Avrupa Postası için kaleme aldığım bundan önceki yazılarımda da ulusal sorunda, emperyalist sistemde iki projenin olduğunu anlatmıştım; Tekçi Üniter Devlet ile Çokçu Üniter Devlet.  

Birincisi, Hitler’e bile rehberlik eden projenin sahibi Türkiye’dir. Türk-İslam Sentezi olarak 100 yıldan fazladır uygulanan bu ırkçı proje(Baascılık, Apartheid vb. gibi), NATO’ya girdikten sonra, Kırmızı Anayasa adı verilen, gizli siyaset belgesiyle de taçlandırılmıştır. Bu devlet aklı, sadece ulusal soruna ilişkin değildir. Devlete karşı tehlike potansiyeli taşıyan tüm hareketleri de(Komünistler-Aleviler-Aydınlar-Kadınlar vb.) hedefine almaktadır. 

  1. Ülkemizde ki tüm katliamlar-baskılar-işkenceler ve suikastlar, meşrutiyetini bu anayasadan almaktadır ve sorgulanamamaktır. Sorgulamaya kalkanlar veya karşı çıkanlar, Savcı Doğan Öz, Adana Emniyet müdürü Cevat Yurdakul, gazeteciler ve tabi direnen arkadaşlarımız (Denizler-Mahirler-İbrahimler ve binlercesi), Kürtler, Aleviler vb. Halklar yok edilmişlerdir. Kürtlere, Alevilere vb. toplumlara yapılan tüm insanlık dışı uygulamaların, nereden kaynaklandığını sanıyorsunuz ki? Bunlara faili meçhul demek ne yazık ki bir aymazlık veya taktik bir slogandır. Ülkemizdeki tüm kötülüklerden ölümler-işkenceler-hapisler-yoksulluk-hayat pahalılığı vb. binlerce sorundan, devletin bu politikasına sadık olan sivil( ülkücüler-dini oluşumlar-tarikatlar vb.) ve resmi güçlerin başındaki Ergenekoncu devlet bürokrasisi sorumludur.  

Yukarıda çerçevesini çizdiğim Kırmızı Anayasa’da kendini ifade eden Tekçi Üniter devlet aklı, 1915’den beri toplumumuzu yönetmektedir. Bu anlayışa karşı RTE, cahillik evresinde, ERGENEKON adını verdiği güce karşı savaşa girişmişti. Sonucu hepimiz biliyoruz: tam bir bozgun. Çünkü karşısında 1915 yılından itibaren deneyler ve tecrübeler edinerek kendini geliştirmiş, hatta NATO’ya girerek onun yasal kılıfı etrafında kendini yeniden örgütlemiş, faşist ve organize olmuş devasa bir güç vardır. Kurmay Albay Talat Turhan’ın KONTRGERİLLA adlı kitabına göre bu gücün, ülkenin her köşesinde gizlenmiş suikastçıları, istihbaratçıları, silah depoları, bomba uzmanları, dezenformasyon yapan ajitatör ve propagandacıları, lojistik alanları ve destek birlikleri vs. vardır. Öyle ki her kasabada olan Askerlik Şube Başkanlarını bile bu örgütün elemanları yapmışlardır. Ankara Gar’da, Suruç’ta, Kızıldere’de, Zilan’da vb. vb. katliamları yapan anlayış işte budur. 

İkincisi, Çokçu Üniter Devlet aklı, İngiltere’nin geliştirdiği ve ülkesinde uyguladığı(İngilizlerin yönetiminde 3 ulus var) projesidir. Uluslara belli haklar veren bu sistem, aslında egemen sermaye sınıfının ekonomik çıkarlarını garantiye alan bir uygulamadır. Tıpkı feodalizmi (krallıkları) bile çıkarlarına hizmet ettirdikleri gibi! Ayrı ulus olarak devlet kurma hakkını görünüşte veren fakat gerçekte yasaklayan bir projedir bu. Bu projenin sonuçlarını görmek isteyenler, İspanya hükümetinin, Özerk Katalonya’da ki bağımsızlık talebine nasıl davrandığına bakabilirler. Bu sahte ve ikiyüzlü sistemin, sadece gülen tarafını gören tüm Kürt emekçilerine iki örnek vermek istiyorum: 

A-    Özel birliklere alınan sıradan erlere, öncelikle bir hayvan yavrusu edinmeleri söylenir. Askerler birkaç yıl bu hayvanlarla, kimseyi görmedikleri bu eğitim ortamda can dostu olurlar. Hepsi olağanüstü olumlu tepkiler-duygusal zenginlikler ve paylaşmacı davranışlar edinmişlerdir. Fakat bir gün onlara şu emir gelir: “ hayvanları öldürün!”. Tabi çoğu asker bunu başaramaz fakat onlar da askeri birlikten çıkartılırlar. Sadece dostluk kurdukları hayvanları öldürebilenler birlikte kalır.  

İkinci örnek: 

B-     Wikileaks adı verilen sitenin kurucusu Julian Assange, ABD’nin tüyler ürpertici cinayetlerini ve işkencelerini deşifre ettiğinde, CIA’ye onun peşine düştü. Assange, 2012 yılından beri özgürlüğünden mahrum yaşıyor. Peki, Assange’ın suçu nedir? Suçu gerçekten çok ağır. Assange’ın suçları şunlar:  

  • Dünya, ABD güçlerinin, Irak ve Afganistan'da çok sayıda sivili ayrım gözetmeden öldürüp, bu katliamları gizlemesi ve mahkûmlara işkence edilmesi,  
  • Aralarında teslim olanların da yer aldığı sivillerin katli, 
  • ABD ordusuna ait bir Apache helikopterden açılan ateş sonucu haber ajansı Reuters'ın 2 çalışanı dâhil 15 kişinin öldürülmesi,  
  • ABD askerlerinin parmağını kestikleri bir mahkûmu asitle yakmaları, 
  • ABD’li askerlerin Irak askerleriyle birlikte tutuklulara ağır işkenceler yapmaları ve ABD komutanın bunların soruşturulmaması için talimat vermesi, 
  • Ve sayısız benzer cinayetler. Tıpkı Kızılderililere, Endonezya’daki milyonlarca katledilen komünistlere vb. dünyanın her yerinde dürüst ve temiz kalan herkese karşı yaptıkları gibi. 

İşte bölgedeki Kürtler bu canavarla ilişki içindeler. Hepsi denemez ama kahir bir çoğunluk bu canavarın tezini benimsemektedir. Ulus olarak Kürtlerin, ABD dâhil diğer emperyalist ülkelerle ilişkileri olabilir ve bu kapitalist sistemi önceleyenler için normaldir. Tıpkı Ulusal Kurtuluş savaşı sırasında ve sonrasında Atatürk’ün İngilizlerle ilişkisi gibi! Fakat normal olmayan iki noktaya dikkat etmek gerekir. Birincisi; Çokçu Üniter Devlet Projesine dört elle sarılmak, ikincisi de emperyalistlerle ilişkide, bağımsız kalabilme becerisini gösterebilmektir. Tıpkı S. Demirtaş’ın Erdoğan devletine karşı gösterdiği tavır gibi! Bir de ülkeyi herkesten fazla seven ve düşünenler olarak kendilerini açıklayan ulusalcılara, örneğin M. Feyzioğlu ve D. Perinçek’e bakın! Bu iki kişinin tavrına benzer bir duruma düşmemek gerekiyor. Evet, Kürtler, Rojava’da ABD ile ilişki içindeler ama aynı zamanda bugün RTE iktidarı aracılığıyla ABD ve NATO’nun verdiği destekle kanlı bir savaştalar! 

Bu açıdan, ulusal ve demokrasi mücadelesi veren Kürtlere, Çözüm Masasının çözüm olmayacağını geçmişte (S. Demirtaş dâhil herkese) ilettiğim gibi bugün de bu konuda uyarmak ihtiyacı hissediyorum. Her ne kadar Kürtler akıl almayı değil, eylemi önemsiyor olsalar da bu kritik ve tarihi görev komünist olan herkes için kaçınılmazdır. 

Bu açıdan Çokçu Üniter Devlet projesi, eğer Türk Devlet aklı izin verip de uygulanma imkânı bulursa, elbette ki Kürtler geçici olarak rahatlayacaklardır. Fakat onları, kapıda Barzani tipi yeni yöneticiler bekliyor olacak ve ulus ve devlet olma haklarını kaybedeceklerdir. Onları artık, hani şu Kürtlerin Birliğini sürekli sabote eden, RTE’nin bir dediğini iki etmeyen, Rojava gibi bir Kürt bölgesi ile arasına duvar ören vs. adımlar atan Barzaniler yönetecek.  

Kalıcı çözüm ise;  

ABD ve Türk projesinin dışında, Kürtlerin Türk-Suriye-Irak ve İranlı devrimcileriyle birlikte sınıfsal temelde kitlesel bir güç yaratabilmesine bağlıdır. Bu konuda; Kürtlerin kendi proletaryasıyla komünist anlamda daha sıkı ve yaygın çalışması gerekirken, Türkler dâhil diğer ulustan devrimci güçlerin, emekçi temelli kitlesel güçlerini yaratıp, Kürt Özgürlük mücadelesiyle birleştirmeleri gerekmektedir.  

Sonuç; Kürtlerin sorunun devrimci çözümü, sahte çözüm masalarında değil, Halkların kitlesel gücünde yatmaktadır.  

Herkesi bu zor ama gerçek çözüm için ortak hareket etmeye çağırıyorum.