.[12]

Ve böylelikledir ki ABD’nin en zengin 400 kişisi, toplam hane halkının yaklaşık üçte ikisinin sahip olduğuna eşit bir zenginliği elinde tutmaktadır. Bir uçta inanılmaz bir zenginlik diğer uçta ise büyük bir sefalet üreten kapitalizm, işte böylesine derin bir eşitsizlik uçurumu yaratmıştır. Bu eşitsizlik tablosu dünya ölçeğinde de aynen geçerlidir. Yüz milyonlarca insan sefalete itilirken dünyanın en zengin 25 milyarderinin serveti iki ayda 255 milyar dolar artarak 1.5 trilyon dolara ulaşmıştır![13]

YOKSULLUK FELAKETİ

Bertolt Brecht’in, “Yok, yok onlar olmasaydı/ kuruşlarda olmazdı./ Çünkü onların yoksulluğu olmazsa,/ semiremez hiçbir insan,” tarifiyle müsemma kapitalist vahşet açısından yoksulluk, maddi anlamda (yeme, içme, giyim, barınma vb) temel ihtiyaçları karşılayamama hâlidir. Emekçilerin hakları kapitalizm tarafından gasp edildiği için yarattıkları servetin maddi ve manevi imkânlarından yararlanamazlar.

Ya da bir diğer ifadeyle, “Kapitalizmin getirdiği söylenen zenginliğe rağmen dünya nüfusunun büyük bir bölümü yoksulluk ve kıtlık tehdidi ile karşı karşıyadır.”[14]

Tıpkı sosyal medyada “Beni virüs değil, beni senin bu düzenin öldürür,” dedikten sonra gözaltına alınan ve o günden sonra da iş bulamayan Malik Baran Yılmaz’ın, “Yoksulların ölmesi virüsten değil bu düzenden,”[15] deyişindeki veya “İtalya’da pandemi ile bir devlet katliamı yaşanıyor,” vurgusuyla Adriano Rossi’nin eklediği üzere: “En çok ezilen ve sömürülen sosyal sınıf ve kesimler; yoksul emekliler, güvencesiz ve düşük ücretli işçiler, işsizlik kitlesi pandeminin ve mevcut ekonomik krizin asıl kurbanları durumda...”[16]

“Nasıl” mı? IMF’in bile ‘G20 Gözlem Notu’ raporunda, “Yoksulluk ve eşitsizlik daha da kötüleşecek,”[17] demek zorunda kaldığı tabloda gayet açık!

Örneğin ‘Oxfam’ acil önlem alınmaması hâlinde dünyada yarım milyarı aşkın insan daha yoksullukla karşı karşıya kalacağına dikkat çekip, yoksulluk içinde yaşayan insan sayısının 98 milyon ile 219 milyon arası artabileceğinin altını çiziyor. Hatta salgının beklenenden daha kötü ve kalıcı olumsuz ekonomik sonuçlara yol açması hâlinde bu rakamın 500 milyona bile ulaşmasının muhtemel olduğu öngörüsünde bulunuyor.[18]

Birleşmiş Milletler (BM) raporu dünya çapında 176 milyon insanın yoksullaşma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtirken; BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Olivier de Schutter, “Krizin yoksulluk üzerindeki en kötü etkilerinin ise henüz tecrübe edilmediğini” söyledi.[19]

Dünya Bankası’nın (DB) projeksiyonlarına göreyse, Covid-19 2020 yılında -en iyi senaryoda dahi- 71 milyon insanı yoksulluğa iterek küresel yoksulluk oranını 8.9’lara çıkarırken;[20] DB Başkanı David Malpass, salgın ve küresel ekonomik durgunluğun dünya nüfusunun yüzde 1.4’ünü aşırı yoksulluğa düşmesine neden olabileceğini belirtti.

Hızla sıralayarak ilerlersek!

i) Covid-19 salgınının 2021’e kadar 150 milyona yakın insanı aşırı yoksulluğa sürükleyebileceğini ortaya koyan DB raporu, aşırı yoksulluğu günde 1.9 dolardan az parayla yaşamak olarak tanımlanırken; bunun 2020’de dünya nüfusunun yüzde 9.1’i ila yüzde 9.4’ünü etkilemesinin muhtemel olduğu aktarıldı…[21]

ii) ‘Oxfam’ın 9 Nisan 2020’de yayınladığı ‘Yoksulluk Değil, Onurlu Bir Yaşam’ raporuna göre, küresel nüfusun yüzde 6 ila 8’i yoksulluğa itilebilir!...[22]

iii) ‘Alman Açlıkla Mücadele Örgütü’ne (Welthungerhilfe) göre, dünyada 1 milyardan fazla insan aç…[23]

iv) Pandemi en yoksulları vurdu. Coronavirüs sebebiyle 100 milyon kişi daha “aşırı yoksul” kategorisine girecek…[24]

v) BM raporlarına göre yerkürede 135 milyon açlıkla mücadele ediyor…[25]

vi) UNICEF ve ‘Save the Children’ın raporuna göre, pandemi nedeniyle 150 milyon çocuk daha yoksullaştı. Yoksulluğun pençesindeki çocuk sayısı 1 milyar 200 milyona yükseldi…[26]

vii) Acilen önlem alınmazsa, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki yoksul hanelerde yaşayan çocukların sayısı yüzde 15 artarak 672 milyona ulaşabilir…[27]

viii) BM ‘Ticaret ve Kalkınma Konferansı Örgütü’ (UNCTAD), coronavirüs salgınının nedeniyle dünyada 130 milyon insanın aşırı yoksulluk tehdidiyle karşı karşıya olduğu belirtiyor. Dünya Bankası tanımlamasına göre günlük geliri 1 dolar 90 centin altındakiler aşırı yoksul olarak kabul ediliyorken; dünyanın en yoksul 50 ülkesinde çalışanların yüzde 85’lik bölümünün hiçbir sosyal güvencesi bulunmuyor…[28]

ix) ‘BM Kadın Birimi’ (UN Women) ile ‘BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) raporuna göre, Covid-19 krizi, dünya genelinde yoksul kadınların oranını çarpıcı bir şekilde artırarak, yoksulluk içinde yaşayan kadın ve erkekler arasındaki uçurumu derinleştiriyor. Raporda yer alan veriler, 2021 yılına kadar 96 milyon insanın aşırı yoksulluğa sürükleyeceğini gösteriyor. Bu 96 milyonun 47 milyonunu kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor. Bu da; aşırı yoksulluk içinde yaşayan kadınların ve kız çocuklarının sayısının 435 milyona çıkması anlamına geliyor…[29]

x) Covid-19’dan dolayı 47 milyondan daha fazla kadının yoksulluğa itileceği tahmin ediliyor. Kadınlar, erkek meslektaşlarına nazaran daha çok işsiz hâle geldiği sürece cinsiyet eşitsizliği devam edecektir. ABD’de 9 milyon erkek işten çıkarılırken 11.5 milyon kadın işini kaybetti…[30]

xi) Almanya’da 83 milyonluk nüfusun yaklaşık yüzde 20’si fakir. Resmi verilere göre, 300 bin fakir çocuğu her sabah evden kahvaltısız çıkıyor. Açıklamalar bir milyon insanın evsiz barksız olduğunu söylüyor. Bunların büyük bir kısmı 1-2 odalı sosyal konutlara başını sokuyor. 2018 verilerine göre 41 bin insan ise sürekli sokakta yatıp kalkıyor…[31]

xii) ‘Bertelsmann Vakfı’ raporuna göre, Almanya’da her beş çocuk ve gençten biri yoksulluk içinde yaşıyor. 2.8 milyon çocuk ve genç yoksulluk içerisinde yetişiyor. Bu rakam, Almanya’daki 18 yaş altı nüfusunun yüzde 21.3’üne tekabül ediyor…[32]

xiii) İngiltere’de yoksulların sayısı salgınla birlikte -120 bini çocuk- 700 bin kişinin eklenmesiyle yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı nüfusun yüzde 23’üne ulaşarak 15 milyonu aştı...[33]

xiv) BM raporunda dört ülke için yüksek açlık alarmı verilip, “Önümüzdeki aylarda daha da kötüleşirse” yakında kıtlığa varabilecek sonuçlar açıklandı. Alarm verilen dört ülke Batı Afrika’nın Sahel bölgesindeki Burkina Faso, Nijerya, Güney Sudan ve Yemen…[34]

xv) Afrika’da her gün 25 bin insan açlıktan ölüyor…[35]

xvi) ‘Oxfam’a göre, 94 milyon Nijeryalı günlük 2 doların altında gelirle yaşıyor…[36]

xvii) Afrika’daki yoksul ülkeler Covid-19 aşısına ulaşamamaktan endişeli…[37]

xviii) ‘Dünya Sağlık Örgütü’ (DSÖ), Covid-19 nedeniyle Afrika genelinde 27 milyon kişinin “aşırı yoksulluk” ile karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu…[38]

xix) ‘Uluslararası Çalışma Örgütü’ (ILO) ‘Yıllık İşgücüne Genel Bakış Raporu’nda Latin Amerika’da 2021’de 30 milyon kişinin işini kaybedeceği öngördü…[39]

xx) Ve nihayet dünyada 2 milyar kişi fazla kilolu, buna karşın 1 milyar kişi açlık sınırında yaşıyorken; üretilen tüm gıdaların üçte biri çöpe gidiyor…[40]

YA COĞRAFYAMIZ MI?!

Grigory Petrov’un, “Milyonlarca insan derin, akıllara durgunluk veren bir yoksulluk içinde doğarak yaşamakta ve ölmekte. Bu böyle mi olmalı?” sorusuyla müsemma coğrafya(mız)da “Yoksul her 10 aileden 6’sının eline 500 lira bile geçmiyor”ken;[41] yine ‘Metropoll’un anketine göre, “3 Kişiden 2’si geçim sıkıntısı çekiyor.”[42]

Siz bakmayın Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un, Samsun’da bir eline “iş” diğer eline de “aş” yazarak intihar eden yurttaşı görmezden gelip,[43] “Türkiye’de yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk sorun olmaktan kalktı,”[44] demesine!

Hem, “Aile”, hem de “Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı” yoksulluğun sorun olmaktan çıktığını söylese de; Prof. Dr. Osman Altuğ, “Türkiye’de bir tuzu kurular var, bir de tuz bulamayanlar var. Tuzu kurular için Türkiye’de açlık da yoktur, yoksulluk da yoktur, yolsuzluk da yoktur. Yani tok açın hâlinden anlamaz. Tokça bir değerlendirme” derken; Ekonomist Şevket Apuhan da “Türkiye’deki yoksulluğu dört işlem bilen herkesin idrak edebileceği”nin[45] altını çizmekte sonuna kadar haklıdır!

“Nasıl” mı? Yine aktararak ilerleyelim!

‘Derin Yoksulluk Ağı’nın araştırmasına göre, günlük ve gündelik işlerde çalışanların yüzde 86’sı pandemide işsiz kalmış. Her evde bir hasta var ve kira ödenemediği için çıkılan barakalarda 5-8 kişi bir arada yaşıyor. Bebekler mamasız, bakkaldan alınan bir paket çorbayla bir gün geçiyor. Açlıktan annelerin sütü bile kesilmiş...[46]

Türkiye’de çalışanların yüzde 60’ı asgari ücret alıyor, toplumun yüzde 30’u açlık sınırının altında!

Asgari ücretle çalışan işçiler kişi başına düşen milli gelirin yüzde 40 altında ücret alıyor!

Çalışanların yüzde 60’ı asgari ücret ve altında bir ücret alıyor!

30 milyon emekçi açlık sınırının altında bir yaşam sürüyor!

8 milyon 37 bin kişi Genel Sağlık Sigortası primini ödeyemiyor!

2015’ten sonra en az 50 bin esnaf kepenk kapattı!

Kadınlar ücretli emek piyasasının büyük oranda dışında. Kadınların sadece yüzde 17’si emekli olabiliyor!

2002 yılında emeklilerin yüzde 37’si çalışıyor veya iş arıyorken, bu oran 2020 itibariyle yüzde 47’ye çıkmıştır!

Emeklilerin ve hak sahiplerinin yüzde 60’ı asgari ücretin altında gelire sahip![47]

2020’nin Ocak ayında maaşıyla 5 adet çeyrek altın alabilen asgari ücretli, 7 ayda 2 çeyrek altın kaybetti. 2020 yılı başında 390 dolar olan asgari ücret Temmuz 2020’de 332 dolara kadar gerilemişken;[48] Türk-İş’in araştırmasına göre,[49] 2020 Nisan’ında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 374 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 7 bin 732 TL yükseldi…[50]

Ve bir şey daha: Ekonomik kriz ve salgının etkilerinin derinden hissedildiği şu günlerde yurttaşlar, yoksulluğa karşı mezar yerlerini satmaya başladı. İstanbul’da mezar yerlerinin yüzde 100 doluluğa yaklaşmış olması da satışları adeta hareketlendirdi. Her yıl ortalama 70 bin kişinin hayatını kaybettiği İstanbul’da mezar yeri bulmak da zorlaştı. Karacaahmet, Zincirlikuyu, Aşiyan, Edirnekapı’daki mezar yerleri ise neredeyse yüzde 100 doluluğa yaklaştı. Hal böyle olunca yurttaş yıllar önce aldıkları ya da akrabalarından miras kalan yerleri fahiş fiyatlarla internet üzerinden satışa çıkardı. İlanlarda “Sabancı Mezarlığı’na çok yakın”, “Yeşillikler içinde” gibi ibareler yer alırken iki milyon liraya mezar yeri satan bile var…[51]

ZENGİNLİK VAHŞETİ!

Şimdi burada durup Charles Darwin’in, “Yoksulların sefaletine doğa kanunları değil de kurumlarımız yol açıyorsa, suçumuz çok büyüktür”; Adam Smith’in, “Devlet mülkiyetin güvenliğini korumak üzere kurulduğu sürece, gerçekte zenginleri yoksullara ya da mülk sahibi olanları mülk sahibi olmayanlara karşı savunmak üzere kurulmuş demektir,” saptamalarının altını çizip, coronalı zenginlik parantezi açarak eklemek gerekiyor:

Saint Just, “Nerede büyük mal mülk sahipleri varsa, orada yoksulluktan geçilmez”…

Pyotr Kropotkin, “Bazılarının bolluk içinde yüzmesi, başkalarının yoksulluğu üzerinde temellenecektir.” “Yoksulun olmadığı yerde, onları sömüren zengin de yok demektir. Ancak halkın yoksulluğundan doğar zenginlik”…

Thomas More, “Halkın yoksulluğu kralın varlığını korur”…

V. İ. Lenin, “Paranın egemen olduğu bir toplumda, emekçilerin yoksulluk içinde kıvrandığı, bir avuç zenginin de onların sırtından asalaklık ettiği bir toplumda gerçek özgürlük olamaz”…

Fidel Castro, “Yoksulluk problemlerini çözmek için kapitalizmin hiçbir kapasitesi, ahlâki ve etiği yoktur,” derlerken Covid-19’lu kapitalizmi de deşifre ederler…

Hatırlanırsa 2020 Kasım’ında pandeminin yayılması rekor kırıldı! Dünya çapında 17 milyon insanın testi pozitif çıktı; 272 bin kişi öldü. Bu, I. Dünya Savaşı’nın en ölümcül muharebesi olan beş aylık Somme Muharebesi’nde öldürülen asker sayısına neredeyse eşitti…

Milyarlarca insan zorluklarla ve hastalıklarla dolu bir kışa hazırlanırken, küresel borsalar 33 yılın en iyi ayını kutluyordu. Dow Jones Borsası Endüstri Endeksi, Kasım ayında ilk kez 30.000 puana ulaştı.

Her ülkede ölümler artarken, egemen sınıf, işçi sınıfından zenginlere eşi görülmemiş bir servet aktarımı gerçekleştirmek için pandemiden yararlanıyordu.

‘Çocukları Kurtarın Vakfı/ Save the Children’in araştırmasına göre, dünya genelinde hanehalklarının yüzde 75’i, pandeminin başlangıcından beri gelir kaybına uğradı. Oranları dünya nüfusuna genişlettiğimizde, bu, 5.25 milyar insanın 2020 Kasım’ında Ocak’ındakinden önemli ölçüde daha yoksul olduğu gösteriyordu. 1.05 milyar kişi gelirinin tamamını, 1.7 milyar kişi gelirinin yüzde 75’inden fazlasını ve 1.7 milyar kişi de gelirinin yüzde 56 ila 75’ini kaybetmişti.

‘Inequality.org’un Kasım ayı raporuna göre, “kabaca Covid-19 pandemisinin başladığı 18 Mart ile 13 Ekim 2020 tarihleri arasında, 644 ABD’li milyarderin toplam serveti, 2.95 trilyon dolardan 3.88 trilyon dolara yükseldi; yüzde 31.6’lık bir artış.”

En zengin 10 kişinin serveti, bu dönemde 141 milyar dolar arttı. Yani dakikada 46.850 dolarlık bir artış! Ayrıca serveti 30 milyon doların üzerinde olan ‘Ultra Yüksek Net Değerli Bireyler’ olarak nitelendirilen yaklaşık 230 bin kişi var. Nüfusun 100 binde 3’ünü oluşturan bu en zenginler, toplamda yaklaşık 35.5 trilyon dolara sahipler. Buna ek olarak, dünyanın en büyük 10 borsasındaki şirketlerin toplam piyasa değerleri 71.6 trilyon dolardı.[52]

Bu kadar da değil; dahası da var; tekrarlamak pahasına sıralayalım!

i) ‘Oxfam’, 2 bin 153 milyarderin, dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan 4.6 milyar kişiden daha zengin olduğunu açıkladı…[53]

ii) En zengin 2 bin 153 milyarderin dünya nüfusunun yüzde 60’ından daha zengin olduğu dünyamızda, bunların servetleri artarken açlık ve sefalet çok daha ciddi boyutlara tırmanıyor! Dünyada bir yılda yaratılan tüm mal ve hizmet toplamının 3 katına ulaşmış olan “dünya borçluluk” oranı katlanarak artıyor…[54]

iii) Coronavirüs yoksulun daha çok yoksullaşmasına neden olurken, zenginlere ise yaradı. UBS raporuna göre, bu süreçte milyarderlerin serveti 10.2 trilyon dolar arttı. Corona krizinin zirve yaptığı Nisan-Temmuz 2020 kesitinde milyarderlerin serveti yüzde 27.5 oranında arttı. Raporda, “Milyarderlerin servetinin, 2017 sonundaki 8.9 trilyonluk zirveyi geçerek yeni bir pik yaptığı” belirtildi. Buna göre, corona sürecinde dünyadaki milyarder sayısı da 2 bin 89’a yükseldi…[55]

iv) Coronavirüs salgını süresince ABD’li milyarderler servetlerine servet kattı. 651 milyarderin serveti 4 trilyon dolara ulaştı. 651 milyarderin toplam serveti, ABD nüfusunun neredeyse yarısı olan ve toplam 2 trilyon dolara sahip olan 165 milyon alt gelirlinin servetinin 2 katına denk geliyor…[56]

v) Küresel borç toplamının, 2020 sonunda 277 trilyon dolara yakın olacağı hesaplanıyor. Pandeminin ülkeleri soktuğu büyük ekonomik sıkıntıların, ülkelerin borçlarını 3 ayda 27 trilyon dolar kadar artırdığını gösteriyor.[57] Trilyonlardan bahsediyoruz! Ne büyük zenginlik temerküzü var dünyada aslında! 277 trilyon dolar, dünyadaki GSMH’nin yüzde 365’ine denk geliyor![58]

O hâlde Dario Bötancourt ve Maria García’nın, “Kapitalizm yasal mafya, mafya da yasal olmayan kapitalizmdir,” uyarısı eşliğinde hatırlatmadan geçmeyelim: Zengin olmak, başkasının emeğinin ürününe el koymaktır. Bir insan ne kadar yetenekli, becerikli, çalışkan olursa olsun, sadece kendi çabasıyla zengin olamaz… Dünyanın en zengin adamı, Amazon’un patronu Amerikalı Jeff Bezos 182 milyar dolar servete sahip. İnsan havsalasını zorlayan bu skandal servet onun üstün yeteneklerinin ve çalışmasının eseri mi? Bu servetin asgari ücretin kaç katı olduğunu bir düşünün… Türkiye’de Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker’in 4.7 milyar dolar serveti var. Bu servete nasıl sahip oldu?

Zenginlik olmadan yoksulluk olmaz veya yoksulluk olmadan zenginlik olmaz. Efendi ve köle, zalim-mazlum, güzel-çirkin, iyi-kötü, sıcak-soğuk gibi… Zenginlik-yoksulluk söz konusu olduğunda da ilişkinin yönü zenginden yoksula doğrudur… Zenginlik olduğu için yoksulluk vardır. Eğer öyleyse, yoksulluğu gerçekten sorun edenin çözümü nerede arayacağı bellidir…

O hâlde neden zenginlik var? Eğer yoksulluk zenginlikten kaynaklanıyorsa, zenginlik nereden kaynaklanıyordur? Zenginlik de özel mülkiyetten kaynaklanıyor. Eğer özel mülkiyet diye bir şey olmasaydı, zenginlik de, yoksulluk da olmazdı. Eğer insanlar üretmek ve yaşamak için gerekli olana ‘ortakça’ sahip olsalardı, özel mülkiyet diye bir musibet toplum yaşamına musallat olmasaydı, zenginlik de, yoksulluk da olmazdı…[59]

SÜRDÜRÜLEMEZ -COVID-19’LU- KAPİTALİZM

Covid-19 ile Maksim Gorki’in, “Sadece iki ulus vardır, uzlaşmaz iki sınıf: Zenginler ve yoksullar!” diye tarif ettiği küresel bir hakikâtle yüz yüzeyiz…

Bir sistemin hakikâti kendini en iyi, en aşırı durumunda ortaya koyar. Covid-19 krizi, kapitalist uygarlığın hakikâtini belki de tarihte ilk kez bu kadar açık biçimde ortaya koydu: Kapitalizm yaşamaya devam ettikçe daha da canavarlaşacaktı.[60] Öyle de oldu...

Karl Marx’ın “Bir uçta zenginlik diğer uçta sefalet birikir,” denklemiyle karakterize olan sürdürülemez -Covid-19’lu- kapitalizm derin bir krizle sarsılmaktadır.

Kapitalizm çıkmazdadır. Bunda da şaşıracak bir şey yoktur. Marksizm-Leninizm kapitalizmin krizlerden kurtulamayacağını ortaya koyarken; ‘The New York Times’ -bir haftada milyonların işsiz kalmasından hareketle-, “Bu tipik bir kriz değil, ekonomik bir kasırga” diyor.

Nouriel Roubini ise, çöküşün şu ana kadarki düzeyinin 1929 Buhranı’ndan bile çok daha kötü olduğunu söylüyor. Bu krizin V ya da U biçiminde olup olmadığı sorusuna şu cevabı veriyor: “V değil, U değil, L değil, I değil, dümdüz aşağıya giden bir çizgi”…

Gerçekten de olağanüstü günlerden geçiliyor. Ama bu olağanüstülük yaşanan salgın yanında;
krizin büyüklüğünden, derinliğinden geliyor. Kapitalizmin tarihsel krizi içinde ekonomik çöküş yaşanıyor.

Söz konusu çöküş ve egemenlerin bunu yönetme girişimleri, tüm çelişki ve çatışmaları içinde, yaşa(tıl)dığımız distopik tabloyu üretiyor.

Sürdürülemez kapitalizmin böyle devamının imkânsızlığı apaçık ortadadır. Derin çelişkiler yumağı içinde kıvranan kapitalizm için net olan şey fena hâlde sarsılmakta olduğudur.

Kapitalizm bir taraftan zenginliği yoğunlaştırıp diğer taraftan yoksulluğu yaygınlaştıran niteliğiyle durmadan toplumsal eşitsizlik üretip, eşitsizliği artırırken; bir yanda muazzam boyutlara ulaşan bir üretimle görece bir bolluk zemini yaratıyor. Öte yanda kapitalist üretim ilişkilerinin niteliği gereği bölüşümde geniş kitlelerin payına büyüyen yoksulluk düşüyor. Bu çelişki, dünya üzerindeki milyonlarca insanın yaşam koşullarının büyük bir tehdit altında olduğunun ilanıdır.

Bunlarla bağıntılı olarak kapitalizmin kriziyle, her açıdan olağanüstü bir döneme dalınırken; kriz daha da derinleşip/ yaygınlaşıyor.

Belirtmeden geçmeyelim: Yaşanan kriz kapitalizmin tarihsel tıkanmışlığının en şiddetli, sarsıcı krizlerindendir. Kapitalizm bir sistem olarak tarihsel ömrünü esasen doldurmuşken; verili hâl bünyesinde şiddetli çöküş dinamikleri barındırmaktadır.

Sürdürülemez kapitalizmin içinde kıvrandığı krize dair belirtilerinden birisi de, egemen sınıfın önde gelen çeşitli figürlerinin ve kurumlarının sistemin tıkanmışlığını bir biçimde ifade eden değerlendirmelerinin artan ölçüde yoğunlaşmasıdır.

Hem sistemin genel tıkanıklığı, hem de emekçi kitlelerin bariz biçimde artmakta olan hoşnutsuzluğu düzen sahipleri açısından ciddi bir endişe oluşturmaktadır.

‘Dünya Ekonomik Forumu’ (DEF) ya da kısaca ‘Davos’ diye anılan küresel toplantıların organizatörü ve ev sahibi olan girişim 2021’de yapılacak zirvesinin gündemini ‘Büyük Reset’ adını verdiği konu olarak belirledi.

‘Davos’un kurucularından Klaus Schwab kapitalizme “Büyük Reset” atmanın zamanının geldiği fikrini ortaya atıp kapsamlı bir değişim gerektiği düşüncesini ima ediyor: “Dünyanın birlikte ve hızlıca hareket etmesi ve toplumlarımızın ve ekonomilerimizin tüm yönlerini yeniden şekillendirmesi gerekiyor. ABD’den Çin’e her ülkenin katılması ve petrolden teknolojiye her sektörün dönüştürülmesi gerekiyor. Kısaca, kapitalizmin bir ‘Büyük Reset’ine ihtiyacımız var,”[61] diyor.

Büyük Reset ana hatlarıyla toplumsal eşitsizlik ve yoksulluk sorununu, ekolojik krizi, sanayinin dönüşümü sorununu ve jeopolitik meselelerin çözümü bağlamında küresel siyasal sistemin yeniden yapılandırılması sorununu birlikte ele alarak, dünya burjuvazisinin hâkim kesimlerinin önüne özde neo-liberal dönemden çıkış anlamına gelen bir “program” koyuyor.

Klaus Schwab her ne kadar kişi olarak ön planda görünse de savunduğu perspektifin kişisel görüşlerden ibaret olmadığını peşinen vurgulamak gerekiyor. Dünya Ekonomik Forumunun zaten temsil ettiği kurumsal boyut bir yana, bu tartışmayı ya da temel yaklaşımları benimsediğini duyurarak destekleyen simalar açıkça dünya burjuvazisinin belirli bir kesiminin perspektifiyle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor. BM Genel Sekreteri’nden IMF Başkanı’na, Prens Charles’tan Microsoft CEO’suna kadar birçok kişi bu listede arzı endam ediyor.

Hepsinin mesajlarında görülen temel özellik, her zaman adını açıkça koyarak olmasa da, doğurduğu sonuçlar üzerinden neo-liberal “çılgınlık partisine” artık bir son verilmesi gerektiğini söylüyor olmaları. Konu ister çoğunlukla olduğu gibi zenginlerin servetindeki fahiş artış ve bunun karşısında yoksulluğun, sefaletin inanılmaz artışı olsun, ister doğanın acımasız talanı nedeniyle gezegenin hayatiyetinin tehlikeye girmesi olsun, ister ırkçılık ya da zaman zaman “popülizm” diye niteledikleri baskıcı otoriter eğilimlerin yükselişi… Mesajların hepsi vurdumduymaz kâr, servet ve güç hırsının dünyayı dört bir koldan bir felâkete sürüklediği fikrini barındırıyor.

Burada durup altını çizmek gerekiyor: Covid-19 salgını yalnızca bir sağlık sorunu olarak kalmadığı açık. Bu salgın kapitalizmin sürdürülemezliğinin kanıtıdır; yoksulları vurup tarumar ettiği aşikârdır. Söz konusu hâlin şaşırtıcı ya da tesadüf olduğunu söylemek de mümkün değildir...

Kolay mı? İnsanlığın başına belâ kapitalizm, dört bir yana saçtığı sorunlarla birlikte içinde debelendiği sürdürülemezlik ile insanlığı nefessiz bırakıyor. İmkânlar içinde imkânsızlık, varlık içinde yokluk ve yıkım üstüne yıkım üreten kapitalizmin geldiği durum çelişkileri giderek büyütüyor.

“Nasıl” mı?

Pandemi süresince temel sağlık hizmetleri hakkında yayınlanan raporda 10 ülkeden 9’unda temel sağlık hizmetlerinde önemli kesintiler yaşandığı kaydedildi. Raporda aile planlamasının yüzde 68, rutin aşılama hizmetlerinin yüzde 70, kanser tanı ve tedavisinin yüzde 55, HIV tedavisinin yüzde 32, sıtma tanı ve tedavisinin yüzde 46, tüberküloz tanı ve tedavisinin yüzde 42, bulaşıcı olmayan hastalıkların teşhis ve tedavisinin yüzde 69 oranında yapılmadığı yer alıyor.[62]

DSÖ’nün 2020’de Ekim’indeki bir başka raporunda ise Covid-19 gerekçesiyle ülkelerin yüzde 93’ünde ruh sağlığı hizmetlerinin aksatıldığı veya durdurulduğu, buna karşın hasta sayısının arttığı yer alıyor.[63]

Bu tür sorunlar sadece geri bıraktırılmış ülkelerde yaşanmıyor. Örneğin İngiltere’de ‘Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin (NHS) açıkladığı verilere göre, coronavirüs gerekçesiyle yaklaşık 4 milyon tedavi süreci ertelendi.

ABD’de ise Şubat 2020’de sağlık güvencesinden yoksun insan sayısı 30 milyon iken, Eylül’de bu rakam 37 milyona ulaştı. Bu artışın büyük bölümünü 18-26 yaş aralığı oluşturuyor. 2020 için Amerikalı bir ailenin ortalama sağlık masrafları 28 bin 653 dolara yükselmişken, işsiz kalan milyonlarca işçi sağlık hizmetlerinin doğrudan dışına itilmiş durumda.

Özetle coronavirüs bizlere, kapitalizmin ne kadar akıl dışı, toplum karşıtı ve emek karşıtı bir sistem olduğunu gösteriyor.[64] Aslında virüsün hayvanlardan insanlara geçtiği yönündeki bilgi ilk günlerden beri bilinen bir şey.[65] Buraya kadar tamam. Ama burada bir sorun, bir soru var. Virüs neden hayvanlardan insanlara geçiyor. Burada asıl sorun kendini ele veriyor. İnsanın doğa ile kurduğu ilişki ve içinde yaşadığımız üretim tarzının gereklilikleri bu tür virüs geçişlerini açıklayacak nitelikteyken; Covid-19’un ortaya çıkardığı çelişkilerden biri de zengin yoksul çelişkisi oldu.

Bu virüs her ne kadar zenginlere, özellikle yaşlı kesimleri hasta ediyor olsa da oranlandığı taktirde salgına yakalanan çok büyük bir kesiminin yoksullar olduğunu görüyoruz. Ayrıca bu virüsle mücadele konusunda da yoksulların elinden çok fazla araç yok. ABD’de olduğu gibi zenginler 500 dolar gibi çok büyük paralarla test yapabiliyorlar ama yoksulların özellikle de sigortası olmayanların o hizmeti alabilmeleri mümkün değil. Yine zenginlerin kendilerini koruyabilmek için virüsün yayılma hızının az olduğu dağlık bölgelerine gitmeleri, toplu taşıt kullanmak zorunda kalmamaları gibi imkânları varken, yoksullar ve emekçilerin böyle bir şansı yok. İşçiler 300-500 kişilik fabrikalarda iç içe üretime devam etmek zorundalar. Tüm bu örneklerle yola çıktığımızda bu virüs emek ve sermaye ya da yoksul ile zengini ciddi bir şekilde ikiye ayırdığını ortaya koyuyor.

Şimdi her şey bu ikilem, sınıfsal yarılma üzerinden yeniden biçimlen(diril)ecektir.

SINIFSAL YARILMA: “HAYAL EDİN”

Joanne Harris’in, “Değişim her zaman rahat değildir, ancak bu hayatın bir gerçeğidir,” notunu düştüğü büyük ve köklü bir altüst oluş sürecindeyiz.

Önümüzdeki dönemde “her şeyin aynı kalması için birçok şeyi değiştirmeyi” kabullenme eğilimiyle, “her şeyin aynı kalmaması için, her şeyi gerçekten değiştirme arzusu” arasında yaşanacak büyük bir gerginliğe tanık olacağız.

Bir taraftan, “her şeyin aynı kalmasını” güvenceye alacak değişiklikleri belirlemeye çalışacak, eski ve yeni hegemonya merkezleri arasındaki rekabet sertleşecek, diğer taraftan da “yeni bir üretim ve yaşam tarzı” arayışı ile bunu engellemeye yönelik, dinci, faşist, hatta liberal akımlar ve tabii kapitalist devlet arasındaki çatışmalar… Her gerginliğin de uygarlığı hem ateşe verme hem de yenileme potansiyelleri yüksek![66]

 Hem de “antagonizm”den “oy verip/ vermemeyi” anlayan liberal anlayışsızlıklara rağmen[67] sınıf gerçeği daha da netleşirken; salgın tümüyle sınıfsal çizgiler üzerinden bir seyir izliyor. Etkilenmenin sebebi deri rengi ya da göçmenlik değil esas olarak yoksulluk ve sınıfsal durum… Denilebilir ki Covid-19 sınıfsal farklılıklar konusunda gayet nettir!

Örneğin sendikalar, sağlık meslek örgütleri ve muhalefet Covid-19’un sınıfsal olduğu konusunda hemfikir. Halk sağlığı uzmanları çalışma yaşamındaki eşitsizliğe dikkat çekiyorken;[68] Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, İstanbul’da en fazla Covid-19 vaka artışının Bağcılar, Bahçelievler, Sultangazi ve Zeytinburnu ilçelerinde olduğu belirtildi. Prof. Dr. Ahmet Saltık, bu ilçelerin yoksul yurttaşların yaşadığı ilçeler olduğuna dikkat çekerek “Ne yazık ki hastalık ve yoksulluk arasında bir neden sonuç ilişkisi var,”[69] dedi.[70]

Söz konusu yarılma yoksulları, ezilenleri -kendiliğinden- tarihin sahnesinde davet ederken; muazzam bir karışıklık ve belirsizlik döneminden geçiyoruz. Köklü dönüşümün yolu açılıyor.

İçinden geçtiğimiz dönemin insanlık tarihinin en çalkantılı dönemi olduğu kesindir. Kuşkusuz geçmişte de toplumlar büyük sarsıntılar geçirmişlerdi, ama şimdiye kadar hiçbir zaman tüm dünyayı, tüm ülkeleri, tüm insanlığı kendi içine çeken böylesi büyüklükte bir çalkantı, bu denli büyümüş belirsizlikler, bu kadar ölümcül tehditler söz konusu olmamıştı.

Yarattığı ve artık hiçbir şekilde içinden çıkamayacağı kadar büyüttüğü soru(n)lar karşısında sürdürülemez kapitalizmin üretebileceği çözüm yoktur.

Kapitalizm insan(lık)ın önüne “Barbarlık ya da Sosyalizm” ikilemini koymaktadır.

Dolayısıyla içinden geçilen karanlıkta insanlık daha önce hiç olmadığı kadar kurtuluşa yakındır; çünkü kapitalizmi ortadan kaldırmak için maddi olanaklar hiç bu kadar olgunlaşmamıştı.

Şimdi hayal etme ve yapmak yani sınıfsal devrimci praksis zamanıdır.[71]

Evet, şimdi geceleri aç yatılmayıp, işe gitmek için sabahın köründe kalkılmayan bir dünya tasavvuruyla, “Gözlerimizi tüm rezaletlerin ötesine odaklayalım ve olası bir dünya hayal edelim. İnsanların korku ve tutkularından kaynaklananlar dışında tüm kirliliğinden arınmış bir hava. Otomobillerin köpekler tarafından çiğnendiği caddeler. Arabalarca sürülmeyen, bilgisayarlarca programlanmayan, süpermarketlerce satın alınmayan ve televizyonlar tarafından izlenmeyen insanlar. Evde çamaşır makinesi ve ütü gibi muamele gören ve en önemli aile üyesi olmaktan çıkan televizyonlar. Çalışmak için çalışmak yerine yaşamak için çalışan insanlar. Salt çalışmak yerine, biriktirmek için yaşayan veya daha açık bir dille, şarkı söyleyen ama söylediğinin farkında olmayan bir kuş veya oyun oynayan ama oynadığının farkında olmayan bir çocuk gibi yaşayan insanların işlediği bir suç olarak ahmaklığın ceza yasalarına girdiği bir dünya. Savaşa gitmeyi reddeden gençlerin yargılanmadığı, aksine savaş isteyenlerin yargılandığı ülkeler.

Yaşam standartlarını tüketim düzeyi veya kişilerin sahip olduklarıyla ölçmeyen ekonomistler. Istakozların canlı canlı haşlanmaktan hoşlandığını düşünmekten vazgeçen aşçılar. Ülkelerin işgal edilmekten memnun olduğu fikrinden vazgeçen tarihçiler. Yoksulların vaatlerle kandırılmaktan hoşlandığını düşünmeyen politikacılar.

Ağırbaşlılığın erdem olmaktan çıktığı ve kendine gülemeyen insanların ciddiye alınmadığı, ölüm ve paranın gizli güçlerini kaybettiği, canilerin ne ölüm ve ne de para sayesinde kutsanmış şövalyelere dönüşmediği, kendisi için en kârlı olanı değil de inandığını yaptığı için kimsenin enayi veya kahraman sayılmadığı, silah endüstrisinin iflasa sürüklendiği ve savaşların yoksullara değil yoksulluğa karşı açıldığı bir dünya.

Besin artık bir meta ve haberleşme bir iş olarak düşünülmeyecek; çünkü besin ve haberleşmenin birer insan hakkı olduğu kabul edilecek. Artık kimse açlıktan ölmeyecek; çünkü kimse hazımsızlıktan da ölmeyecek. Sokak çocuklarına artık çöp gözüyle bakılmayacak; çünkü sokak çocuğu olmayacak. Zengin çocuklarına, artık paragözüyle bakılmayacak; çünkü artık zengin çocuğu olmayacak. Eğitim artık satın alabilenlerin bir ayrıcalığı olmayacak. Polis kendini satın alamayanların başına bela olmayacak. Adalet ve özgürlük, birbirinden ayrılmaya çalışılan bu siyam ikizleri, tekrar bir araya getirilecek ve bir daha ayrılamaz hâle gelecekler.

Siyah bir kadın Brezilya’nın bir diğeri de Amerika Birleşik devletleri başkanı olacak. Kızılderili bir kadın Guatemala’yı bir diğeri de Peru’yu yönetecek. Arjantin’de Plaza del Mayo anneleri zorunlu belleksizlik zamanında unutmayı reddettikleri için akıl sağlığına örnek gösterilecek. Ana kilise Musa’nın tabletlerindeki hataları düzeltecek ve altıncı emir bedenden haz almayı buyuracak. Yine kilise tanrının unutmuş olduğu bir emri ilan edecek, ‘Parçası olduğunuz doğayı seveceksin’ çöller -yüreklerdeki çöllerle birlikte- ağaçlandırılacak. Umutsuzluğa doyulacak ve kaybolanlar bulunacak çünkü bunlar çok beklemekten dolayı umutlarını yitirmiş ve umutsuz bir şekilde arandıkları için kaybolmuşlardır.

Biz nerede doğduğu ve nerede yaşadığı önemsiz olan ve adalet ve güzellik için çalışmaya isteklilerin çağdaşı ve vatandaşı olacağız. Zamanın ve haritaların sınırları anlamsızlaşacak. Kusursuzluk tanrıların sıkıcı ayrıcalığı olmaya devam edecek; anca hantal ve karışık dünyada her gece bir son gece, her gün de yeni bir başlangıç gibi yaşanacak.”[72]

Tam da bu hayal(ler)le; Honoré de Balzac’ın, “Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır, ne suç, ne namus, ne de ruh”; George Orwell’ın, “Toplumdaki hiyerarşinin sürmesi ancak yoksulluk ve cehalet temeli üzerinde sağlanabilir,” uyarılarını “es” geçmeden…

Ve Albert Camus’nün, “Onur, yoksulun son zenginliğidir”; Charles Bukowski’nin, “Devrimcinin iyisi yoksul insanlardan çıkar,” saptamalarının bilincinde…

“Açlık Ordusu” yürüyüşünün temel şiarı, “Dostlar üç hâlde birleşirler: Yoksulluk karşısında kardeş olurlar; düşman karşısında eşit olurlar; ölüm karşısında da özgür olurlar!” sözleriyle Friedrich Nietzsche’nin işaret ettiği kolektif irade olmalıdır; olacaktır da!

5 Ocak 2021 17:21:50, İstanbul.

N O T L A R

[*] Önsöz Dergisi, No: 48, Haziran-Temmuz-Ağustos 2021…

[1] Sait Faik Abasıyanık.

[2] Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev: Adnan Cemgil, Belge Yay., 2011.

[3] Bertolt Brecht, Me-ti/ Özdeyişler Kitabı, çev: Ahmet Cemal, Kaldıraç Yay., 2011

[4] Covid-19 döneminde, 74 milyon vaka, 1.7 milyon can kaybı, küresel çapta yüzde 7 ekonomik daralma bir yana, ekonomi, kültür, gözleme-izleme, ulusal güvenlik, jeopolitik rekabet alanında, dijitalleşmenin rolü, “büyük veri” için çalışan algoritmaların özel hayata nüfuz etme hızı çok arttı. Günlük yaşam, “Gösteri Toplumu” durumunun çok ötesine geçiyor. Artık adeta, sosyal medya ve Amazon gibi sanal dükkânlar, Netflix gibi eğlence platformları bizi, yeni veriler ürettirmek üzere “Matrix”e bağlanmış, “ücretsiz işçilere” dönüştürmeye başladı. (Ergin Yıldızoğlu, “Yeni On Yıl-Yeni Dönem”, Cumhuriyet, 21 Aralık 2020, s.11.)

[5] “2020’de Servetlerine Servet Kattılar”, 3 Ocak 2021… https://artigercek.com/haberler/covid-19-pandemisi-en-cok-onlara-yaradi-2020-de-servetlerine-servet-kattilar

[6] Yine ‘Oxfam’ın raporuna göre, 2019 yılında dünya genelindeki en zengin 2 bin 153 kişinin serveti, en yoksul 4.6 milyar kişinin servetini geçti. Bu, milyarderlerin dünya nüfusunun yüzde 60’ından daha zengin olduğu anlamına geliyor. (“2 Bin Kişinin Serveti Dünya Nüfusunun Yüzde 60’ından Fazla”, 20 Ocak 2020… https://gazetekarinca.com/2020/01/gelir-esitsizligi-2-bin-kisinin-serveti-dunya-nufusunun-yuzde-60indan-fazla/)

[7] “500 Patron Servetine 1.8 Trilyon Dolar Kattı!”, 2 Ocak 2021… https://odakdergisi.com/halklar-yoksullasiyor-patronlar-zenginlesiyor-2020-yilinda-500-patron-servetine-18-trilyon-dolar-katti/

[8] “2043 Milyarder Var, 3.7 Milyar Kişi ise Yoksul”, 22 Ocak 2018… https://gazetekarinca.com/2018/01/gelir-adaletsizligi-zirvede-2043-milyarder-var-37-milyar-kisi-ise-yoksul

[9] https://oxfamilibrary.openrepository.com/handle/10546/621044

[10] Suna Akaltan, “Pandemi Günleri: Milyarderlere Fırsat, Milyarlara Yoksulluk!”, 4 Ekim 2020… https://marksist.net/suna-akaltan/pandemi-gunleri-milyarderlere-firsat-milyarlara-yoksulluk

[11] https://inequality.org/billionaire-bonanza-2020-updates/

[12] Demet Yalçın, “Toplumsal Eşitsizlik Büyüyor, Kapitalizm Temellerinden Sarsılıyor”, 5 Haziran 2020… https://marksist.net/demet-yalcin/toplumsal-esitsizlik-buyuyor-kapitalizm-temellerinden-sarsiliyor

[13] İlkay Meriç, “Burjuvazinin ‘Yeni Normali’ ve Yükselen Faşizm”, 3 Haziran 2020… https://marksist.net/ilkay-meric/burjuvazinin-yeni-normali-ve-yukselen-fasizm

[14] Ertan Eğribel, “Corona Sonrası Otoriter Yeni Dünyanın İzdüşümü”, Çocuk ve Medeniyet, Cilt: 5 Sayı: 9 2020/1, s.27-43

[15] Mahir Bağış, “Yoksulların Ölmesi Virüsten Değil Bu Düzenden”, Birgün, 3 Aralık 2020, s.13.

[16] Adriano Rossi, “İtalya’da Pandemi: Bir Devlet Katliamı Yaşanıyor”, Evrensel, 24 Kasım 2020, s.9.

[17] “IMF’ten Corona Virüs Uyarısı”, 16 Temmuz 2020… https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/imften-corona-virus-uyarisi-41565671

[18] “Coronavirüs Yoksullukla Mücadeleyi Tehdit Ediyor”, 9 Nisan 2020… https://www.dw.com/tr/coronavir%C3%BCs-yoksullukla-m%C3%BCcadeleyi-tehdit-ediyor/a-53089551

[19] “BM: Pandemi Tarihi Bir Yoksullaşma Tehlikesini Tetikledi”, 11 Eylül 2020… https://www.dw.com/tr/bm-pandemi-tarihi-bir-yoksulla%C5%9Fma-tehlikesini-tetikledi/a-54901023

[20] World Bank (2020) Projected poverty impacts of Covid-19 (coronavirus) https://www.worldbank.org/en/topic/poverty/brief/projected-poverty-impacts-of-Covid-19

[21] “150 Milyon Kişi Covid-19 Nedeniyle Aşırı Yoksullaşabilir”, 8 Ekim 2020… https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya-bankasi-150-milyon-kisi-covid-19-nedeniyle-asiri-yoksullasabilir-1771964

[22] “Coronavirüs Sebebiyle Yoksulluk Artıyor”, 9 Nisan 2020… https://www.kedv.org.tr/icerik/coronavirus-sebebiyle-yoksulluk-artiyor

[23] “Dünyada 1 Milyardan Fazla İnsan Aç”, 8 Temmuz 2020… https://www.kizilbayrak45.net/ana-sayfa/haber/dunya/dunyada-1-milyardan-fazla-insan-ac

[24] “100 Milyon Yeni Yoksul”, 10 Ağustos 2020… https://www.yenidonem.com.tr/haber/coronavirus-salgini-en-cok-yoksullari-vurdu-100-milyon-yeni-yoksul-92059.html

[25] Özde Çelikbilek, “Salgın Açlığı Büyütüyor”, Birgün, 24 Eylül 2020, s.14.

[26] “Virüs 150 Milyon Çocuğu Yoksulluğa Sürükledi”, Birgün, 18 Eylül 2020, s.2.

[27] “Yoksul Hanelerde Yaşayan Çocukların Sayısı Yıl Sonuna Kadar 86 Milyon Artabilir”, 28 Mayıs 2020… https://www.unicef.org/turkey/bas%C4%B1n-b%C3%BCltenleri/covid-19-salg%C4%B1n%C4%B1-nedeniyle-yoksul-hanelerde-ya%C5%9Fayan-%C3%A7ocuklar%C4%B1n-say%C4%B1s%C4%B1-y%C4%B1l-sonuna

[28] “BM: 130 Milyon İnsan Aşırı Yoksulluk Pençesinde”, https://www.dw.com/tr/bm-130-milyon-insan-a%C5%9F%C4%B1r%C4%B1-yoksulluk-pen%C3%A7esinde/a-55665152

[29] Gamze Akkuş İlgezdi, “Yoksullukta Büyük Payı Kadınlar Alıyor”, Cumhuriyet, 16 Kasım 2020, s.2.

[30] Madison Boudreau Popovic, “Cinsiyet Eşitliği ve Covid-19”, Yeni Yaşam, 13 Aralık 2020, s.9.

[31] Ahmet Arpad, “Dipsiz Uçurumun Kenarında”, Cumhuriyet, 23 Ağustos 2020, s.8.

[32] “Almanya’da 5 Çocuktan 1’i Yoksulluk İçinde Yaşıyor”, 22 Temmuz 2020… https://www.dw.com/tr/almanyada-5-%C3%A7ocuktan-1i-yoksulluk-i%C3%A7inde-ya%C5%9F%C4%B1yor/a-54263412

[33] “Covid Krizi İngiltere’de 700 Bin Kişiyi Yoksulluğa Sürükledi”, 30 Kasım 2020… https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55132527

[34] “BM Alarm Verdi: 4 Ülkede Şiddetli Açlık Var”, Birgün, 8 Kasım 2020, s.5.

[35] Işıl Özgentürk, “İhtiyarlara Yer Yok!”, Cumhuriyet, 28 Haziran 2020, s.12.

[36] “Nijerya’da Öfke Patlaması”, Yeni Yaşam, 23 Ekim 2020, s.7.

[37] “Afrika’daki Yoksul Ülkeler Covid-19 Aşısına Ulaşamamaktan Endişeli”, 26 Kasım 2020… https://www.fanatik.com.tr/afrikadaki-yoksul-ulkeler-kovid-19-asisina-ulasamamaktan-endiseli-2185949

[38] “DSÖ’den Afrika İçin Covid-19 Sonrası ‘Aşırı Yoksulluk’ Uyarısı”, 4 Haziran 2020… https://www.milliyet.com.tr/dunya/dsoden-afrika-icin-covid-19-sonrasi-asiri-yoksulluk-uyarisi-6227505

[39] Olcay Büyüktaş, “Emekçiye İşsizlik Düştü”, Cumhuriyet, 24 Aralık 2020, s.10.

[40] Şehriban Kıraç, “Daha Az Et Daha Çok Bitki Dönemi”, Cumhuriyet, 27 Aralık 2020, s.11.

[41] “Yoksul Her 10 Aileden 6’sının Eline 500 Lira Bile Geçmiyor”, Korkusuz, 3 Aralık 2020, s.4.

[42] Sayime Başçı, “Vatandaşın 1 Ay Bile Geçinecek Birikimi Yok”, Sözcü, 20 Kasım 2020, s.7.

[43] Hatay, Erzincan ve Kocaeli’nin ardından son olarak Samsun’da bir kişi, eline “iş” ve “aş” yazarak intihar etti. Son yıllarda ekonomik sorunlar yüzünden artan intihar olayları, pandemi döneminde daha da sık görülmeye başlandı. Binlerce iş yerinin pandemi nedeni ile faaliyetlerini durdurması ve Türk Lirası’ndaki değer kaybı yoksulluğun boyutlarını artırıyor. 2020’nin başında 339 dolar seviyesinde olan asgari ücret, 290 dolarlara kadar gerilemiş durumda. (“Türkiye’de ‘Yoksulluk İntiharları’ Artıyor”, 12 Aralık 2020… https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyede-yoksulluk-intiharlar%C4%B1-art%C4%B1yor/av-55913420)

[44] Mahmut Lıcalı, “Yoksulluk Yokmuş!”, Cumhuriyet, 12 Aralık 2020, s.4.

[45] Bekir Şirin, “Bakan Görür”, Milli Gazete, 13 Aralık 2020, s.11.

[46] Jale Özgentürk, “En Derin Yoksulluk”, Cumhuriyet, 27 Kasım 2020, s.11.

[47] Coronavirüs salgınıyla düşerken devletler emeklilerin gelirlerini ödememe ya da azaltma eğiliminde. Araştırmaya göre Türkiye’nin 39 ülke içinde 37. sırada yer alması emeklilik sistemini riske sokuyor. (“Emeklilik Sistemi Risk Altında”, Yeni Yaşam, 30 Ekim 2020, s.4.)

[48] Mehtap Özcan Ertürk, “Asgari Ücretli 7 Ayda 2 Çeyrek Altın Kaybetti”, Sözcü, 31 Temmuz 2020, s.7.

[49] Türk-İş, Ankara’da dört kişilik ailenin açlık sınırının 1.481 lira, yoksulluk sınırının ise 4.823 lira olduğunu açıkladı. (“Türk-İş Yoksulluk Sınırını Açıkladı”, 27 Mart 2017… https://www.sozcu.com.tr/2017/ekonomi/turk-is-yoksulluk-sinirini-acikladi-1759027)

[50] “Türk-İş: Corona Daha da Kötüleştirdi, Yoksulluk Sınırı 7 Bin 732 TL’ye Yükseldi”, 27 Nisan 2020… https://gazetekarinca.com/2020/04/turk-is-corona-daha-da-kotulestirdi-yoksulluk-siniri-7-bin-732-tlye-yukseldi/

[51] “İstanbul’da Mezar da Karaborsaya Düştü”, 27 Aralık 2020… https://www.yenidevir.com.tr/haber/5931778/istanbulda-mezar-da-karaborsaya-dustu

[52] Eric London, “Coronavirüs Pandemisi ve Mali Oligarşiyi Mülksüzleştirme Gereği”, 3 Aralık 2020... https://www.wsws.org/tr/articles/2020/12/03/pers-d03.html

[53] “Dünya Servetinin Yüzde 60’ı 2 Bin 153 Kişinin Elinde”, 20 Ocak 2020… https://tr.euronews.com/2020/01/20/dunya-servetinin-yuzde-60-2-bin-153-kisinin-elinde

[54] Mete Gönenç, “Dünya ‘Sol’unu Arıyor”, Cumhuriyet, 26 Haziran 2020, s.2.

[55] “Corona Zengine Yaradı: 10.2 Trilyon Dolar Kazandılar”, Yeni Yaşam, 8 Ekim 2020, s.3.

[56] “Salgın Sürecinde ABD’li 651 Milyarderin Serveti, 1 Trilyon Dolardan Fazla Artarak 4 Trilyon Dolara Ulaştı!”, 23 Aralık 2020… https://www.yolculukhaber.net/salgin-surecinde-abdli-651-milyarderin-serveti-1-trilyon-dolardan-fazla-artarak-4-trilyon-dolara-ulasti

[57] www.visualcapitalist.com/ debt-to-gdp-continues-torise-around-world/

[58] Orhan Bursalı, “Dünyanın Finans Kapital Sorunu: 277 Trilyon Dolar Borç Vermişler… En Büyük Sömürü Aracı”, Cumhuriyet, 29 Aralık 2020, s.7.

[59] Fikret Başkaya, “Zenginlik ve Yoksulluğa Dair”, Yeni Yaşam, 29 Aralık 2020, s.10.

[60] Ergin Yıldızoğlu, “2020: Covid İkliminde Gezintiler”, Cumhuriyet, 14 Aralık 2020, s.11.

[61] Klaus Schwab, Great Reset… http://reparti.free.fr/schwab2020.pdf

[62] https://www.who.int/publications

[63] https://www.who.int/news-room

[64] Öldürme oranı en yüksek salgınlardan biri olan Ebola, aslında 1970’lerden beri Afrika’yı kasıp kavurmaya başlamıştı. Virüsün keşfinden sonra kullanılabilecek bir aşı, herhangi bir maddi gelir sağlamadığı için yıllarca bir kenara atıldı, üretilmedi. Aşı, 2010-2011 kesitinde hazır edilebilirdi ama edilmedi. Bu nedenle de 11 binden fazla insan öldü. Ancak çok sonraları, hükümet fonları açılınca aşı kullanılabilir hâle geldi ve nihayet Dünya Sağlık Örgütü 2020’nin Temmuz ayında Ebola’nın tamamen bittiğini açıkladı. (M. Ender Öndeş, “Sınıf mı? O da Nesi?”, Yeni Yaşam, 26 Kasım 2020, s.9.)

[65] “Dünyanın çok uzak bölgelerindeki hayvanlar milyonlarca yıldır egzotik virüslere ev sahipliği yapıyorlar ve bu zaman süresince insanların onlarla çok az teması oldu. İnsanlar artık, ağaçları biçmek, madenleri kazmak ve yeni çiftlikler kurmak için bu uzak bölgelerin içlerine doğru hareket ediyorlar. Ve bu süreçte, insanlar yeni virüslerle temas hâline geçiyorlar. Örneğin, Nipah virüsü, Kuzeydoğu Asya’daki kurbanlarında tehlikeli beyin iltihabına sebep olur. Bir zamanlar insanlardan uzakta sık ormanlarda yaşamış, normalde yarasalarda yaşayan bir virüstür. Artık yarasaların ve virüslerin yaşayacak ormanları yok.” (Carl Zimmer, Virüs Gezegeni & Yaşam ve Ölüm Veren Ezeli Yoldaşlar, çev: Deniz Guliyeva Tarcan, Alfa Yay, 2012, s.84)

[66] Ergin Yıldızoğlu, “Yeni On Yıl-Yeni Dönem”, Cumhuriyet, 21 Aralık 2020, s.11.

[67] “Devrimciler arasında da ‘tek yol devrim’ gibi sloganlar revaçtaydı. Bu, bazı grupların imzası gibiydi ama patentini alamamış grupların inançları da bundan farklı değildi. Öyle bir atmosferde bütün çelişkiler antagonistik olmalı, antagonizma da çatışmanın (ve çözümün) ‘silahlı’ kategorisine girmeliydi.

Bu ‘mantıklı’ olabilir; ama ampirik gerçeklik düzeyinde olaylar böyle gelişmedi. Marx ile Engels ‘Manifesto’yu 1848 Devrimleri bağlamında yazdılar. Aradan geçti neredeyse 200 yıl. Antagonizm, ‘teorik literatür’ düzeyinde, o zamandan beri ‘antagonist’. Ama bizim antagonizmden beklediğimiz işleri yerine getirmiyor…

Türkiye’deki durum, örneğin. Son zamanlarda muhalefetin düşünen insanlarının zihnini uğraştıran soru: ülkenin ekonomik sorunları gerçekten ciddi. Böyle olmasından en fazla şikâyetçi olması gerekenler, olması beklenenler, yoksullar. Sayıları da epeyce yüksek. Ama oy verme kalıplarına filan bakıyoruz; varolan iktidarın oy depoları yoksulların büyük çoğunluklar hâlinde yaşadığı yerler. Yoksullar, kendilerini yoksul kılan iktidarı oylarıyla iktidar yapıyorlar. Nasıl oluyor bu iş? Nedir bunun sırrı? Bu soruları soranlar gün geçtikçe çoğalıyor.” (Murat Belge, “Nerde Antagonizm?”, 4 Ocak 2021… https://birikimdergisi.com/haftalik/10416/nerde-antagonizm)

[68] “Covid-19 Yoksulları Daha Çok Vuruyor”, 28 Ağustos 2020… https://www.dw.com/tr/covid-19-yoksullar%C4%B1-daha-%C3%A7ok-vuruyor/a-54722955

[69] “Virüs Bile Zengin-Fakir Ayırt Ediyor”, 15 Ağustos 2020… https://www.yenicaggazetesi.com.tr/virus-bile-zengin-fakir-ayirt-ediyor-295008h.htm

[70] “Amerika’da ırkçılık, yoksulluk ve ölümlerin ilişkili olduğu çok açık, genelde ve özellikle Corona Pandemisi zamanlarında. Afro Amerikalı olarak görülen insanlar yoksulluk hastalık ve erken ölümlerden fazlasıyla etkileniyor.” (Prof. Dr. Claus Metler, “Yoksulluk, Irkçılık ve Sağlık-Corona Krizi’nin Görünümleri”, Politeknik, No:27, Mart-Nisan-Mayıs 2020… http://politeknik.de/p11693/)

[71] Kimi zırvaların aksine işçi sınıfının kapitalist üretim sürecindeki konumundan gelen gücünü zayıflatacak herhangi bir gelişme söz konusu değildir, olamaz da. Tüm toplumsal hayatın temeli üretimdir ve üretim olmazsa hayat durur.

İşçi sınıfı büyük bir toplumsal kütledir ve bugün nüfusun büyük çoğunluğu bu sınıfın bir unsurudur. Bu büyük kütle işyerlerinde üretim sürecinin gereği olarak bizzat kapitalizm tarafından örgütlü hâle getirilmiştir. Bu nedenle örgütlü mücadeleye doğal olarak yatkındır.

İşte bu büyük kütle kendi sınıf çıkarları doğrultusunda örgütlenir ve harekete geçerse, onu yapay zekâyla desteklenmiş yüz milyonlarca kameraya da sahip olsa hiçbir sistem engelleyemez. Ve kapitalizm işçi sınıfını kolektif eyleme yöneltecek koşulları her gün yeniden ve yeniden ürettiği için bu hareketin zemini hiçbir zaman ortadan kaybolmaz.

[72] Eduardo Gealano, Tepetaklar/ Tersine Dünya Okulu, çev: Bülent Kale, Çitlembik Yay., 2004.