Bilindiği gibi bir tarafta ABD diğer tarafta ise Rusya’nın başını çektiği iki blok Suriye’de bir vekalet savaşı yürütmektedir. Üç yıldır devam eden savaşın bu aşamasında  diplomasi öne çıkarılmış durumda. Savaşı yürüten güçler bu alanda karşı tarafa üstünlük sağlama amacı ile Cenevre 2 toplantısını organize etmiş bulunuyorlar. Peki bu toplantı nasıl sonuçlanır? Taraflar nasıl bir sonuç alır? İşte bu soruların cevabını bulabilmek için öncelikle savaşan tarafların pozisyonlarına bakmalıyız.


Rusya başından beri, hiç bir ikircikliğe düşmeden çok net bir şekilde Esad rejiminin yanında yer aldı. Bu pozisyonunda şu ana kadar her hangi bir yumaşama olmadı. Rusya’nın son bir iki haftalık diplamatik girişimlerine bakarak da bunu gözlemlemek mümkün. Örneğin 19 Ocak günü kalabalık bir Rus parlamento heyeti Esad’ı ziyaret etmiştir. Rusya bu tavırla Cenevre 2 toplantısı öncesi ilgili taraflara şu mesajı vermektedir: Esad’ın iktidarda kalması kırmızı çizgimizdir.  Esad rejimini desteklemek sureti ile Suriye’deki çıkarlarımı kararlı bir şekilde savunmaya devam edeceğim.


İran Suriye savaşında Lübnan Hizbullah‘ı ile birlikte en etkili oyunculardandır: Hem diplomasi hem savaş alanında. Resmi değil ama gayrı resmi Suriye savaşının yürütücülerindendir. İran da Suriye savasında Esad yanlısı tutumunda her hangi bir yumuşama veya her hangi bir değişiklik belirtisi vermemektedir.


Suriye devleti açısından ise durum kaba hatları ile şöyle görünmektedir: Esad rejimi ilk baştaki şok sürecini atlatarak bu savaşın uzun süreceğini görmüş ve kendini uzun süreli bir savaşa göre hazırlamış ve konumlandırmıştır. Esad rejimi bu üç yıllık savaşta devlet mekanizmasının bütünlüğünü koruyarak İran, Rusya ve Hizbullah’ın da yardımlarıyla karşı tarafın beklenti ve planlarının aksine teslim olmayacağını ve yenilmeyeceğini ispatlamıştır. Ayrıca Suriye’de savaşan örgütleri savaş alanında belli ölçüde geriletebilmiştir. Özellikle son aylarda bunun bir sonucu olarak da dünya kamuoyunda bir meşrutiyet kazanmış durumdadır.


Suriye’de yaşayan Kürtler ise sürecin hem şanslı hem de şanssız tarafında yer alıyorlar. Örgütlülükleri sayesinde, diğer bölgelerle karşılatırıldığında, yaşadıkları bölgeyi savaşın yıkıcı etkisinden nispeten korudular. Ayrıca yine örgütlülükleri sayesinde şimdilik defakto özerk bir alan ve bu alanda kendi özyönetimlerini kurmuş durumdalar. Bu iki nokta sürecin Kürtler açısından şanslı olan yanlarıdır. Kürtler açısından  şanssız yan ise Cenevre 2 toplantısına kendi öz iradeleri, kimlikleri ve örgütleriyle katılmalarının engellenmesidir. K
ürtlerin içinde olmadığı bir barış planın başarılı olma şansı yoktur.


El Kaide gibi örgütlerin ne kadar gerici ve tehlikeli olduğunu söyleyerek El Kaide'yi sözde terörist ilan eden ABD, batılı güçler ve bölge destekçilerinin  bu tavırlarında ne kadar samimiyetsiz olduğu ve yalan söyledikleri,  Kürtler'e karşı olan tavırlarında kendini göstermektedir.


ABD’nin pozisyonu ise şu şekilde görünüyor: başta ÖSO ve El Kaide bağlantılı örgütler olmak üzere, Suriye muhalefeti denilen örgütlere vekalet savaşı için gerekli olan ekonomik, askeri, istihparat sağlanması, askeri eğitim vb. tüm imkanları sağlamasına rağmen Esad rejimini düşürememiştir. Beklenti ve planları bu noktada başarısızlığa uğramıştır. Bunu gördüğü andan itibaren ise 'kimyasal saldırı' bahanesini/yalanını kullanmak ve Suriye'yi çok ciddi bir şekilde savaşla tehdit etmek suretiyle belli bir sonuç almak istemiştir. Bu tehditin oluşturduğu etkiyi diplomatik başarıya dönüştürerek  durumu lehine çevirmeye çalışmıştır. Suriye'ye kimyasal silah stoklarının imhasını kabul ettirmek, ABD açısından savaş tehdidi ile desteklenen diplomatik atağının bir kazanımı olmuştur. Fakat, bu süreçte gerginliği düşürmek amacıyla Rusya'nın Suriye ve İran'la yapmış olduğu istişareler sonucunda ABD’ye „Suriye'nin kimyasal stoklarının imhası“nı önermesi aynı zamanda ABD'yi rezil olmaktan kurtaran bir işlev de görmüştür. Çünkü ABD'nin savaş tehdidi bana göre bir blöftü.


Gelinen aşamada ABD'nin Cenevre 2 toplantısında Rusya ve İran karşısında kozlarının çok güçlü olmadığını söyleyebiliriz. ABD, Rusya ve  İran desteklediği sürece Esad rejimini yenemeyeceğini gördü. Bana göre ABD'nin Cenevre 2'de İran ve Rusya‘ya karşı kullanabileceği en önemli kozu savaşı daha uzun süre ve daha da şiddetli devam ettirme, bölge devletlerini gerekirse birbiriyle savaştırma, yani Şii-Sunni çatışması üzerine oturtulan bir savaşı bölgeye yayma tehdidir.  İşte bu kozunu bu toplantıda kullanarak karşı tarafı geriletmeye, birtakım tavizler elde etmeye çalışacaktır. ABD‘nin bu tehditle bir takım tavizler alması mümkün olabilir. Peki bununla yetinir mi? Sanmıyorum bununla yetineceğini. İşte bu öngörüden dolayı ABD'nin Cenevre 2 toplantısına yaklaşımının samimi olmadığını söylüyorum. ABD’nin amacı şu aşamada Suriye'deki savaşı sonlandırmak değildir.  IŞİD ve İslami Cephe örgütleri de bu amaca doğru ilerlemede ABD'nin kullanabileceği etkili araçlardır. ABD Cenevre 2 toplantısından sonra ilk etapta bu araçlarla politikasını devam ettirecek gibi görünmektedir. Belki de tehditten de ziyade İran ve Suriye arasına El Kaide bağlantılı örgütlere defakto Sunni ve Şeriatçı bir devlet kurdurma planı işletilmektedir.


Cenevre 2 toplantısına Suriye muhalafetinden SUK‘un katılacağı, IŞİD ile İslami Cephe adlı örgütlerin ise katılmayacakları netleşti. Peki bunun anlamı nedir. Neden bu güçler sürece dahil edilmemişlerdir. Zaman zaman bu güçlere söz geçirilemediği ve bu örgütlerden ABD ve batılı devletlerin çekindiği dile getiriliyor. Bu tatmin edici bir söylem midir sizce? Bence değil. Eğer ABD ve müttefikleri bu iki örgütü sürece dahil etmiş olsalardı,  ellerindeki önemli kozlarını etkisizleştirmiş olurlardı. İşte bu nedenle bu iki örgütün Cenevre 2 toplantısına katılımı gerçekleşmemiştir. Bu iki örgüt  hem Cenevre 2 toplantısı esnasında hem de toplantıdan sonra etkili bir şekilde ABD ve müttefikleri tarafından kullanılacaklardır. Benim tahminim budur.


Suriye politikası bakımından belkide durumu en kötü olan ülke Türkiye'dir. Suriye meselesi özellikle de şu an itibarı ile Türkiye'deki klikler arası iktidar savaşının bir parçası haline gelmiş durumdadır. Türkiye Suriye'nin yıkımında, halkın yaşadığı açlık, göç, zulüm ve katliamlarda baş sorumlu bir kaç ülkeden biridir. Türkiye El Kaide militanlarına eğitim verme, cephe gerisi desteği sunma, Suriye'ye girişlerini sağlama ve onlar için tonlarca silah organize ederek  o silahları bu örgütlere ulaştırmak suretiyle  çok ciddi bir destek vermektedir. Yani Türkiye Suriye ile adı konulmamış bir savaşın içinde ve bu savaşın yürütücüsü durumundadır. Son zamanlarda yakalanan tırlar durumun vahametini bir kez daha göstermektedir.


Bütün bunlar elbetteki ABD’nin bilgisi ve onayı ile olmaktadır. Bir taraftan Cenevre 2 toplantısı organize edilirken diğer taraftan da silah sevkiyatına ve savaş hazırlığına tüm hızı ile devam edilmektedir. Sudiarabistan, Katar, Ürdün ve İsrail'de bu minvalda devam etmektedirler.


Sonuç olarak, Cenevre 2 toplantısında ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın da içinde yer aldığı cephenin  amaçlarına ulaşamaması durumunda Suriye halkını daha büyük, çok daha kanlı ve yıkıcı bir savaşın beklediğini söyleyebiliriz.


19.01.2014