Türkiye'de sürekli tartışmalara konu olan basın özgürlüğü, basına yapılan saldırlar, baskılar, sindirme operasyonlarının yoğun olarak yaşandığı bir dönemden geçmektedir.

Geçtiğimiz günlerde, Fethullah Gülen cemaatine mensup, 'iddiasıyla' İpek Koza Holdinge ait olan ve bünyesinde yazılı basın, görsel medya gruplarının da olduğu, şirkete AKP hükümeti tarafından el  konuldu. AKP devletinin yargı kurumları tarafından Kayyum atanarak,  basın ve medya yayın kurumları işgal edilmiştir.

Kayyum kelimesinin sözlük anlamı ile: "Belli bir malın yönetilmesi ya da belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimse veya kimselerden'' oluşan demektir. Normal koşullarda hukuki olarak, yargı  kurumlarının, mahkemelerin şeffaf olarak aldıkları kararlarını, kamuoyu ile paylaşarak uygulanması zorunlu bir süreç olmak koşuluyla Kayyum atanabilir.

İpek Koza grubuna ait olan yazılı basın ve görsel medya gruplarına baskın yapılarak el konulması, bazı TV kanalları ve gazetelerin yayınlarının engellenmesi, hukuki hiçbir alt yapıya sahip  olmadığı gibi, demokratik teamüllere uymamaktadır. Bir basın mensubu olarak, İpek Koza Holding bünyesinde yer alan, basın  yayın kurumlarının baskı altına alınarak, 'kayyum atanarak' yayın faaliyetlerinin engellenmesinin, basın özgürlüğüne yapılmış en büyük saygısızlık ve ahlaksızlık olduğuna inanıyorum.

AKP devleti bu yöntemle, Türkiye halklarının, toplumsal güçlerinin  haber alma özgürlüğünü engelleme çabasındadır. Yapılan basın  ve haber alma özgürlüğüne bir saldırıdır. Bu  saldırı sadece günümüze özgü değildir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi  boyunca her fırsatta, tekrarlanan, yazılı basını, görsel medyayı  raptı-zapt almaya yönelik bir saldırıdır. Türkiye basını bu tarz saldırıları ilk defa yaşamamaktadır. Bölge coğrafyasında ve ülkemizde basına yönelik saldırılar, sürpriz olarak algılanmamalıdır. Dün, basına, medya ya yönelik saldırılar yaşanmaktaydı, bugünde yaşanmakta ve önümüzdeki günlerde, olamayacağının da, hiçbir garantisi bulunmamaktadır.

Gelelim Fethullahçı olarak anılan, yazılı basın ve medya kurumlarının içinde bulundukları, tezat teşkil eden duruma. Fehtullahçı olarak anılan basın ve medya kurumlarının, basın ve medyanın özgür olmasından yana olduklarını ve basın özgürlüğüne saygılı davrandıkları gibi, bir kanıya kapılmak biraz saflık olmaktadır.

Daha düne kadar, devletle paralel olarak yürüttükler, ortaklık yaptıkları, AKP ile sarmaş dolaş oldukları süreçlerde, basına, medyaya, yapılan saldırıların listesini yapsak bir kitap cildini dolduracak  kadar uzundur. Fethullahçıların, AKP devleti ile kurduğu paralel ilişkilerde, ortak davrandıkları günlerde, ellerinde, 'bulundurduklar' yargı kurumları ve güvenlik güçleriyle, basın özgürlüğüne yapılan saldırıları, baskıları yok sayabilir miyiz?

AKP devleti ile ortaklıkları bitince, kendilerine saldırı ve baskıların yoğunlaştığını görünce, yuvası dağılmaya yüz tutan kargalar gibi cırtlak-cırtlak bağırmalarının bir anlamı yoktur. Basına, medyaya yapılan saldırıları görmezden gelen, hatta bu  baskıları katmerleştirme çabaları harcayanların, bugün kendilerine  yapılınca, basın özgürlüğünü hatırlamaları biraz manidardır.

Bütün bunlara rağmen, basın özgürlüğünden yana olan bizler, basın ahlakına uymayan, 'basın' mensubu kisvesinde, sadece bağlı  bulundukları para babalarının, ideolojik cephesinde hareket etmeyi  kendilerine görev kabul edenler. Sürekli iktidarın ve güç odaklarının, 'kurşun askeri' gibi hareket edenler olmasına rağmen, yine de, düşüncelerini basın yoluyla paylaşmalarının, zorbalıkla engellenmesini şiddetle kınıyoruz.

Özgür basın mı?

Türkiye yazılı basını, görsel medyası gerçekten özgür mü?  Davranışlarında özgür basın ve medya kurallarına uygun davranmakta mıdır? Bu sorunun cevabını aradığımızda, çıkan sonuç hiç de iç açıcı değildir. Ülkemizde faaliyetlerde bulunan,'ana akım' 'merkez medya'  'havuz medyası' 'cemaatçi medya' olarak anılan basın ve medya  kurumlarından, halkın haber alma, ifade özgürlüğü, haberleri objektif  olarak aktarma gibi derdinin olduğunu beklemek, saflığın bir başka  biçimi olsa gerek.

Bu nedenle, (istisnaları çıkıyorum) ismi geçen basın ve medya grupları, sermaye çevrelerinin iktidar odaklarının, bulundukları holdinglerin penceresinden bakan yaklaşımlarını, yazılı basına ve görsel medya ya yansıttıklarını görmemek, dünyaya, 'at gözlüğü' ile  bakmakla eş anlamlıdır. Öyleyse, kendisi özgür olmayan basın ve medya kurumlarının, yüksek  perdeden basın özgürlüğünden, 'dem vurmaları' inandırıcı değildir.  Sadece kendilerine yönelik saldırlar olunca, basın özgürlüğünü  hatırlamaları, ciddiyetten uzak olduklarının bir belirtisidir.

Bir gerçeklik vardır. Kendisi özgür olamayan, kendine oto sansür uygulamayı marifet zanneden bir basın ve medya mensubu, kurumu, asla basın özgürlüğünden yana olamaz. Önce kendi kalemini, gözlemleri özgürce ifade etmeyi becerebilmelidir. Bunların yanında, 'kurşun asker' görevi üstlenenleri yazmayı dahi kendime, basın camiasına zulüm olarak görüyorum.

Kısacası, ülkemizde basın özgürlüğü olmadığı gibi, ülkemiz basının özgür davranmadığını belirtmenin de, içinden geçtiğimiz süreçte önemi  artmaktadır. Basın özgürlüğü kadar, basının özgür davranması da, önemsenmelidir!

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

29 Ekim 2015

Face:aliekber.pektas

Twitter: @AliekberP