Bilenler çoktur ama olsun, ben yine önce fıkrayı anlatayım:

Efendim, evinde, köyünde tuvalet olmayan vatandaşlarımızdan biri, kış günü büyük kentteki akrabalarının yanına gitmiş. İnsanlık hali bu ya, gider gitmez de “Def-i hacet” durumuna düşmüş. Akrabasına “Ben nereye sıçacağım” diye sormuş, akrabası da onu tuvalete götürmüş, işini yapacağı noktayı göstermiş.

Tuvalet… Her yer tertemiz, her yer süslü, duvarlar fayans, taban cilalı karo. Ama insan böyle bir şey işte, ortam nasıl olursa olsun sıçacaksa sıçacak demektir! Vatandaş işini bitirmiş, başlamış etrafta silinecek bir şeyler aramaya. Ne taş, ne yaprak, ne kök, ne bez, hiçbir şey yok. Cebindeki bez mendile kıyamamış, başlamış her yanı ellemeye, derken bir düğmeye basmış, ahaa, kıçına buz gibi sular saldırmış. Vatandaş yerinden fırlamış, ama suyu bulduğu için de sevinmiş. Yine basmış düğmeye, yine sıçramış, yine basmış yine sıçramış.. Vee dönmüş kıçına demiş ki:
“Alışırsın kıçım alışırsın!”

TC. diktatörü de öyle söyledi defalarca:
“Alışırlar!”
“Alışacaklar!”
“Yavaş yavaş alıştıracağız!”

“Alışmak kudurmaktan beterdir” demişler.
Alışınca “Aldırmaz” olur insan.
Umursamaz, dert edinmez kendine hiçbir şeyi.
“Kaderimdir” der geçer.
Oysa “Alışmak” yaşamda giderek daralan bir çember, boğazı sıkan bir kıskaçtır.

“Türkiye İran olmaz, olamaz” diyen Türkiye halkı son 12 yılda nelere alıştı?

-Sivil diktatöre alıştı.
Hem öyle bir alıştı ki; karşıtlarından bir kısmı bile “Helal olsun, kimseden korkusu kalmadı adamın, dediği dedik, çaldığı düdük” demeye başladılar.
-Türban’a alıştı!
-Sokak ve aile imamlarına alıştı!
-Sokaklarda gezinen sarıklı ve cübbelilere alıştı!
-Yolsuzluklara, soyguna, talana, eskiden de var olan rüşvete iyice alıştı.
-Yasasızlığa, adaletsizliğe alıştı!
-“Şeriatın kestiği parmak acımaz” sözüne alıştı!
-“Güven Timleri”ne alıştı.
-Biber gazıyla, TOMA’yla, kurşunla, işkenceyle ölmeye alıştı o halk. Dayak yemeye alıştı.
Yıllar önce söylemişti diktatör o sözleri, “10 bin kişilik güvenlik birimi kurulacağını” açıklamıştı. Son Gezi protestolarında bu timler resmen iş başı yaptılar.
-Milletvekillerinin polislerce dövülmesine, sövülmesine alıştı TC. halkı.
-Diktatörün ağız dolusu sövgülerine, yalanlarına alıştı.
Yığınla insan diktatörün konuşmalarını dinlemiyor artık, ne söylediğini merak etmiyor, “Nasıl olsa yine yalan söyleyecek, nasıl olsa yine tehdit edecek” deyip geçiyorlar.
-Bölünmeye alıştı halk.


Birileri “İç savaş mı çıkacak” diye telaşlanıyor. Korkmalarına gerek yoktur, diktatör başta olduğu sürece o ülkede iç savaş tehlikesi yoktur, ama diktatör bir biçimde yerini kaybedince o korku gerçek olabilir.
Çünkü o halk diktatörün taraftarlarının devletin tüm kademelerine yerleştirilmelerine, yetki sahibi yapılmalarına, idareci olmalarına da alıştı.
Diktatör bir biçimde gidince o kişiler yerlerini kaybetmemek için iç savaşı bile göze alabilirler.

Peki, diktatör gider mi?
Gider elbet, gönderirler elbet!
Bu ne zaman, hangi biçimde olur, bilinmez.

Önce “Cumbaba” olmak istiyor diktatör.
Olmasının önünde bir engel de yoktur.
Cumhurbaşkanı seçimine iki ay kaldı, CHP, MHP, BDP-HDP bile hala kendi cumhurbaşkanı adaylarını açıklayamadılar. “Barış-Süreç” adları altında diktatörün cumhurbaşkanı olmasını bile destekleyebilirler. Bu da bir olasılık.

Diktatör de en tepeye geçince “Biz zaten Küçük Amerika’yız, öyleyse ben de TC.nin Küçük Obaması olabilirim” diyecek, bu kesin.
Tek kişilik “Başkanlık” sistemini uygulayacak.
Merakınız olmasın, o ülkenin halkı buna da alışacak.
İşte o zaman Türkiye İran değil, İran’dan da beter olacak.
TC. halkı da “Değişen bir şey yok, biz zaten öteden beri Müslüman bir ülkeyiz” diyecek, alışacak her şeye.

Çok mu karamsar bir tablo bu?
Hiç de değil.
Sol ve demokrat güçler cücük örgüt ve partiler içinde eşinmeye devam ettikleri sürece yukarıdaki manzaranın gerçekleşmesi hiç de güç değil o ülkede.
Defalarca yazdım, söyledim, yine söyleyeceğim:
O ülkenin halkının SOKAKTAN gelen, sokağı örgütleyebilen, sokakta çalışan ve kapısı tüm demokrasi güçlerine açık, demokrasiyi özümsemiş bir partiye ihtiyacı var.
Böylesine güçlü bir muhalefet partisi oluşmadıkça o halk daha çok kazığa alışır, “Beterin beteri var” türküsünü söylemeye devam eder.