Türkiye, en zayıf döneminde, kıyasıya bir bilek güreşinin tam ortasında kaldı. Üstelik yalpalayan diplomasisi yüzünden kimsenin güvenmediği bir aktör durumunda… Rusya’dan S-400’leri alma ısrarıyla ABD ve NATO’nun desteğini kaybetti. Suriye’de cihatçıları destekleyerek, tam savaş öncesi Ukrayna’ya silah satarak da Rusya’yı kızdırdı. Şimdi silah aldığı Rusya, silah sattığı Ukrayna ile savaşırken arada sıkışmış durumda; tutarsız dış politikasının bedelini ödeyecek.

Dışişleri, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin ardından yaptığı açıklamada, ülkelerin toprak bütünlüğüne ve egemenliklerine saygı duyulması gereğini dile getirip “sınırların silah zoruyla değiştirilmesine karşıyız” dedi.

Şimdi Putin çıkıp “Sizin Suriye’de yaptığınız ne” dese, ne diyecekler? “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duydunuz mu”, “Emevi Camii’nde namaz vaat ettiniz mi”, “Sınır değişimi için Suriye’ye silah sevk ettiniz mi” sorularına cevabı var mı Türkiye’nin?

Şunu görmemiz lazım:

Bu savaşın tarafları iyiler ve kötüler değil; NATO’dan Rusya’ya, Ukrayna’dan ABD’ye kadar herkesin bulaştığı ortak bir suç var. O yüzden taraf tutacak halimiz yok.

Putin de, Zelenski de Şi Cinping de, tıpkı Erdoğan gibi, demokrasi, insan hakkı, özgürlük tanımayan, güç politikasını savunan ve yerkürenin geleceği için tehdit oluşturan rejimlerin temsilcileri… Karşı saftaki, ABD-NATO koalisyonu da yayılmacı amaçlar güden, önce kendi stratejik ve ekonomik çıkarını düşünen, Rusya’ya karşı kışkırttığı ülkelere zoru görünce rahatlıkla sırtını dönebilen bir ittifak...

Bu filler çatışmasında yapılabilecek en iyi şey, çatışmanın dışında kalmak… Ne yazık ki, Erdoğan’ın bölgede bir aktör olma ihtirası ve peşpeşe yaptığı diplomasi hataları nedeniyle Türkiye belaya çok yakın durumda… Daha da kötüsü, muhalefete baktığımızda da fırtınada Türkiye’yi salimen kıyıya çıkaracak bir kaptanlık potansiyeli göremiyoruz. Fırtınanın bir an önce dinmesini beklemek, tek seçenek.