Sevgili İlhami Yazgan’ın önerisiyle yazmaya başladığım Avrupa Postası’nda ilk yazım “MERHABA” başlığıyla 16.01.2014 tarihinde yayınlandı. Bu yazı 247 kişi tarafından okundu.

16.01.2014 - 05.07.2014 tarihleri arasında Avrupa Postası’nda 56 yazım yayınlandı.

“EĞLENMEK HAKTIR“ başlıklı yazıyı sadece 115 kişi okudu. Demek ki eğlenmek öyle pek de ilgi çekici bir konu değildi.

Son yazım “Kırk deyin efendiler” ise bu yazı hazırlanırken sadece 56 kez okunmuş.

Beni en çok şaşırtan, sıradan bir öykü havasında yazdığım, 10.06.2014 tarihinde yayınlanan “NİYE TIRMANDIN ULA?” başlıklı yazının 2191 kez okunması.
Bu rakam bana insanların „BAYRAK“ konusunda ne kadar hassas olduklarını göstermeye yetti.

Yazılarımı okuyan okuyucu sayısı ortalama 200-250.

56 yazıda dilimin döndüğü, bilgimin yettiği kadar değişik konulara değinmeye, düşüncelerimi açıklamaya çalıştım.

Gelinen noktada yazılarımın okurlar için artık “İLGİNÇ” olmadığını, yazmanın gereksizliğini kavradım. Avrupa Postası’nın okur sayısının çok azına ulaşabilen yazılarımın gereksizliği ortada.

Birileri “Yav bu da çekse gitse” demeden sevgiyle, saygıyla “Hoşça kalın” demeyi daha doğru buluyorum.

Yazılarımı okurken çektiğiniz eziyetlerden dolayı sizlerden özür diliyorum.

Yazılarımı okuduğunuz için de elbette teşekkür ediyorum.

Sevgiyle, neşeyle, sağlıkla kalın!

xxx

Yine bir seçimin öncesinde Türkiye.
Yine aynı “Yap, et, seç, destekle” emirleri piyasada!
“Rica” eden, “Lütfen” diyen bir tek kişi yok!

Herkes kendi odununu pazarlamanın derdinde.
“Bizimki de kuş, ama düşünüyor” sözü revaçta.

Nasrettin Hoca pazarda dolaşırken bir papağan görmüş, fiyatını sormuş, satıcı “2 Altın” demiş.
“Kuş değil mi bu, ne özelliği var bunun” diye sormuş Hoca.
“Kuş olmasına kuş da bu konuşuyor” demiş satıcı.
Hoca eve gitmiş, hindiyi kapmış, pazara getirmiş. Papağanın sahibi besili hindiyi görünce “Kaça bu” diye sormuş.
“5 altın” demiş Hoca.
“Ne özelliği varmış da 5 altın ediyormuş” diye sormuş papağanın sahibi.
“Senin kuş konuşuyorsa benim kuş da DÜŞÜNÜYOR” demiş Hoca.

Günümüzde insanların oturup düşünmelerine hiç gerek yoktur.
Parti liderleri onlar için her şeyi düşünüyorlar.
Bırakın parti liderlerini, küçücük örgüt, dernek başkanları bile halk adına düşünüp, halk adına karar alabiliyorlar.
Onlar dün “Yanlış” dedikleri kararı bu gün “Doğru” olarak sununca taraftarları da rüzgar gülü gibi hemen yön ve ağız değiştiriyorlar.
Bunlara karşı çıktığınız anda olay çok açık: Yandı gülüm keten helva!

Recep Tayyip Erdoğan devletin ve başbakanlığın kaynaklarını kullanarak Samsun’dan yola çıkıyor.. M. Kemal’in geçen yüzyılda geçtiği yerlerden geçerek oraları “Allahuekber”lerle Tayipleştiriyor. “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” diyerek meydan okuyor. Böylece daha önce söylediği “Kurtuluş savaşını” kazanıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimi kazananı en baştan belli olan bir tiyatro oyunundan başka bir şey değil.
Sonuçta kazanan Tayyip, kaybeden bütün Türkiye olacak.

Ne diyelim; seçen Türkiye halkı, oturup koklayacak olan da onlar!
Benim hariçten gazel okumamın da “Koyunlara” hiçbir yararı yok artık.

Sevgiyle kalın.

A. Kadir Konuk