Biz ölülerin kusurlarının ıstıraplarını çekeriz ve faziletlerinin, mükâfatını alırız.“ George Hegel

Rıza Salman’ın anısına

Rıza Salman gibi amaçlarına sadık bir devrimcinin ölüm haberini duyduğumda, üzülmenin ötesinde geçmişi anımsadım. İlerleyen yaşımızla birlikte, olaylara olgulara daha farklı bakmayı öğreniriz. Öğrenemediğimiz veya kabullenemediğimiz tek olgu, ölüm gerçekliğidir. Hem kötülüğün hem de iyiliğin sıradanlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. İnsanın insanlığı unuttuğu dönemin en belirgin özelliklerinden biri insanların ağlamayı unutmasıdır. Böylesi anlarda insanın geçmişe olan özleminin kendini fazlasıyla hissettirmesidir. Yok edici bir nostalji tehlikelidir, takılmak istemem, ama eski ilişkiler ne denli incitici olursa olsun, insani bir yanı, bir seviyesi vardı.

Rıza Salman ile ilk karşılaşmam, 1977 yılında, Ankara’da Hacettepe Hastanesinin bodrum katında, tutuklular için ayrılmış güneş görmeyen bir bölümdeydi. İlk anımsadığım olay, gerçekleştirdiği eylemi heyecanlı ve coşkulu anlatmasıydı.

21 Ocak 1977 günü Trabzon’daki patlama sonrası, ben komaya girmiştim, durumum çok ağır olmuştu. Yaşama şansımın %1 olduğunu söylemişlerdi doktorlar yakınlarıma. Sonradan öğrendiğime göre, üniversitedeki öğrencilerin baskısıyla Ankara’ya uçakla götürülmüştüm. 17 günlük koma ve ölüm-yaşam savaşı sonucu yaşama dönmüştüm. Bir müddet sonra, tutuklu olan ve hastanede bulunan Rıza Salman ziyaretime geldi. Ankara’da polisler tarafından çevrilince, elindeki el bombasının pimini çekip atması sonucu birçok polis yaralanırken, o da gözünden yaralanmıştı.

Hapishanede iken bir iki mektuplaşmamız oldu. Yazdığı bir mektupta, Avrupa’nın legal ortamında devrimcilik yapanlara yönelik eleştirileri vardı. Sonra Almanya’da karşılaştık. İdeolojik konularda anlaşamıyorduk. Daha sonraları karşılaştığımızda, ideolojik konulara değinmiyor, havadan sudan şeyler konuşuyorduk.

***

Etrafımızda olup bitenlere bir göz atalım. Kimileri, geçmişleriyle oyalanıp durmakta, "hörgüçten beslenerek" yok edici nostaljiyle kendini avutmakta, kimileri yerde sürünen sosyalist hareketin acınası durumunu unuturcasına, kendi özeleştirilerini yapmama acizliği göstermekte, kimileri de sol hareketin geçmişine nağmeler yağdırmaktadır. Kimileri ise, günlük politikanın insan zihnini sığlaştırıcı özelliklerini görmeden, at koşturmaya devam ediyor.

Ekim Devrimi’nin 100. Yıl dönümü nedeniyle okuduğum bazı kitaplarda özellikle Lenin’in biyografilerinde onun en önemli özelliklerinden birincisi; Lenin, yoldaşlarıyla yaşadığı kırgınlıkları ve sorunları unutan, devrimci hareketi ileri götürmek için onlarla ilişkileri sürekli düzeltme çabası içinde olan birisiydi. İkincisi ise; ideolojik ve politik tartışmalarda kendine karşı muhalefet edenleri, yok etmeye çalışan biri değil, onların prestijlerinin sarsılmamasına dikkat eden, hatta muhaliflerini onurlandıran bir lider olarak anılmaktadır.

Şüphesiz Lenin kendine münhasır lider, tarihin ender yetiştirdiği bir kişilik; onun birleştirici özelliklerinin ilke edinilmesi gerçek devrimcilerin ana hedefi olmalı. Belki de Türkiye sosyalist hareketinin bölük-pörçük olmasının ve yerde sürünmesinin nedenlerinden biri de, Lenin gibi birleştirici liderlerin eksik olmasıdır.

Çok şeyi göze alan bir gençliktik, bu anlamda yiğidin hakkını yiğide vermek gerekir. Rıza Salman, kararlı, inançlı, direngen ve devrimci amaçlarına sadık kalan ender insanlardan biriydi. Kurtuluş Cephesi gibi bir internet sitesinde Türkçe yayınlanan Marksist Klasiklerin çeşitli formatlarda yayınlanması büyük bir emek işidir. Hegel’in dediği gibi onun emeğinin mükâfatından binlerce insan yararlanmıştır ve yararlanacaktır. Yararlı ve üretken insanlar ne olursa olsun güzel insanlardır, bizim güzel insanlara bugün daha çok ihtiyacımız var.

Rıza Salman onu sevenlerin beyinlerinde yaşamaya devam edecektir!