Sevgili okuyucular,

Bir olasılıktır, müdahale! Ülkenin istisnasız tüm ceza evlerinde yüzlerce Kürt bedeni’ni, ölüme yatırmışlardır. Ceza evlerinde Kürt tutuklu ve hükümlülerin, onurlarını korumak, ana dilde savunma yapmak, ana dilde eğitim ve ceza infaz sisteminde tecritin kaldırılması talepleriyle açlık grevine başlayan, insanlar yaşam savaşı vermektedirler.

AKP iktidarı, bu talepler karşısında, tutuklu ve hükümlülerin, haklı ve demokratik  taleplerini karşılayacağına, işi inat’a, bindirip, açlık grevindeki insanları ölüme, ‘mahkum’ etmektedir.

Ceza evlerindeki, tutuklu ve hükümlülerin başlattıkları açlık grevi, artık ölüm orucuna dönüşmüş ve kritik snırlara gelmiştir. AKP iktidarı ve başbakan, R.T. Erdoğan, talepler karşısında, olumlu  ve çözüme yönelik adım atmak yerine, bir başbakana yakışmayacak davranışlarda bulunarak, açlık grevinde bulunanlara karşı santaj silahını kullanmaktadır.

Açlık grevindekilerini, ‘şov’ yapmakla, dışarıdakileri gizlice, ‘kuzu kebabı’ yemekle suçlayıp ve ‘idam cezasını’ geri getirmeyi, bir santaj olarak kullanmaktadır.

Santaj yaptıkları yetmiyormuş gibi, kritik aşamada olması dolayısı ile, ceza evlerinde açlık grevinde bulunan, hükümlü ve tutuklulara karşı, bir müdahale olasalığından söz edilmeye başlanmıştır. AKP kurmayları artık müdahale olabileceği beyanatlarını belirgin bir şekilde söylemektedirler. AKP’nin sözcülerinden, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Habertürk kanalında katıldığı bir mülekatta, müdahalenin olabileceği yönünde beyanatta bulunmuştur.

  Bir müdahale olasılığı vardır. Peki, müdahale bir çözüm müdür? Tabiki, müdahale bir çözüm değildir. Müdahale, var olan olumsuzlukları gider ayak, daha da içinden çıkılmaz hale getirir.

 Geçmişte bu tarz müdahaleler yapılmıştır. Geçmişte yaşanan, devletin  açlık grevlerine müdahalesi göz önünde bulundurulduğun da, bunun nasıl bir vahim sonuç doğuracağını anlamak için, ‘kähin’ olmaya gerek yok.

Açlık grevine devletin müdahalesi, daha fazla ölüm, daha fazla sakat kalma, daha fazla acı getirir. Müdahale hiç bir sorunun çözümlenmesini sağlamaz. Ceza evlerindeki, olumsuz ve anti demokratik uygulamaları ortdadan kaldırmaz ve buna karşılık, yeni direniş cephelerinin açılmasını sağlar.

Müdahale ederek, ceza evlerindeki, tutuklu ve hükümlülerin, haklı ve demokratik taleplerinin valığını ortdan kaldıramazsınız. Müdahale ile hiç bir çözüm üretemeyeceksiniz, müdahale sadece yeni ölümler ve acılar vermekten başka bir şey getirmeyecektir.

Bir gerçeğin altını çizmede yarar var. 19 Aralık 2000’de, dönemim başbakanı, Bülent Ecevit önderliğinde, Hükümeti ve Adalet Bakanı, Hikmet Sami Türk tarafından, açlık grevindeki hükümlü ve tutuklulara yapılan müdahale hala hafızalarımzdadır.

Bu müdahale, ‘hayata dönüş operasyonu’ adı altında yapılan bir müdahaledir. Bu müdahalenin sonucu, 32 insan yaşamdan koparılmışlardır. Yapılan aslında, ‘hayata dönüş’ değil, devlet tarafından yapılan bir katliamdı. Bu katliam, yaşanmak zorunda değildi. Ama dönemin iktidarı ve adalet bakanı, O’kadar kana susamıştı ki, aydınların ve arabulucuların tüm iyi niyetli çabalarına rağmen, katliam yapma sevdasındaydılar. Öylede oldu. 32 insan yaşamlarının baharında, yaşamdan koparıldılar.

Bu gerçekler, bir şeyleri hafılarımıza kazımıştır. Ceza evlerindeki olumsuzluklar ortadan kalkmadığı sürece, tutklu ve hükümlülerin direnişleri sürekli gündeme gelecektir. Açlık grevi direnişleride, bu eylemliliklerin bir parçası olarak Türkiye gündemini meşgul edecektir.

Çözüm ceza evlerini yaşanılır kılmaktır. Hükümlü ve tutuklulara ceza evlerinde, ikinci bir ceza olarak yaşamı zorlaştırmayalım. Türk infaz sistemi, cezaevlerini, tutuklu ve hükümlülere yatacakları hapis cezasının yanında, birde ikinci, ‘ceza’ olarak, ceza evlerini yaşanmaz hale getirme uğraşlarıdır. Bu ise infazlarını geçiren, tutuklu ve hükümlüleri ek olarak cezalandırmaktır.

Bu vb. nedenlerle, tutuklu ve hükümlüler ceza evlerinde dönem dönem, isyanlar ve aclık grevi gibi eylemlilikler yaşanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu tarz demokratik talepleri dile getiren eylemlilikleri, sağ duyu ile karşılamak yerine, bu eylemleri bastırma ve müdahale ederek ortadan kaldırma yöntemini benimsemektedir.

Sonuç; 19 Aralık 2000 yılında olduğu gibi katliam yaşanmaktadır. Sadece ceza evlerindeki koşulların düzeltilmesi için verilen eylemlilikler kanla bastırılmaktadır. Bütün bunlara rağmen, yine açlık grevleri, demokratik ve doğal talepleri getirmek için, eylemlilik olarak yeniden gündeme gelmiştir.

Bu nedenle, kesinlikle müdahale yöntemi tercih olarak seçilmemelidir. Çözüm demokratik yollarla, taleplerin yerine getirilmesinden geçmektedir.

Türkiye demokrasi güçleri, kendileirni hazır hissetmelidirler. AKP iktidarı, ceza evlerindeki açlık grevlerine müdahale ederek, eylemcilerden, ‘intikam’ alma peşindedir. Bunun emarelerini, AKP kurmayları ve başbakan, R.T. Erdoğan’ın, konuşma ve beyanatlarından anlamak mümkündür.

Türkiye demokrasi güçleri, müdahale gibi anti demokratik uygulamalara karşı gerekli hassasiyeti göstermelidirler. AKP iktidarının, ülkede var olan sorunları çözmek yerine, kendi yarattığı faşizmi dayatma ve uygulayarak üstünden gelmek istemektedir. Buna müsade etmeyelim.

Kürt sorunun da, AKP iktidarı sürekli olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, savaş, ölüm ve kan üzerine kurulu geleneksel politikasını öngörmektedir. Bu ise çözümsüzlük ve daha fazla insan yaşamına mal olmaktadır.

Demokrasi güçleri, açlık grevindeki ölüme bedenini yatıranlarla dayanışma içinde olmalıdırlar.

Barış, inadına barış. Demokrasi, inadına demokrasi söylemlerimizi yükseltelim!

 15.11.12



- - - -