Kara bulutlar altında uyandığımız her sabahta, “bu mum sönmesin, her gün ama her gün bir ışık çakıldı orada, bu mum sönmesin” diyerek, yüreğimiz parçalana parçalana izlediğimiz bir tarihti-tarih Boğaziçi!

Daha geçen hafta, nihayet öğretim görevlilerine de kapıları kilitlenen bir diyardı Boğaziçi!

Ve öğrencilerinin, parmaklıklar arkasından, hapishaneler gibi parmaklıklar arkasından röportaj yaptıklarıydı; 20 yıllık Boğaziçi öğretim görevlileri!!!

***

Neredeyse iki yüzlü günleri devirmesine ramak kalan bu DİRENİŞ; direnmenin kazanmak-kaybetmek, başarı-başarısızlıktan ibaret bir EZBER olmadığını kazıdı yine dünya tarihine.

“Gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz” diyebildiler, aralıksız ve hepsi birlikte elele.

Üniversitenin kapısına kilit vurulduğunda, ne öğrenciler pes etti ne de öğretim görevlileri! Ve böyle genişledi bu dayanışma zinciri!

Bir avuç akademisyen, daha en başından itibaren; ne tutuklanan öğrencilerini yalnız bıraktı, ne direnen İkizdere Köylüleri’ni, ne tutuklanan HDP Milletvekilleri’ni, ne pandemi sürecinde karantinaya alınan sanatı-sanatçıyı, ne direnen işçileri ne de ünevirsite kampüsünde, kendi öğrencilik anlarından itibaren suladıkları ağaçların köklerini!

Öğrenciler de öyle! Yürekleri ve kulakları sağır olmadı hiçbir zaman. Yeri geldi kadın direnişlerinde barikat yaptılar bedenlerini. Yeri geldi işçi direnişlerini ziyaret ettiler. Yeri geldi...

***

Şimdi yazıyorlar:

“Yakıcı yaz sıcağında kimimiz tatilde, kimimiz uzakta. Ama Boğaziçi ayakta!”

“Üniversitemiz 6 ayda çok hasar aldı. Öğrencilerimiz şiddete uğradı, yetkin idari personelimiz görevlerinden oldu, öğretim üyeleri hem işlerini düzgün yapmak hem de okulu korumak için çalışmaktan stresten helak oldu.

Şimdi rektörümüzü seçme zamanı...”

“Bu direnişin baş kahramanı öğrencilerimizdir. En büyük fedakarlıkları onlar yapmıştır. Fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmışlardır. Bu en çok onların zaferidir.”

***

Toplumlar tarihi, direnişler tarihi; hiçbir zaman bir matematik formülü olmamıştır.

Hiçbir zaman masa başında hesaplanmamıştır.

“Tarihin hayal gücü bizimkinden geniştir” demişti Marx.

Direnilir! Ve güç haklılıktan alınıyorsa; kazanmak-kaybetmek direnişte erir!!!

“Bak bir varmış bir yokmuş Boğaziçi’nde” dediklerinde, belki yığınla insan, onların bir masal anlattığını sandılar. Ancak 193 gün boyunca her gün ama her gün, bizlerin de hayal gücümüzü genişletmemize bir itki olmayı elden bırakmayandı onlar.

Gencecik çiçeğe durmuş fidanlar kurutulamadılar. Öğretim görevlileri onları kendi tarihleriyle sulamaktan vaz geçmediler. Ve böylelikle bu genç fidanlar çiçeğe durabildiler.

Selam olsun direnişler tarihine böylesine istisnai bir halka ekleyenlere!

Selam olsun bize bu “masal”ı anlatıp, onu gerçekleştirmeyi bilenlere!