Özellikle Türkiye’de ve genel olarak dünyada, 1 Mayıs (Emek ve Dayanışma Günü) öncesi sol/sosyalist çevrelerde yapılan tartışmalar, birlik ve eylem programı meselesi kadar, iç çatışmalar ve "kim daha devrimci" kavgası etrafında da şekillenir.
Bu ortamda, solun bazı kesimlerinde gerçeklikten kopmuş, toplumsal karşılığı olmayan, dogmatik ve hatta zaman zaman fetişist bir siyaset anlayışı görülebilir. İşte buna halk arasında biraz mizahi bir dille "meczup hali" deniyor.
Bu durum işçi sınıfının tarihsel misyonuyla ve devrimci kazanımlarının bugünün sorunlarına ışık tutacak bir siyaset üretmek 2 Mayıs ile beraber daha örgütlü bir siyasi programla hareket etmesi için enerji taşıması için değil de her şeyin başlangıcının ve bitişinin 1 Mayıs günüymüş gibi hareket eden bir yaklaşımın radikalizmle değil de başka bir şekilde tarife ihtiyacı olduğu açık.
Bu meczupluğun bazı belirgin halleri şunlardır:
Gerçeklikten kopma: Halkın geniş kesimleriyle ilişki kurmaktan çok, kendi dar çevresinde slogan üretme, soyut devrim çağrıları yapma alan tartışmasının yani Taksim meydanının önemini azaltacak şekildeki tekrarcı söylemler hiç bir siyasi başlıkta altını doldurmadan düzen siyasetiyle bağlantısını koparmadan bağımlı siyasi ilişkilerini gizleyecek ısrarcılığın cesaretle ilişkilendirilmesi anlamsız.
Birbirini yok sayma: Programatik farklılıklar "ihanet", "reformizm", "revizyonizm" gibi ağır ithamlarla damgalanır. Yok saymaktan çok alan fetişizmine karşı bir siyasi duruş sergileyen siyasi hareketlere derinliği olmayan siyasi polemikten uzak saldırgan bir tutum sergilenmesi siyasi bir literatürle açıklanamayacak ancak psikolojinin konusu olabilecek bir yaklaşım.
Sembolizme takılma: 1 Mayıs'ta hangi pankartı taşıdığın, hangi sloganı attığın gibi dışsal semboller özün önüne geçer.
İktidar perspektifi kaybı: Gerçek iktidar mücadelesi yerine, kendi küçük cemaatinin "en saf", "en doğru" olduğuna inanarak hareket etme. Sol-Sosyalist siyasetlerin iktidardan önce yapması gerektiğine dair öngörüleri kapitalizmde demokratikleşme-özgürlük alanları yaratma sonrasında faşizm koşullarına karşı mücadele sonra kürt sorunun çözümü şimdi de saray rejiminden kurtulma bunların her birisi aslında iktidarı erteleme siyaseti.
Tarih fetişizmi: 70'ler, 80'ler ya da başka dönemlere mistik bir şekilde bağlanıp bugünün özgün koşullarını analiz edememe. Bugüne gelememe, dünde kalma tarihsel bilincin bugünle bağının kurulduğunda çok önemli olduğu gerçeğini yadsıma hali yine diğer sorunlu tarafı oluşturmakta.
Bugünün siyasi koşullarında halk kendisinin var olduğunu ispat niteliğinde tepkisellikler geliştirirken bu durum karşısında işçi sınıfının varlığının siyasetteki belirleyiciliğinin önemi ile gittiğimiz 1 Mayıs öncekilerden ayrı bir önemi de içerisinde barındırıyor. Taksim dışındaki seçenekleri önemsizleştirmek yine bir akıl tutulması ile açıklanabilir. 2‘ Mayıs’a devrimci bir enerji aktaracak olan 1 Mayıs’a davet bugünün devrimci sorumluluğudur.