Süheyla Kaplan


Almanya’nın Hamburg kentinde Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Hanse Forum Derneği tarafından ‚’Hizmet (Gülen) Hareketi Toplumun Merkezinde mi?’ konulu düzenlenen sempozyumda Dr. Seufert’in yanı sıra, SWP’de Türkiye ve Göç uzmanı Dr. Yaşar Aydın da bir konuşma gerçekleştirdi.

Gülen hareketinin ‚din merkezli’ bir yapıdan daha çok eğitim ve dialog esasına dayalı olduğunu belirten Seufert, hareketin aynı zamanda seküler bir özellik taşıdığını söyledi.



Seufert, ’ Gülen hareketi Necmettin Erbakan’ın islamcı görüşlerini savunmaktan ziyade, devletin ve toplumun uzun vadeli dönüşümünü içeren bir özellik taşımaktadır. 1997’li yıllardan itibaren hareketin retoriğinde değişiklik oldu. Gülen hareketi milliyetçi, islamcı anlayıştan daha çok universal, liberal, kültürlerarası diyaloğu savunan bir motive dönüştü’ dedi.

Fethullah Gülen’in Amerika’da imajının çok olumlu olduğunu belirten Seufert, hatta bazı düşünce kuruluşları tarafından Gülen’in Marthin Luther’e benzetildiğini öne sürdü.

Türkiye’de AKP-Gülen ittfikının bozulması sonucunda Gülen’in AKP’li bakanlar tarafından ajan, misyoner olarak görülmeye başlandığını hatta ‚kuzu postunda kurt arama’ özelliğinin arandığını ancak bu eleştirilerin haksız olduğunu savunan Seufert, Gülen hareketinin temel siyasi ve toplumsal faktörlerinin değerlendirilip dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

Seufert, Gülen hareketinin Alevilerle ilişkisine iilşkin soruya ise, Alevilerle ilişkide eksikliklerin olduğunu  ancak son zamanlarda bu eksikliğin giderilmeye çalışıldığını söyledi.

YAŞAR AYDIN : ’CHP SOSYAL DEMOKRAT BİR PARTİ DEĞİL’

Aydın ise, ‚Türkiye’deki aktüel’ gelişmeler ile ilgili yaptığı konuşmasında AKP’nin Türkiye’deki başarı kriterlerini şöyle yorumladı : 1. Erdoğan’ın karizmatik bir lider olarak algılanması, ikna edici gücünün olduğu bir lider olarak görünümü. 2. Türkiye’de ekonomik, milli gelir, sağlık sistemi vs. AKP ve Erdoğan’ın başarısı olarak görülmesi. 3. zayıf bir muhalefet. Erdoğan zayıf bir muhalefet olduğundan dolayı sevinmeli. CHP’nin programının Kürt sorununun çözümü vs. gibi konularda alternatif üretememesi. Özellikle CHP’deki organizasyon kadın, gençlik örgütü vs. eksiklikler. 4. Kutuplaşma. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın 17 Aralık operasyonu sürecinde toplumda ‚dış, iç mihraklar diye’ söz etmesi  ve korkuları artırması, kutuplaşmanın büyümesi.

CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN İHSANOĞLU’NUN ADAY GÖSTERİLMESİ İLK KEZ ERDOĞAN’I RAHATSIZ EDER HALE GELDİ

CHP’nin sosyal demokrat bir parti olmadığını ileri süren Aydın’a göre, CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı olarak göstermesi ile muhalefet partisi olarak ilk kez Başbakan Erdoğan’ı rahatsız eder hale geldi.

Aydın, ’İhsanoğlu dünyaya açık, liberal bir insan. Ancak aynı zamanda dini motifleri olan biri. çatı adayı İhsanoğlu eskiden 'tek parti diktatörü' olarak bilinen ve dini kesimlerin uzak durduğu CHP için bir fırsat olabilir. Bilindiği gibi Deniz Baykal döneminde toplumda ‘sert bir lider algısı vardı. İhsanoğlunun aday gösterilmesi ile birlikte ilk kez Erdoğan rahatsız edilir hale gelindi. Yeni cumhurbaşkanı adayının Kürtlere yönelik ne söyleyeceği, kamuoyunda nasıl bir mesaj vereceği merak edilmekte diye konuştu.

Muhalefet partilerinden MHPyi de eleştiren Aydın, MHP kökenli Mansur Yavaş'ın Ankara Belediye Başkanı adayı gösterilmesine tepki duymayanların, İhsanoğlu'na karşı çıkmaları ne kadar tutarlıdır sorusunu sordu. Türkiyede politikası net olan bir partinin BDP olduğunu, ancak bu partinin de Öcalan motivini siyasi figür olarak öne çıkarmasıyla toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından tercih edilmediğini savundu.

Aydın, ‘’Türkiyede politik duruşu net olan parti esasen BDP. Ancak radikal gruplarla birlikte çalışması ve Öcalan motivini siyasi figür olarak ön plana çıkarması kitleler tarafından tercih görmemekte dedi.

AYDIN : ‘’ERDOĞAN’IN TÜRKİYE DİASPORASI ÇELİŞKİLİ’

Erdoğanın Almanyada yurrtdışı seçim kampanyası yürütmesine de değinen Aydın, Erdoğanın bir taraftan Almanyaya uyum sağlayın mesajı verirken, diğer taraftan Bakan Bekir Bozdağın ‘’Burada çocuklar Hristiyanlaşıyor şeklindeki mesajların bir çelişki  olduğunu savundu.

AYDIN: ‘’DİALOG SÜRMELİ

Yaşar Aydın, Gülen hareketinin geleceği ile ilgili bir soru üzerine şu cevabı verdi, Gülen hareketinin Müslüman, Hristiyan ve Yahudi kesimlerle diyaloğunun sürmesi gerektiğini ifade ederek, hamama giren terler misali, diyalog adına karşılıklı görüşmeler olacaktır.  Bundan yaklaşık 10-15 yıl önce Almanya da Milli Görüş Hareketini tartışıyorduk, şuan Gülen Hareketini tartışıyoruz. Gelecekte neler tartışacağız zamanla görülecektir dedi.

VAKIF UZMANI ALMAN GÜNTER SEUFERT'İN YAZDIĞI RAPORDAN KISA ÖZET

SWP’de Türkiye uzmanı Dr. Günter Seufert tarafından  Almanya’da 300 dernek, 24 özel okul ve yaklaşık 150 dersanenin bağlı bulunduğu Fethullah Gülen Teşkilatı hakkında 32 sayfalık rapor kısaca şöyle:

Aralık ayında kaleme alınan analizin ‘Türkiye’nin mevcut iç politikasında Fethullah Gülen Hareketi’ başlıklı bölümde Cemaat-AKP arasındaki ilişkiler ele alınıyor. Gülen Teşkilatı’nın geçmişte Türkiye’de devletle işbirliği içinde olduğuna dikkat çekilen analizde, AKP ile oluşturulan ittifak şöyle izah ediliyor: “Fethullah Gülen Hareketi [AKP ile geleneksel devlet güçleri arasındaki] bu kavgada ilk kez ‘devlet’in güçlerine karşı pozisyon belirleyip AKP’nin tarafında yer aldı. Bu ittifakın önkoşulu, AKP yöneticilerinin eski liderleri olan Necmettin Erbakan’ın islamcı görüşlerini bırakıp, devletin ve toplumun uzun vadeli dönüşümünü içeren Gülen çizgisine gelmiş olmasıydı. Gülen’in taraf değiştirmesinin doğrudan sebebi ise örgütünün 1997 yılında ‘devlet’in hedef alanına girmiş olmasıydı.”

Çatışmaya götüren 2 faktör
AKP açısından Gülen Teşkilatı’nın desteğinin hayati önemde olduğunu yazan SWP, 1990’lı yılların başından itibaren emniyet ve yargıda örgütlendiğine dikkat çekiyor. Alman düşünce kuruluşuna göre iki güç arasında alevlenen iktidar kavgasına şu iki faktör yol açtı:
*  ‘Ergenekon komplosu’na karşı mücadelede AKP’nin yanında yer alan Gülen ağının kendi çıkarları doğrultusunda politika yapmakla suçlanması.
*  Kürt sorunu konusunda somutlaşan politik çelişkiler.

AKP ile Gülen örgütü arasında siyasi bir ayrışmanın kendisini gösterdiği belirtilen analizde, bu konudaki kavganın esasen Kürt sorununda patlak verdiği kaydediliyor. Bununla bağlantılı olarak Eylül 2011’de KCK ile MİT arasındaki görüşme kayıtlarının sızdırıldığı ve Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrıldığı anımsatılıyor. Rapora göre Başbakan Erdoğan’ın iki hamleyle cevap verdi: MİT yetkililerine dokunulmazlık sağlandı ve Temmuz 2012’de özel yetkili mahkeme sayısı düşürüldü.
Bununla birlikte cemaate yakın savcı ve yargıçların görev yerlerinin değiştirildiği belirtilse de, şu vurgu yapılıyor: “Ancak hükümet, özel mahkemeleri tamamen kaldırmadı. Ergenekon ve KCK davaları yine özel mahkemelerin yetki alanında kaldı. Bu mahkemelerdeki ısrar, her iki alanda da hükümet üzerindeki baskıyı azaltıp, demokratikleşmenin önündeki esas engel olarak gösterilen Gülen Hareketi üzerindeki baskıyı büyütüyor.”

Cemaat 3 alanda zayıfladı
Gülen örgütünün çok açıktan müdahale etmeye başlamasının nedenlerini de ele alan SWP, üç hususa dikkat çekiyor:
* Hareketin yükselen kâr ve kazanç beklentisi.
* Yurtdışındaki büyümenin duraklaması.
* MİT’in güçlendirilmesi.

: “Hareket, hükümet ile içine girdiği açık kavga patlak vermeden önce de güvenlik bürokrasisi içerisinde geri tepmişti. Hükümet Mart 2011’de Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı tüm dinleme cihazlarıyla birlikte MİT’e devretti. Yani ordunun zayıflatılması, cemaatin özellikle örgütlü olduğu Emniyetin değil, Erdoğan’ın kontrolü altındaki istihbaratın lehine geliştirildi.”

17 Aralık operasyonundan önce kaleme alınan raporda, AKP-Cemaat kavgasında hükümetin avantajlı bir konumda olduğu ve bu noktanın sadece AKP yönetiminin değişmesi ya da yerel seçimlerden sonra parti içi bir bölünmenin yaşanması durumunda değişebileceği belirtiliyor.

Hükümet’e Gülen tavsiyesi

 

Avrupa’da bir tehlikeye dönüşeceği beklenmeyen cemaatin, diğer ‘ılımlı İslam’ güçlerine tercih edilmesi gerektiği mesajı veriliyor. “Almanya’daki karar verici merciiler ile kurumlar, Gülen Hareketi’ne bağlı inisiyatiflerle ortak çalışmaya açık olmalı. Bununla bağlantılı olarak her ortak çalışmada örgütsel ve mali şeffaflıkta ısrar edip, kararların demokratik yollardan alınmasını istemeliler” çağrısı yapılıyor.
Fethullah Gülen’in imajının ABD’de çok daha olumlu olduğu belirtilen analizde, kendisinin burada yarı resmi bir açıklamada şöyle tanımlandığı aktarılıyor: “Gülen’in İslam yorumunun özelliği, terörizmi mahkum etmesi, dinler arası diyalog ve kültürler arası barışı desteklemesi, laik-demokratik düzenin mekanizmaları ve yaşam tarzları ile olduğu gibi modern ekonomi ve teknolojiye açık olmasıdır.”
Gülen’e 2011 yılında ABD’deki Doğu Batı Enstitüsü tarafından barış ödülü verildiği ve ödül konuşmasının BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan ile ABD eski dışişleri bakanları James Baker ve Madeleine Albright tarafından yapıldığı hatırlatılıyor. Ayrıca özellikle Türkiye’nin İsrail’e karşı tutumuyla birlikte ABD’de Türk ılımlı İslam projesinden kuşkuların büyüdüğü not düşülüyor.