Bir Newroz kutlaması daha bensiz geçti.
Gidip birine katılamadım.

Newroz kutlamalarına karşı mıyım?
Hayır!
Ama katılamıyorum işte.

Hazırlanıp gidiyorsun, belki tanıdık birilerini de görür, üç beş kelime takas ederiz diyorsun, daha meydana girmeden “Kolluk” taşıyan kolluk kuvvetlerinin “Kimsin lan” diyen sert bakışlarıyla karşılaşıyorsun.
“Şöyle kenardan bir bakayım, bir tanıdık varsa yanına gideyim” diye gezinirken bir “Kolluk” bağırıyor:
“Sıraya gir!”

Tamam, girelim sıraya da hangisine?
Marks, Engels, Lenin, Stalin..Mao..Öcalan posterleri..bayraklar, bayraklar..
Her biri bir sırayı gösteriyor.

İyi ama ben bu sıraların hiç birine ait değilim. Amacım sadece Newroz kutlamasına katılmak.
Meydanın dışında kalıyorum.

Yıllar önce iki arkadaş bir mitinge gitmiştik. Kendimizi hiçbir yere ait bulamadığımızdan, kenardan izliyorduk mitingi. Öyle fazla bir kalabalık yoktu, kürsüye de yakın sayılırdık. Konuşan kişiyi ikimiz de tanıyorduk. Adam konuşurken bir ara eliyle bizim durduğumuz yeri gösterdi ve dedi ki:
“Kenarda köşede kalmış eski sosyalistler, siz de saflarımıza katılmalısınız!”
Ben safımı belirlemiş biriyim:

Ülkesi, ulusu ne olursa olsun, ezilenden, horlanandan yanayım. Ama her hangi bir örgütün, partinin üyesi, taraftarı değilim. Ömrümün en önemli yıllarını içinde geçirdiğim partiden istifa ettikten sonra böyle kalmayı tercih ettim. İyi iş yapan herkesi de destekledim, destekliyorum.
Partisi örgütü olanlar bizi küçümsüyor, “Kenarda köşede kalmış” diye niteliyorlar.

xxx

Yıllardır “Gecelere” de katılmıyorum.
Bilet alıyorsun, kapının önünde bilet kontrolü yapanların gözleri “Acaba tehlikeli biri mi” diye bakıyor sana. Sonra o iğrendiğim söz: “Üstünü arayacağız!”
-Niye?
-Niyesi yok, arayacağız!
-Ya aratmazsam?
-İçeriye giremezsin!
Bazı yerlerde insanın eline “Mühür” de basıyorlar.

12 Eylül döneminde bazı cezaevlerinde görüşe çıkarken de ellerimize “Mühür” basmak istemişlerdi. Direnmiş, bastırmamıştık.
Cezaevinden kaçtım, Almanya’ya geldim, bir arkadaşım beni 25 yıl önce diskoya götürmek istedi, kapıda al sana “Mühür!”

-Bastırmam, dedim.
-Niye?
-Ben mühre karşıyım!
Arkadaş su gibi Almanca’sıyla durumumu anlattı kapıdaki kadına, kadın bana hüzünle baktı ve “Tamam, geçin” dedi.
İçeride arkadaş bana kapıdaki mühürle cezaevindeki mührün aynı olmadığını anlatmaya çalıştıysa da düşüncem değişmedi: Mühür mühürdür, bastırmam!

Diyelim üst araması yaptırmadan, mühür bastırmadan girebildik gecenin yapılacağı binadan içeriye. Etrafta “Kolluklar” geziniyor, insanı ters ters süzüyorlar. Biri geliyor; “Salona gir hewal” diyor, öteki geliyor, “Salona gir yoldaş” diyor..

-Kardeşim, parayı ödedik, bileti aldık, ister yemeklerin kitapların yanında dururum, ister salona girerim!

-Olmaz, konuşmalar başlayacak…
-Dinlemek istemiyorum!
-Bela mısın lan?

İnanın abartma değil bunlar. Defalarca aynı havayı yaşadığım için gecelerden de soğudum.

Geçmişte onlarca yürüyüşe, mitinge, geceye gittim, bir tekinde bile insanları güler yüzle, nazikçe karşılayan, onlara en ucuzundan bir karanfil bile sunan bir kişi göremedim. “Hoş geldiniz” demeyi beceremeyen, “Gir, otur” gibi emir sözcükleri yerine “Girer misiniz, oturur musunuz” diyemeyen abus suratlar çıktı karşıma.

Vazgeçtim, gitmiyorum.
Elbette benim katılmamam o eylemlerin yapılmasını engellemiyor. Geliyor insanlar, katılıyorlar. Dinliyorlar, eğleniyorlar, sanatçılarla birlikte söylüyorlar şarkıları, türküleri.
Sonra dağılıyorlar!

Geceyi, mitingi düzenleyenler de ertesi gün katılanların sayısını ikiye üçe katlayarak haber yapıyorlar:
-Gecemize 10 bin kişi katıldı!
Salon kaç kişilik?
5 bin!
Almanya’da 5 bin kişilik salona 10 bin kişi sokabilir misin?
Anında dikilir bina görevlileri kapıya, “Kapasite doldu, bir tek kişi bile alamazsınız içeriye” derler.
Ama maksat propaganda olsun işte.
Kendine yalan, kendine propaganda.

Newroz meydanlarını dolduran yüz binleri seyrettim internetten.
Güzeldi görünüm, imrendim.
Sonra o illerden alınan oylara baktım!
Üzüldüm.

İşte böyle, eğlencelere, gösterilere, mitinglere katılanlar her zaman “Aktif güç” değil.
Benim gibileri zaten “Kaldırım devrimcisi”, içine girebilecek bir kortej bulamıyor. Ama inanın “Dışarıda” kalan bizlerin sayısı alanlara gelenlerden daha fazla.
Günün amacına uygun sloganlar atılsa, ortak pankartlar taşınsa bizler de kaldırımlardan inecek, kalabalığın içine karışabileceğiz.

Gezi protestoları sırasında birkaç arkadaş Köln’de bir gösteriye katılmak için gittik. Ünlü Dom Katetrali’nin yanındaki meydana geldiğimde kusacak gibi oldum.
Her taraf Türk bayrağı doluydu.
Biz Gezi direnişini desteklemek için oraya gitmiştik.
O bayrakların altında bize ait bir yer yoktu.
Gittik kahve içtik, aramızda konuştuk Gezi olaylarını!
Ne edelim, biz böyle tipleriz işte.

Emir, komut kimden gelirse gelsin gitmiyor hoşumuza.
-Sıraya gir, salona gir..

Girmiyorum da, görmüyorum da