Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) yılın Atatürkçüsü ödülünü BionTech’in kurucuları Haluk Şahin ile Özlem Türeci’ye vermek istemiş ancak ödülü kabul etmemişler.

Bu insanların politik bir ödülü kabul etmemeleri ve bilimsel alanla sınırlı kalmak istemeleri iyi bir tutumdur. Belki de daha önemlisi Atatürkçülük Ödülü verilen bu insanların adlarının dışında Türklükle ilgilerinin bulunmamasıdır.

Kadın Almanya doğumludur, erkek ise birinci kuşak işçilerden olan babasının yanına küçük yaşta gelmiştir. İkisi de ilkokul dahil bütün eğitimlerini Almanya’da yapmışlardır.

Türkiye’de olsalardı korona virüsüne karşı önemli bir aşı geliştirmeleri mümkün olmazdı. Bunun için ne üniversitelerin yapısı uygundur ve ne de gerekli finansman sağlanabilirdi. TUBİTAK’ın ödül verdiği ekmek dolabını açınca lamba yanması gibi büyük zeka gerektiren buluşlarla idare etmeleri gerekirdi.

İnsanlara Türkiye tarihiyle ilgili bir ödül veriyorsunuz ama bu insanlar adlarının dışında Türk müdürler, ilgilenmiyorsunuz.

Bu kafa yapısına göre –ki sadece Atatürkçülerle sınırlı değildir- insan bir kere Türklüğe bulaştı mı, hayatı boyunca böyle kalır.

Değişik bilim dallarında Nobel ödülü kazanan ABD’li bilim insanlarının bir bölümü Alman kökenlidir. Soyadlarından bellidir. Aileleri yıllar önce ABD’ye göç etmiştir ve kimse de onları Alman olarak görmez, onlar Amerikalıdır.

Bu kişiler Nobel kazandıklarında da –soyadlarından Alman kökenli oldukları anlaşılsa bile- sonuçta Alman olduklarını kimse düşünmez.

Herkesi Türk görmek aslında derin bir yetersizlik duygusunun dışa vurumudur. Bunu Atatürkçü de yapabilir, dinci de yapabilir, fark etmez. Tanınmış insanlarla kendilerini özdeşleştirecekler ve onları kullanarak propaganda yapacaklardır. Neden, çünkü başka çareleri yoktur, üretebildikleri bir şey yoktur.