Bir haber okudum; Almanya Federal Uyum Bakanı sayın Aydan Özoğuz, kendisiyle yapılan bir söyleşide bir soruya şöyle yanıt vermiş:  “Erdoğan'ın hangi istikamete gideceğini tahmin etmek güç. Farklı tondaki Gül ise bana umut veriyor"

Sayın Aydan Özoğuz hiç kızmasın, politika böyle bir şey; “Ön kapıyı kapatırken arka kapıyı açık tutacaksın!” Gül, size hangi davranışlarıyla umut veriyor acaba, gerçekten merak ettim.
Sayın Özoğuz bir politikacı, bir bakan olarak Türkiye’deki gelişmeleri belki bizlerden daha iyi izliyor, tüm gerçekleri biliyor. Yine de izniyle ona bir şeyleri anımsatmak istiyorum.

Erdoğan ile Gül arasındaki fark türküde olduğu gibidir: “İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız!” Aynı İmam-Hatip ekolünden ve aynı düşünce sisteminden ve aynı partiden gelen bu ikilinin arasında küçük bir ayrım var. Erdoğan kötü polisi, Gül iyi polisi oynuyorlar, ama işkence altındakiler hep aynı. Bu güne kadar Erdoğan’ın yazdıklarını mühürüyle onaylayan Gül’den başkası değildi.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor. Bu seçimlerde düşünülen uygulamanın temelleri yıllar önce atıldı. Abdullah Gül cumhurbaşkanı, Erdoğan başbakan olacak, ama daha sonra Gül makamını bırakacak, başbakan olacak, Erdoğan da cumhurbaşkanı. Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı yetmiyor. Bunu daha önce belirtti, “Başkanlık” sistemi istiyor. Başkanlık sistemini elde edebilirse Gül’e başbakanlık kalmayacak, böylece Erdoğan “Tek adam” olarak amaçlarına ulaşmayı deneyecek.

İyi de, birbirlerini bu kadar destekleyen ve “Sevdiklerini” söyleyen insanlar arasında bu rekabet nasıl oluşabiliyor? Hitler amacına yakınlaştığı dönemde SA’ları SS’lere temizletmişti değil mi?
İşte öyle bir şey oluyor.

Sayın Özoğuz, belki unutmuş olabilirsiniz, anımsatayım:

-Erdoğan Türban’ı cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamlarına sokan kişidir. Aman ha, sakın ola “Kıyafet özgürlüğü” demeyesiniz. Türban eğer “Dinsel amaçlı” olmasaydı ben de aynı sözü söyler, insanlar istedikleri gibi giyinebilirler derdim. Erdoğan’ın sık sık “Benim türbanlı bacılarım, benim türbanlı kızlarım” nutuklarına sarılmasının bir amacı olmalıydı değil mi?

-Erdoğan iktidara ilk geldiği günden başlayarak “Şeriata giden yolu” açmaya çalıştı. Bunun gizlisi saklısı yoktur. Eğitim sistemini İmam-Hatipleştirdi. İnsanların dinsel inançlarına daha çok seslendi. Osmanlı hayranı olduğunu da hiç gizlemedi.

Türkiye halkı yeni Müslüman olmuyor. 1960 yılından beri ilk kez bu kadar öne çıkarıldı din. Adnan Menderes döneminde çocuktum, ama sonraki yıllarda gelip geçen tüm cumhurbaşkanlarını, başbakanları iyi tanırım. Necmettin Erbakan bile din konusunda Erdoğan kadar pervasız davranmamıştı. Neden?

-12 Eylül 1980 cuntası döneminde bile biber gazı Erdoğan dönemindeki kadar kullanılmadı. Taksim-Gezi Parkı olayları sırasında öldürülen gençleri öldüren polislere “Emri kim verdi diye soruyorlar, emri ben verdim” diyen yine Erdoğan oldu.

-Özellikle 17 Aralık 2013 tarihinden sonra Türkiye’de yaşanılanlar Erdoğan’ın nereye gittiğini, nereye gitmek istediğini net olarak ortaya koymuyor mu? Yolsuzluğu, rüşveti soruşturan tüm savcılar görevden alındılar. Yolsuzluk izlemesine katıldılar diye binlerce polis sürgüne gönderildi, bazıları görevden atıldılar.Yığınla emniyet müdürünün yeri ve görev kalitesi değiştirildi.

Elde edilen tüm belgelere karşın Erdoğan “Paralel yapı” diyerek suçu tümüyle başkalarına yıkmaya çalıştı ve meydanlarda yaptığı konuşmalarda bu temayı işledi, hırsızlığı savundu.

-Erdoğan “Bale sanat değildir” dediği zaman nereye gitmek istediğini bir kez daha açıkça belirtmişti. Bakın aşağıdaki habere lütfen, gelinen yer neresi: “Anadolu Efes Basketbol Takımı’nın dansçılarını konuk eden CNNTürk Televizyonu, RTÜK cezasından kılpayı kurtuldu. RTÜK İzleme Dairesi, hazırladığı raporda, “Dans gösterisi sırasında kameraların kızların bazı bölgelerine zumlama yaptığını, bunun çocukların gelişimini olumsuz etkileyeceğini” savundu. Üst kurulun AK Parti kontenjanından seçilen dört üyesi programın yayımlandığı kanalın cezalandırılmasını isterken beş üyenin oyuyla kanal ceza almaktan kurtuldu.” (Basın)

-Erdoğan’ın temel bir korkusu vardı, hala var; devamlı kendisine “Darbe” yapılacağından korktu ve korkuyor. Ordunun üst yönetimlerinde bu düşünceyle değişikliğe gitti, MİT yasasını bu düşünceyle değiştirdi, dokunulmaz hale getirdi, “Savcılar yapacakları soruşturmaları önce bana bildirmeliler” bile dedi.

-Twitter ve Youtube’nin kapatılması kararını ilk kez Erdoğan medyalardan haykırdı, ardından mahkemeler onu destekledi. Erdoğan’ın “Kapatırım, Avrupa ne diyormuş, dünya ne diyormuş umurumda değil” sözlerini siz de duydunuz sanıyorum sayın Özoğuz.

-Erdoğan her ne kadar arada bir “AB bizim için önemlidir” dese de İslam dünyasında kendini “Baş” ilan ettirmenin çabasını sürdürdü ve o dünyayla kurduğu ilişkilerin %50’sini Avrupa ile kurmadı.
-Anayasa Mahkemesi, Savcılar ve Hakimler Yüksek Kurulu yasasında yapılan değişikliklerin bir bölümünü iptal ettiği için Erdoğan herkesin önünde “Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duymuyorum” diye bağırdı. Almanya’da sayın Merkel böyle bir söz söylese makamında kaç dakika oturabilirdi acaba?

Sayın Özoğuz, Erdoğan’ın gitmek istediği yer çok açıktır. Diktatör olmak istiyordu, oldu. Ama bu ona yetmiyor! Çünkü o aynı zamanda hem “Halife” hem “Sultan” olmak istiyor. Gittiği yol budur. Siz ise “Nereye gittiği belli değil” diyerek bu yolu politika adına karartıyorsunuz. Erdoğan gittiği yolu çok iyi biliyor. Ama istemi çok açık olsa da bunlara ulaşmaya yaşı yetmez. Ölürken gözlerinin açık gideceği kesindir!
Xxx
1 Mayısla ilgili bir yazı yazmıştım. Gelişmeyi izliyoruz. Sendikacılar Taksim diyor, İstanbul valisi Hüseyin Avni Mutlu “Bize resmi bir baş vuru yapılmadı ama onlara Yenikapı’ya gidin dedik” diyor.

Hani bir türkü vardı ya: “Yeni kapıda atlılar/Derdime bin dert kattılar” diye, gidin onu söyleyin diyor vali. Üstelik “İşçi kardeşlerimize belediye otobüslerini bedava verebiliriz” bile diyebiliyor.
Suç işliyor suç! Vali nasıl oluyor da belediye başkanı adına karar verebiliyor? Nasıl oluyor da kamu malını bir kutlama için bedava kullandırabiliyor? O para nereden geliyor?

Babasının tarlasından hıyar mı armağan ediyor işçilere? İşçilere rüşvet öneriyor, yolsuzluğa çağırıyor onları. Gitsinler, dağ başında bağırsınlar, valiyi rahatsız etmesinler de hukukmuş gugukmuş önemli değil.

Ama biliyorsunuz, o vali alışık böyle uygulamalara. Diktatörün İstanbul mitinglerine AKP’liler de belediye otobüsleriyle bedava taşınmışlardı da bir tek savcı gıkını çıkaramamıştı.
İşçileri, sendikacıları tehdit ediyor yolsuzlukların valisi; “Yasalara karşı çıkanlarla mücadele edeceğiz” diyor.

Yani “Taksim’e gelirseniz görürsünüz gününüzü, gaz da bedava, mermi de” diyor. 1 Mayıs’a ulaşmaya daha zaman var. İzleyelim görelim, bakalım neler olacak.