Nevşin Mengü, 11 Ocak 2023 günü HDP Eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'a sorduğu sorulara verdiği cevapları yayınladı.

Selahattin Demirtaş, sorulara verdiği cevaplarda kısaca;

HDP'nin bir buçuk yıldan bu yana ortak aday için müzakere çağrısı yaptığını ama bu çağrılarının hiçbir karşılık bulmadığını;

Hiçbir HDP'linin kendi oylarıyla;

HDP'ye bakanlık vermek vatana ihanettir, HDP olursa masadan kalkarız, (HDP'yi kastederek) çocuklarımızın katillerinden medet ummayacağız

şeklinde açıklamalar yapan İyi Patili Yavuz Ağıralioğlu (https://www.yeniakit.com.tr/haber/yavuz-agiralioglu-bakan-pazarligina-isyan-bayragi-acti-hdpnin-dayatmasina-razi-olmam-1688897.html) gibi;

HDP'yi terör örgütüyle aynı olarak gördüğünü, kapatılması ve devlet ödeneklerinin kesilmesi halinde bunu onaylayacaklarını söyleyen Müsavat Dervişoğlu (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/dervisoglundan-hdp-aciklamasi-gayrimesru-ilan-ederseniz-1870744) gibi;

Bana göre HDP kapatılmalıdır diyen Uğur Poyraz (https://www.birgun.net/haber/iyi-parti-genel-sekreteri-ugur-poyraz-hdp-nin-kapatilmasi-gerektigini-savundu-374159) gibi;

kişileri seçip, Başbakanlık, İçişleri veya Adalet Bakanlığı gibi mevkilere getirmeyeceğini söyleyerek, soruyor:

HDP kendi oyu ile neden yeni bir Erdoğan seçsin?

Selahattin Demirtaş'ın verdiği birkaç örnek üzerinden Altılı Masa'nın tüm siyasetini yargılamanın yanlış olacağı söylenebilir. Ancak Altılı Masa'da yer alan bir iki parti dışında bugüne kadar HDP ve oy potansiyelleri olan Kürtler açısından en ufak olumlu bir açıklama yapmadıklarına dikkatinizi çekmek isterim.

Yine özellikle yaptığı siyaset ve açıklamalarını kamuoyuna iletmeyi başaran ender HDP'lilerden biri olan Selahattin Demirtaş'ın tutukluluğu dışında; HDP'nin tutuklu milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe yöneticileri veya hapisteki on binlerce üyesi hakkında Altılı Masa'da yer alan partilerden hiçbirinin bir açıklamasını bulmak da mümkün değildir.

Peki bütün bunlar tesadüf mü?

Elbette değil.

6 Ocak 2023 tarihinde Politikyol isimli internet sitesinde Ahmet Davutoğlu'nun bir yazısı yayınlandı.

Yazının başlığı “Bir Toplum Sözleşmesi Çabası Olarak Altılı Masanın Tarihi ve Düşünsel Arkaplanı” başlığını taşımaktaydı. Yazının başlığı itibarıyla çok ilgi görmesi beklenirken, belki Ahmet Davutoğlu'nun ne anlatmaya çalıştığının pek anlaşılamamasından, belki de Altılı Masa'nın pekde ilgi yaratmamasından olsa, Altılı Masa'nın “Tarihi” de, “Arkaplanı”da kimsenin ilgisini çekmedi.

Haksızlık etmemek için yazıyı ciddiye alıp, inceleyen Ayşegül Kars Kaynar'ın Artı Gerçek'teki (https://artigercek.com/makale/davutoglunun-toplumsal-sozlesmesi-ve-siyasetsiz-otoriterlik-235388) yazısını buraya bırakmak lazım.

Ancak Davutoğlu'nun yazısı incelendiğinde, siyasi literatürde üzerine kitaplar yazılan birçok kavramın içini boşalttığı; ülke ve dünyadaki sınıf ve emek mücadelelerini yok sayarak, sağcıyı-solcuyu, devrimciyi-faşisti bir anda aynılaştırdığını; dünyaya ilişkin en ufak doğru bir siyasi tahlilde bulunmadığını; küreselleşen kapitalizmin devasa sermaye birikimiyle birlikte içinde bulunduğu ve süreklileşen krizini okuyamadığını; bu nedenle ülkemizdeki kapitalistlerin kriz dönemlerine denk gelen 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1998 gibi darbeleri laiklerin “siyasetin doğal akışına müdahale” olarak tarif ettiğini; insan beyninin bilgisayar ile entegrasyonu, Mars'ta koloni kurma hazırlıkları, teknoloji 4,0 gibi teknik gelişmelerden bir haber olduğunu; vizyonunun çapsızlığı veya tüm bunları bilinçli olarak görmezden gelerek önümüze sadece en faşist milliyetçilerin bile neredeyse unuttuğu, 100 yıl önceki Ziya Gökalp'ın “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muassırlaşmak” öngörülerini koyabildiğini görüyoruz.

Ama elbette ülkedeki temel soruna ilişkin tespiti ve çözüm önerisi de aynı çapsızlığın devamı niteliğinde.

Davutoğlu'na göre ülkedeki tek sorun “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile topluma giydirilen milliyetçi-muhafazakar-laik otoriterlik”.

Ahmet Davutoğlu'nun yazısından alıntılayacak olursak “Altılı Masa’nın tarihi misyonu” da, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile topluma giydirilen milliyetçi-muhafazakar-laik otoriterliğin karşısına milliyetçi-muhafazakar-laik demokrat özgürlükçülüğü yeni bir toplumsal sözleşme zemini olarak koymak” imiş. Cümlede yazım hatası yaptığımı veya bazı kelimeleri tekrar yazdığımı düşünüyorsanız öyle değil.

Davutoğlu, ülkenin başına bela olmuş “Sloganvari Milliyetçilik, İslamı Muhafazakarlık ve laiklik”ten kurtulmamız için, Altılı Masa'nın saç ayaklarını oluşturan Milliyetçilik, İslami Muhafazakarlık ve Sloganvari Laikliği getirmemizi istiyor.

Bu ideolojilerin sosyo-ekonomik alt yapıları-varlık sebepleri yokmuş da, sadece bunları uygulayan kişilerin iyi niyetleriyle ilgili bir sorun olduğuna inanmamızı istiyor. Aynı zamanda, bu ideolojilerin ve bizzat Altılı Masa'yı oluşturan liderlerin bugünkü saray iktidarının kurulmasındaki rolleri konusunda en ufak bir özeleştiri yükümlülüğünde olmadıklarını var saymamızı istiyor. Yani defalarca Erdoğan'ı halkın aklına hakaret etmemesi için uyarırken, kendisi bunu yapmakta sakınca görmüyor.

Davutoğlu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle topluma giydirilen milliyetçi-muhafazakar-laik otoriterlik tanımlamalarına karşılık olarak Devlet Bahçeli-Recep T. Erdoğan-Doğu Perinçek'i yerleştirirken; Altılı Masa için kurduğu milliyetçi-muhafazakar-laik demokrat özgürlükçüleri tanımlamaktan kaçınmış. Ancak, özgürlükçü milliyetçilik için 1990'ların katliam ve faili meçhullerinden sorumlu Meral Akşener'i; özgürlükçü muhafazakarlık için, patlayan bombalar nedeniyle artan oylarından dolayı sevincini saklayamayan kendisini ve Sivas Katliamı'nın sorumlularından biri olarak adı geçmesine rağmen yargılanamayan Temel Karamollaoğlu'nu; özgürlükçü laiklik içinde Kılıçdaroğlu'nu temsilen kabul ettiğini anlamak zor olmasa gerek.

Davutoğlu elbette, ülkedeki sorunların temeli olarak gördüğü milliyetçilik, muhafazakarlık ve laikliğin Erdoğan, Bahçeli ve Perinçek tarafından kullanılınca otoriter, ama temsilcileri sadece Altılı Masa'ya oturmuş olmaları nedeniyle bu ideolojilerin nasıl özgürleştirici bir niteliğe bürüneceğine ilişkin de tek kelime etmemiş.

Muhtemelen temsilcilerinin AKP karşıtlığında buluşmuş olmalarını, özgürlükle bir arada anılması bile mümkün olmayacak ideolojilerin özgürlükçü olması için yeterli bir kriter olarak kabul etmemizi istiyor.

Son 100 yıldır ülkenin bütün siyasetine hakimiyet kuran milliyetçi-muhafazakar hükümetlerin tümü, hatta eski bir başbakan olarak kendisi bile sloganik milliyetçilik ve muhafazakarlığa sarılmamış gibi Erdoğan'ın muhafazakarlığını, Bahçeli'nin milliyetçiliğini eleştirerek gerçek milliyetçilerin ve muhafazakarların Altılı Masa'da bir araya geldiği; onlara şans tanınmaz ise “Erdoğan’ın gücünü kullanarak sistemde etkin olan otoriter vesayetçi ve darbeci kanat” olarak tanımladığı Ergenekoncu'ların “gücü tümüyle ele geçirmesi halinde 28 Şubat zihniyetinin bin yıl sürme iddiası bile tekrar gündeme gelebilecektir,” vurgusuyla herkese gözdağı vermekten de geri durmuyor.

Davutoğlu'nun yazısını okuyunca abartılı bazı tepkileri saymazsak, Altılı Masa'nın neden en ufak bir heyecan yaratmadığını da; halkın önüne koydukları Anayasa Değişikliği önerisinin yarattığı hayal kırıklığının sebebini de; CHP'nin Yeni Yüzyıl Vizyonu başlıklı toplantısında, neden sadece ülkeye nasıl borç para getirebileceklerini anlatmakla ve ballı ihaleler ile halktan çalınan yaklaşık 450 milyar dolara el konulacağını müjdeleyerek, halka dağıtılmayacağı kesin olan bu milyar dolarların çeşitli hukuksal oyunlar ile peşkeş çekilecek güç odaklarına bir rüşvet olarak önermekle meşgul olduklarını, anlamak mümkün oluyor.

Ülkedeki aydınlar ve gazeteciler açısından ise, Erdoğan'ın iktidarının bitmesi karşılığında Altılı Masa'nın milliyetçiliği de, muhafazakarlığı da kabul görüyor. Sorun olarak algılanmıyor. Bu nedenden olsa gerek birçok isim HDP'nin kendi adayı ile seçime katılacağını açıklaması karşısında adeta şok olmuş gibi açıklamalar yapmaktan kaçınmıyorlar. Hatta HDP'nin ortak aday konusundaki tüm çabalarını yok sayarak; HDP'yi, AKP despotluğuna razı olmakla suçlamakta da sakınca görmüyorlar.

Oysa Davutoğlu'nun yazısında dile getirilen görüşler, yazıda da belirtildiği gibi ne sadece lider olarak Davutoğlu'nun, ne de parti olarak sadece Gelecek Partisi'nin görüşleri değildir. Bunu yapılan ortak açıklamalardan, sunulan Anayasa Taslağından, CHP dahil partilerin kongre ve Cumhuriyetin Yeni Yüzyılı şenliklerinden anlamak mümkün.

Ortak Masa'nın kamuoyu ile paylaştığı Anayasa Taslağı incelendiğinde ilk yedi madde ile ilgili en ufak bir tartışmaya bile razı olmadıkları görülüyor. Yapılan tek yenilik “İnsan Hakları” ile ilgili kısımdaki “Temel Haklar ve Ödevler” başlığını, “Temel Haklar ve Hürriyetler” olarak değiştirmek. Bu değişiklikle, tıpkı kendileri gibi Anayasa'nın da özgürlükçü olacağını varsaymamızı istiyor olmalılar. Oysa, Ana Bölüm Başlığının hemen altındaki alt başlıklara bakmış olsalar, aynı önerdikleri gibi yazılı olduğunu ve bu şekilde yazılmış olmasına rağmen bu metinlerin hiçbir sorunu çözmemiş olduğunu göreceklerdir.

Altılı Masa'nın birçok ortağı yaptıkları açıklamalarda, ülkenin en büyük sorununun Türkiye Halklarını oluşturan başta Kürtler olmak üzere birçok farklı halkın dil ve kültürlerinin inkarı olduğu açıkça dile getiriyorlardı. Bu tespitlerin en büyük sebebinin ise, hak ve hukuk mantalitesi ile birlikte Anayasanın bu ilk maddeleri olduğu herkesin malumu. Hal böyle olmasına rağmen, 1982 Darbe Anayasasının ilk maddelerini tartışmaktan bile kaçındıklarına göre, Altılı Masa'nın meydanlarda söylediklerinin aksine, en azından “Kürt Kardeşlerinin” hiçbir sorununu çözme niyetinde olmadıkları, Kürt Halkını kandırmak üzere hamaset nutukları attıkları anlaşılmaktadır.

Yine Altılı Masa'nın Anayasa Taslağında, Anayasa'nın 62. maddesi için önerdikleri değişiklik de akıllara zarardır. Tasarıya baktığımızda madde başlığı “Yabancı Ülkelerde Yaşayan Türk Vatandaşları” iken, değişiklikle başlık “Yurt dışında Yaşayan Türkler” olarak öneriliyor. Bu öneri sadece Türk Kökenli olmayan Türkiye Vatandaşlarını yok saymıyor, aynı zamanda Türk Kimliği açısından vatandaşlık bağını ortadan kaldırıyor. Böylece Türk kimliğine sahip herkesi korumak görevi TC'nin görevleri arasında sayılmış oluyor. Ülke veya vatandaşlık ayrımı yapmadan, bütün bir ırkı koruma hedefindeki bu madde metni, ülkemizi Suriye bataklığına sürükleyen yayılmacı politikalara, anayasal bir görev olarak sahip çıkılacağını güç odaklarına müjdeliyor. Bu maddenin uygulanmaya çalışılması bile ülkemizi onlarca Suriye benzeri bataklığa sürükleyecek ırkçı bir bakış açısıdır.

Anayasa değişikliğine ilişkin taslaktaki bu iki ayrıntı bile, Altılı Masa'nın HDP'ye yaklaşımlarını ve Kürt Halkının sorunlarına ilişkin, hamaset dışında bir çözüm önerilerinin olmadığının en büyük kanıtlarıdır.

Yüzyıldır ülkemizdeki tüm kan ve gözyaşının müsebbibi Dinci Muhafazakarlar, Irkçı Milliyetçiler ve “Sloganik” laikler olmuştur. İktidar oldukları yüz yıl boyunca halka işkence, katliam ve zulümden başka bir şey veremediler. Çünkü bu ideolojiler sadece egemen sınıfların halkı kendi saflarında tutma ve iktidarlarını sürdürme araçları olarak kurgulanmıştır.

HDP gerçekten halka adalet, özgürlük ve barış getirme iddiasında ise, Altılı Masa'nın ehveni şer ortaklarından umudunu kesmeli ve halkın kendi kaderini tayin hakkını kullanabileceği koşulları yaratmak konusunda öncülük etmenin bir yolunu bulmalıdır.

Çünkü Türkiye'de yaşayan ve birçok dil ve kültüre sahip, gerçekten adalet, huzur, refah ve barışa susamış yaklaşık 85 milyon insandan daha büyük bir destek bulmaları mümkün değildir.