RTE’nin, İmamoğlu’nu görevden alması için, birçok gerekçe gösterebilirim.

Birincisi; ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi de alır!’ tespitinin yarattığı sihirli etki!

İkincisi; İstanbul’un sanayi ve ticaret merkezi olmasının getirdiği muazzam gelirine duyulan ihtiyaç!

Üçüncüsü; İmamoğlu’nun ezberleri bozan başarı grafiği! AKP’nin oy deposu olan kırsal kesime ve kent yoksullarına ulaşması ve ciddi dokunuşlar yapması.

Dördüncüsü; İmamoğlu’nun yine ezberleri bozan Kürt halkına ve onların temsilcisi HDP yöneticilerine yaklaşımının halka samimi (Diyarbakır’da farklı Trabzon’da farklı konuşan olmaması) gözükmesi.

Beşincisi; İBB'deki ciddi yolsuzlukların savcılığa ve kamuoyuna verilme tehlikesinin yaratacağı etki! (NOT: Bu olumsuz etki, örneğin Ankara’da eski başkana yıkılacağı için önemli değilken, İstanbul’da ki etkinin, tamamen RTE’nin üzerinde kalacak türden olması, dikkate alınmalıdır.)

Altıncısı; Millet İttifakının tüm gizleme çabalarına rağmen adaylarının % 90 oranında İmamoğlu olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle onun itibarsızlaştırılması RTE’ye göre hayati ve zorunludur. Vb. leri sayılabilir.

Fakat RTE’nin neden tereddüt ettiğini de açıklamam gerekiyor. Bu çekinceli tavır, aslında, RTE’nin geçmişte içinde olduğu önemli bir deneye dayanıyor. Bu deney, Mısır’da ki Müslüman Kardeşler iktidarının başı Mursi’nin devrilmesinin hikâyesini içerir. Çünkü RTE, bu iktidara nerdeyse danışmanlık yapıyor ve MİT müsteşarı dâhil birçok ileri kadrolarıyla bu kardeşlerine lojistik destek sunuyordu. Sonuçta buradan çıkarttığı deneyler, onun tüm siyasi geleceğini belirleyen bir takım taktik adımları benimsemesine yol açtı. Bunlardan kısaca bahsedip, buradaki deneylerden dolayı, İmamoğlu’nu görevden almakta neden ikircikli davranıldığını görmüş olacağız. Mısır deneyinden RTE’nin çıkarttığı üç (3) önemli sonucu sizlerle paylaşmalıyım:

  1. Her istediklerini vererek ABD ile sıcak ilişkiyi korumak esas ve özel politika olmalıydı. Çünkü Mursi olayında da görüldüğü gibi kendini alaşağı edebilecek en büyük dış güç ABD Yönetimiydi.

  2. Orduyu kontrol etmek(çünkü iktidarını alaşağı edecek tek iç güç de orduydu) başlıca hedefti. Bunun için, daha önce irticalen yapılan tedbirlere, planlı ve programlı 15 Temmuz dâhil birçok adım eklendi biliyorsunuz.

  3. Mursi’nin devrilmesinde esas olarak rol oynayan temel kriterin, toplumsal olayların gelişmesi ve devrimci kanallara akma riskinin, ABD ve müttefikleri üzerinde yarattığı histerik ve fanatik tepkiyi RTE’nin görmüş olmasıydı. Bu açıdan muhalifler üzerinde; örneğin Kürt hareketi üzerinde şiddeti, diğer kesimler üzerinde de tehdit ve korkutma taktiğini uygulayarak muhalefetin sokağa inmesini önlemeliydi

Bu çıkartılan derslerden ilk ikisi tüm çabalara rağmen tam istenildiği gibi gelişmemişti. ABD’nin ordu üzerindeki teknik ve lojistik hegemonyası ve NATO örgütsel bağı ve birçok faktör(Rusya ile ilişkinin yarattığı olumsuzluklar vs.) sayılabilir bu konuda. Fakat üçüncü faktör başarılı şekilde sürdürülüyor ve bu konu dikkatli şekilde organize ediliyordu. Eğer hatırlanacak olursa, Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı, Akşener’e ‘bu daha iyi günleriniz’ denmesi, geçenlerde dile getirilen ‘15 Temmuz’ korkutması vb. sayısız sindirme ve milyonları sokaktan uzak tutma stratejisi başarılı şekilde sürdürülmeye başlamıştı. Şimdi bu bilgilerin ışığında RTE’nin İmamoğlu’nu görevden alma ile ilgili tereddütlerine göz atabiliriz:

Bu konuda ki ilk tereddüttün, İmamoğlu’nu yıpratma konusunda ileri sürülen son gerekçenin zayıflığını gösterebilirim. İmamoğlu-teröristler ve bunların ilişkisi, AKP’nin kendi kamuoyunda bile ikna edici olmamıştır. İkincisi ve en önemlisi; İmamoğlu’nu görevden aldığında, onun kollarını sıvayarak milyonları sokağa toplama ihtimalidir. Tabi bu, yukarıda bahsettiğim en sağlam dayanağının da ortadan kalkması anlamına gelecektir. Üçüncü bir tereddüt ise, ikincisi kadar önemliydi. İmamoğlu’nu görevden aldığında, ABD Yönetiminin, ülkede yapılan Demokrasi konferansına, Irak, Filipinler gibi birçok ilgisiz ülkeyi çağırıp, NATO üyesi olan ve stratejik dost olan Türkiye’yi çağırmaması önemli bir mesajdı. Ayrıca buna şunları da eklemek gerekiyor: Şahsımla Biden’ın ısrarla ABD’de de görüşmemesi, Atak helikopterlerinin Pakistan’a satışına onay vermemesi, her an Halkbank ve diğer davaları canlandırması vb. birçok kartı masaya sürme tehlikesi tereddüttün ana unsurlarıdır.

Şüphesiz bu konularda birçok örneklemeler yapılabilir! Fakat derdimi sanırım anlatabildim. Fillerin bu didişmesinden biz çayırların ezilmesi kaçınılmaz! Bunlardan kurtulmak için sömürülen ve ezilenlerin ortak ve kitlesel bir gücü olmadığı için, bizim atacağımız taktik adımlarımızı burada formüle edemiyorum. Fakat tüm burjuva içeriğine rağmen, büyük tehlikenin ortadan kalkması için CHP Yönetiminin tek atacağı adım, sokaktan kaçınmak değil aksine milyonları sokağa davet etmektir. Siz CHP’nin toplumun tüm kesimleriyle ilişkiye girdiğini-konuştuğunu ve çözümler sunduğunu sanırım izliyorsunuz. Hatta işadamlarıyla da bu ilişkiler gelişerek devam ediyor! Peki, siz, CHP yönetiminin işçi sınıfına örneğin herhangi bir greve veya direnişe gittiğini veya fabrika işçileriyle ilişkiye geçtiğini gördünüz mü? Kaldı ki kendi belediyesinde(Bakırköy’de ) ki greve bile ilgisiz davranıyor. Bu açıdan buradan şu sonuçları çıkartabilir ve önerilerimizi bu burjuva muhalefete yapabiliriz. Bu bizler için de anın görevi olarak okunmalıdır.

Burjuva muhalefet;

  1. Kitlelerden, sokaktan tabi ki özellikle de işçi sınıfından kaçtıkça RTE’yi devirme şansını kaçırılmaktadır!

  2. RTE’nin devrilmesi için Genel Seçimleri alternatif göstermek oldukça sıcak ve kabul edilebilir gelmektedir. Fakat birçok soru cevapsız kalmaktadır: a-) Seçimlerde sandıkları koruyabilir ve seçmen listeleri düzeltebilir. Bunlar önemli fakat teferruattır. b-) seçim sonuçlarına son tahlilde YSK karar vermektedir. Buranın yönetimini oluşturan yargıçlar sakın, Demirtaş’ı, Kavala ve birçok suçsuzu içeri atan, faili meçhulleri ve cinayetleri soruşturmayan ve de her zaman ve her aşamada inanmış veya korkutulmuş sivil bürokratlar gibi olmasınlar? c-) Genel seçimi, belediye seçimleriyle aynı saymak ve benzeri bir başarıyı sürekli gündemde tutmak ne kadar gerçekçi? İstanbul-Ankara vb.lerini kaybetmek RTE’nin sanırım sakalını kesmek veya kolunun birini almak gibidir. Peki, bu kişinin gövdesini almak istediğinizde neler yapacağından haberdar mısınız? d-) Genel Seçimler de iktidarı muhalefete vermek demek, RTE’nin doğrudan yargılanıp hapse girmesi anlamına gelir. Ve de geniş imkânlardan ve tek başına(şahsım) yönetme yüksek egosundan vazgeçmek demektir. Dünya ölçeğinde emperyalistlerle yaptığı dansın, hatta onun yaşamı için gıda olan yüksek derecedeki etkili egosantrik figürlerden ve doymak bilmez iştah, küresel işkembe ve de manevi hazdan mahrum olmak demektir. Bunu düşündünüz mü? e-) Muhalefet seçimleri %40 a karşı %60 ile aldığında, RTE çıkıp, tam tersini açıklayarak ‘ seçimleri hamdolsun aldık’ diye açıklama yaptığında ne yapacağız? Bu konuda bir B planınız var mı?

  3. Bu nedenlerle şimdiden ve gecikmeden yasal hakkınız (anayasal hakkınız) olan sokağa çıkarak (Mısır örneğinden çıkartılan tecrübeyi hatırlayın), RTE’nin tereddütlerini artırıp onun taktiklerini boşa çıkartıp, hem İmamoğlu’nu koruyabilir hem de geleceği devrimcilerle birlikte hiç değilse demokrasi planında kurabilirsiniz. Sokakta gelişeceğini düşünüp korktuğunuz provokasyonlar, RTE’nin asla yapamayacağı şeyler listesinin başında gelmektedir.

İşte bu vb. tüm sorulara etkili ve işlevsel taktiklerle cevap verebilmek gerekiyor. Bilinmelidir ki bu tarihi anda, yani kitlelerin umutlarının tüketildiği bir anda, onlara artık mevcut muhalefet değil biz devrimciler yön verecektir, bunun herkes tarafından bilinmesinde fayda var!

Yok, taktikleriniz de başarıya ulaşırsanız eğer, biz devrimciler her zaman öz eleştiri yapmaya ve başarıları destekleye de hazırız!