Türkiye, NATO’ya giriş biletini Kore’de can veren 721 askeriyle alabilmiştir. Amerika’nın gözüne girebilmek için başlatılan macerada Türkiye, Kore’ye ABD’den sonra ilk asker yollayan, ABD ve İngiltere’den sonra en çok kayıp veren ülke oldu. NATO kapısı böyle açıldı. Sonrasında Türkiye yıllarca NATO’nun güneydoğu sınırında bekçilik yaptı. Ankara’daki hükümet ne zaman demokrasi yolundan çıkıp Batı’nın eleştirisine uğrasa bu bekçi kozunu masaya sürdü. Batı’nın gözünde, Türkiye’nin stratejik konumu, hep demokrasisinden daha önemli oldu.
Birçokları, 12 Eylül darbesinin arkasında da Yunanistan’ın NATO’ya dönüş vizesini koz olarak kullanmaya kalkışan hükümetin cezalandırılmasının yattığına inanır. İşbaşı yapan Evren’in ilk işi, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay vermek olmuştu.
Kore savaşından 70 yıl sonra bugün geldiğimiz noktanın, aynı bekçilik görevi olduğunu görmek, ne kadar hazin… Yine demokrasisi yerlerde sürünen, insan hakları sicili kötüleyen, basın özgürlüğünü yok eden Ankara, bunları eleştiren Washington’un karşısına “Evet demokrat değilim, ama bekçiyim. Bana ihtiyacınız var” savıyla çıkıyor.
Biden’la uzun süredir beklediği görüşmesi öncesinde Erdoğan, şapkadan, “Kabil Havaalanı’nın sorumluluğunu biz üstlenelim” tavşanını çıkarıyor. Afganistan’dan çekilen ABD askerlerinin boşluğuna talip olarak, Amerikan yönetiminin eleştirilerini böylece savuşturmayı umuyor.
Bu kurnaz taktik, belki işe yarayabilir. ABD, 70 yıldır yaptığı gibi, yine bekçiyi en zor görevde kullanmak için onun zulmüne göz yumabilir. Ancak Taliban’ın, “Türkiye’yi işgalci kabul ederiz ve tepki veririz” açıklaması, Kore’deki gibi bir kanlı maceranın kaygısını hissettiriyor.
Saray, Washington’un desteğini kaybetmemek adına, orduyu, Kabil’de İslam bayrağı açanlarla çatıştırmayı göze alıyor.
“Erdoğan sıkıştı, haydi Mehmet göreve” dersek, durumu özetlemiş oluruz.