Bir zamanlar az da olsa politikanın namusu vardı.
Evet gerçekten öyleydi.

„MC“ yani Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde bile siyasetin bir namusu vardı. En azından kim faşist, kim sosyal demokrat, kim sosyalist tanımak olasıydı.
Şimdi MHP=CHP=ULUSALCILAR
Toplamı „Sünnetli faşist!“

Kürt sorununu AKP’nin (Yani diktatörün) çözebileceğini düşünen beyinler..
Solcuların bir kesiminin geçtiğimiz yıllarda „Yetmez ama evet“çi olduklarını da düşünürseniz manzara tamamlanır.
Günümüzde söylenilebilecek en doğru söz „Kimin eli kimin cebinde belli değil“ sözü olsa gerek.

Her yer kasetçi dükkanına döndü.
Amerika’da yapılan seçimler öncesinde çıkardı ortaya “Kasetler”, aşk hikayeleri..
“Otuz yıl önce bir kadına sarkıntılık yapmış..” falan denilirdi.
Türkiye politikası “Küçük Amerika” politikası olduğunu kanıtladı.
“Kaset-maset, tape-mape, telefon konuşması yayınları…yatak odalarından yurttan sesler!”

Bir ülkede telefonları kimler dinler, nasıl dinler?
Bunun yanıtını o ülkeyi yönetenler en iyi bilir elbette. Çünkü olay onların birilerini „Dinletmeleriyle“ başlar.

Onlar açtılar kapıları, tekniği bilenler arkalarından girdiler bütün odalara.
Diktatör diyor ki; “Beni dinleyemezsin ulan, ben başbakanım!”
Sen usulsüz, yargısız, gerekçesiz herkesi dinlersen, onların uluslararası en doğal haklarından biri olan “İletişim haklarına” yasak koyarsan, başkalarına da seni dinleme hakkını tanımış olursun. Bu pisliği başlatanlar sizlersiniz, ucu gelip elbette sizlere de dokunacaktı.

Siz değil misiniz „Her şey aslına rücu eder“ diyenler?
Ben kişi olarak bu dinlemelerin hiç bir çeşidini kabul etmiyorum, onaylamıyorum.
O ülkede tepeye tırmanmayı becerebilen herkes kendisinin, aile çevresinin kasasını doldurdu. Yolsuzluk, rüşvet, soygun bu diktatörle başlamadı elbette. Bu bilinmeyen bir gerçek değil.
Süleyman Demirel’in ismi mafya olaylarına, esrar eroin davalarına karışmadı mı?
Demirel’in yeğeni Yahya „Sunta“yı mobilya diye sokuşturup, milyonları cukkalamadı mı?
Tansu Çiller ortaya dökülen altınlar için „Annemin yastığının altından çıktı“ demedi mi?
Kenan Evren’in mal varlığını kimler araştırabildi?

Diktatör ve takımı „Bize bir şey yapamazlar, güç bizde, biz HİİİİİMEEEN’iz“ diye düşündükleri için herşeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Şimdi „Paralel“ dedikleri yapıyı da kendileri yarattılar. Zaten bunu inkar da etmiyorlar. Sadece „Büyütüp beslediğimiz çocuğun bir gün bize kazık atacağını nereden bilebilirdik“ diye kendilerini savunmaya çalışıyorlar. O „Çocuk“ yani paralel denilen yapı da „Benimle paylaşmaya devam etseydin bunların hiç biri olmazdı“ diyor. Çünkü yiyicilikte yok birbirlerinden farkları. Fethullah Gülen’in o milyarlara nasıl ulaştığına ise sadece „İyi saatte olsunlar“ karışabiliyor.

Sonuç ne?
Ortaya dökülen bir araba pislik!
Yani; „İki ucu boklu değnek, ortasına it sıçmış!“

Bizim okul otobüsünün şoförü geçen sabah "Kadir, nasıl iş bu, başbakan yasaklıyor, Cumhurbaşkanı giriyor, gülmekten öldük" dedi.
Güldüm.
"Millet de gülüyor zaten, güle güle giriyorlar" dedim.
"Peki sence ne olur daha sonra?"
"Hiç bir şey olmaz" dedim, "Diktatör yalama olur, civata değiştirirler!"
"Bujileri de değiştirsinler, yağlanmış olabilirler" dedi şoför. Sonra ekledi: "Ah, Almanya'da olsaydı onu hemen bir tamirhaneye çekerdik!"
Hiç bir "Tape-mape" izlemedim, dinlemedim.
And olsun yapmadım böyle bir şey.
Benim için evlerden çıkan ayakkabı kutuları, para kasaları, kollara takılan kol saatleri, tabakta sunulan milyonlar, diktatörün salyalı konuşmaları, siyasi uygulamaları, sokaklarda öldürttüğü insanlar yeterli.

"Burak'ın evlilik dışı ilişkisi" yakalanmış diyorlar.
Bir soru sorabilir miyim?
Tanrının bile girmeye tenezzül etmediği yatak odalarına girerek hangi politikayı sürdürdüğünüzü düşünüyorsunuz?
Hanginizin yaşamında değişik bir ilişki olmadı?
Hanginiz yüzden olmasa bile gözden birilerine aşık olmadınız?
Memleketteki kerhanelere bekarlardan çok evlilerin gittiğini biliyor musunuz?
Konya'nın Çumra kazasının bazı köylerinde "Kapatmalar" olduğunu, bunların "Ayşe ana-Fatma ana" diye anıldıklarını, bu kadınların daha çok evli erkeklerin katıldığı oturak alemlerinde sini üzerinde oynatıldıklarını hiç mi duymadınız?
İmam nikahıyla iki-üç eş alanlar hiç mi yok o ülkede?
Kaç evli kadın imamlara gizlide okutup üfletiyor, göbeklerine yazılar yazdırıyor?
Diktatörün oğlu değişik bir ilişki yaşadıysa bundan babasına ve sizlere ne?
Sizin çocuklarınız kaç sevgili değiştirdi bu güne kadar?
İnsanların bir ülkeyi „Şeyleriyle“ değil, beyinleriyle yönetmesi gerektiğine inanırsanız kimsenin yatak odasına ilgi duymazsınız.

En büyük ahlaksızlık, ona buna ahlak hocalığı yapmaya kalkışmaktır, iyi bilinir bu.
Bir diktatöre karşı savaşmanın, mücadele etmenin yöntemleri vardır. Bu yöntemler onun kişiliğini, amaçlarını, hedeflerini ortaya koyarak yaşama geçirilir. Ona karşı birleşmek, güç birliğine gitmek, güçlü bir muhalefet oluşturmak dururken ne idüğü belirsiz kasetlere, videolara sarılmak sizce ne kadar güçlü bir eylem biçimi?

Adam zaten yüzsüz!
Hırsızlığı da yolsuzluğu da rüşveti de yaladı yuttu. Kasetlere de „Montaj, dublaj“ dedi, halletti.
Bir diktatöre karşı mücadele etmek suç değildir.
Elbette tahlikelidir bu, insan kendini anında zindanda da bulabilir.
Ama olsun, her mücadelenin bir bedeli vardır.
Yeter ki o mücadele biçimi bizlere yakışan bir biçim olsun.

Yapmayın bre!

Diktatörün seviyesine düşmeyin!
Politikaya meni karıştırmayın!