Almanya, kitlelerin inisiyatifinde yani tabandan gelen bir burjuva devrimini yaşamamıştır. Hala birçok yönleriyle feodal kültürün etkisinde olup, Hitler’in yarattığı utancın etkisiyle bu devrimi, yukarıdan aşağı yapmış bir ülke konumunda. Bunun için; diğer kapitalist ülkelerden açık ara önde olduğu Sosyal devlet politikasına bakmamız yeter: genel anlamda halkın ‘alman usulü’ denilen bireyciliği ve anti sosyal davranış kültürü ile devletin sosyal politikası arasındaki derin uçurum, bunu bize söylemektedir.

Buradan çıkan sonuç şudur: burjuva devrimlerini yapamayan, reform ve Rönesanslarını halkın öncülüğünde gerçekleştiremeyen toplumlar, geri-gerici-düşük vb. değerlere her zaman ilgi duyacaktır(bu ilgi de elbetteki bir zamanlar Doğu Almanya’yı yöneten iktidarın da payı vardır). Irkçılık da bunların başında gelir. Bu nedenle, bugün Almanya’da ki gelişmeleri, Fransa’da bir dönem gelişen ve sönen ırkçılık akımı gibi ele alamayız. Gelişerek yeni bir NAZİ felaketine(başarılı veya başarısız) sürüklenebileceğini öngörebiliriz.

Örneğin Almanya’da yükselen aşırı sağcılığa bakacak olursak:

2017 yılı itibariyle atağa geçen AfD partisinin gelişim seyri ve yapılan anketler bu tespiti doğrulamaktadır. Örneğin Friedrich-Ebert-Vakfı’nın yatığı bir ankete göre halkın % 16,2 si yabancı düşmanı ve ırkçı. Daha büyük tehlike de arkada: %30 küsur insan da her an bu ırkçılığa geçecek bir noktada duruyor. Yine parti olarak AfD’nin oy oranı anketlere göre %20’lere dayanmış durumda. Yakın bir zamanda (2024’te) Thüringen ve Saksonya eyalet seçimlerin de bölge yönetimine(hükümetine) gelebilecekleri konuşuluyor.

Peki, bu sonuçları tetikleyen ve hızlandıran nedenler nelerdir?  

Bu nedenler arasında; ekonomik kriz, sosyal dengesizlik, hükümetlerin yanlışları, pandemi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yer aldığı çoklu kriz durumu vb. sayabiliriz. Fakat radikal sağın (ırkçılığın) yükselmesinde rol oynayan çok önemli bir başka faktör daha var: mültecilik-sığınmacılık.

Anti demokratik ulusçuluk-milliyetçilik ve ırkçılık, sonuçta faşizm denen cehenneme açılan küçük veya büyük kapılardır. Bu kapılar, genellikle ekonomik-siyasi-kültürel vb. krizlerle açılıyor. Bu krizleri yaratan ise; daha fazla kar ve sermaye edinme adı verilen kapitalist yasadan başka bir şey değil. Bunun için; Afrika, Asya, Orta Doğu, Uzak Doğu, Latin Amerika ve birçok bölgede, insanlar yoksullaşıyor, savaşlar çıkartılıyor, milyonlarca insan evinden barkından oluyor. Yani sığınmacılığı yaratanlar Kapitalist Ülkeler! Soralım o zaman:

Savaşlar çıkartarak bu insanların ekmeğine aşına, biriktiklerine el koyan ve ölümlerine neden olan sizlersiniz! Peki, tüm bu sonuçlardan siz sorumlu olduğunuza göre, niye onlara ülkenizde yer vermiyor ve ekmeğinizi paylaşmıyorsunuz? Aksine, onlara karşı düşmanlığı besliyor ve ırkçılığı onların başında Demokles’in kılıcı gibi asılı tutuyorsunuz? Ama biz mülteciler, sizlerin bile ilgisiz kalamayacağınız adımları atabilir ve halklar arasındaki bağları güçlendirebiliriz.

MÜLTECİLERİN GÜCÜ

Mültecilerin potansiyel anlamda gücü büyük! Fakat pratikte durum hiçte öyle değil. İltica edenlerin çok farklı ulus-halklar-inanç ve düşünce içinden geldiğini görüyoruz. Bunların ortak bir noktada bir araya gelmelerini ummak tam bir hayal olur. Ne varki yükselen ırkçılık, özellikle de bunun Hitler tipi bir çizgiye evrilme potansiyeli, bu dağınık ve bir araya gelmesi imkânsız görünen mültecileri, ortak bir noktaya taşıyabilir. Bu noktaya ulaşabilmek için de bazı basit adımlar atmak gerekmektedir. Eğer bu adımları atılabilir ve kitlesel hale getirilebilirse, en azından ırkçılık sınırında duran %30’luk kesim, mültecilerle ilgili olumlu yönde etkileneceklerdir. Bu da bir zamanlar Yahudi halka yönelmiş bir ırkçı akımın gelişmesinin önünde barikat olacaktır. 

Mültecilerin büyük bir kesimi, geldikleri ülkenin ve bölgenin örf adetlerine göre hareket etmekte ve bu davranışlar bulundukları toplumun kültürü ile genellikle çatışmaktadır. Elbetteki uyumlu kesimler de var fakat bunlar hem azınlıkta hem de Alman halkı az sayıda olsa da olumsuzluklardan etkilenmekte ve bu etki, ırkçı kanala akmakta, orayı beslemektedir.

NE YAPILABİLİRİZ?  

Aşağıda yapılması gereken basit adımları sıraladım. Fakat bunların, birileri tarafından ulusal düzeyde hem dile getirilmesi hem de tüm eyaletlerde hayata geçirilmesi gerekir. Fakat bunun için herkesin bireyciliği ve kişisel çıkarları bırakıp örnek davranışlar göstermesi zorunludur. Aksi durumda bu kişisel bönlük ve aç gözlülük, bindikleri dalın kesilmesi gibi onların da sonunu getirecektir. Ayrıca hem mülteciler arasında ayrım yapılmadan hem de ırkçılığa karşı olan Alman halkı ve siyasileriyle ortak hareket edilerek aşağıdaki proje harekete geçirilmelidir.

 1- Ülke çapında her mülteci bulundukları belediyelere başvurarak, çöplerin toplanması ve sokakların temizlenmesi için gönüllü çalışmaya aday olmalı,

2-Tüm mülteciler, evlerindeki çöplerini Almanya’nın standartlarına göre toplamaya başlamalıdır,

3- Mülteciler, Almanya’nın kuralları ve insanlarıyla olan ilişkilerinde örnek davranışlar sergilemelidir. Örneğin başkaları geçse de kırmızı ışıkta karşıya geçmemek, arabalı ise yayalara yol verme konusunda hassas olmak, yedikleri hiçbir şeyi sokaklara atmamak, çocuklara-hamilelere-yaşlılara ve kadınlara her yerde saygısını ve yardımını esirgememek vb. vb. gibi,

 4-Almanca dili mutlaka öğrenmek için çaba göstermeli ve ilişkilerini Almanca ile sürdürmelidir.

5-Hem sosyal kurumdan maaş alıp hem de gizlice çalışma yapmak veya çalışmaya uygun olduğu halde çalışmayıp sırf yardım ve çocuk geliriyle yaşamayı seçme gibi anti insani yolları bırakmak gerekmektedir,

6-Sosyal devlet yardımı alan herkes elbetteki kendi çabasıyla iş bulmaya çalışmalı fakat iş bulamadıklarında devletin onlara iş bulması zorunlu olmalıdır. Bunun için de bu statüdeki her mülteci, devlete bu yönde talepte bulunmalıdır.

7-Mülteci olarak Almanya’ya gelenlerin önemli bir kesimi akrabaları tarafından kendi işyerlerinde ve kendi bölgelerinde istihdam edilmektedir. Bu da çoğu mültecinin Alman halkıyla kaynaşması yerine, onların kültürleri ve yaşam biçimlerine karşı aykırı ve de protest gettoların oluşmasına yol aşmaktadır. Bundan da ırkçı Almanlar yararlanmakta ve olumsuzluğun gelişmesinde rol oynamaktadırlar. Bu nedenle her mülteci, mutlaka bir Alman esnaf veya işyerinde çalışacak şekilde, istihdam edilmelidir.

8- Türkiye’den gelenler ve her ulustan insanlar, örnek alınacak örf ve adetlerini mutlaka organize ederek bunu Alman halkıyla paylaşmalıdır. Örneğin İslami- 8-Alevi-Kürt vb. gruplar ile diğer uluslardan mülteci kesimler, Alman halkıyla kaynaşmayı sağlayacak ortak festivaller-eğlenceler-sporlar vb. etkinlikler organize etmeli yani örnek ortak davranışlar örgütlemelidirler. Ayrıca ülkemizde her kesimin coşkuyla hayata geçirdiği Aşure vb. gelenekleri Alman komşusuyla paylaşan kişisel etkinlikler de düzenlemelidir.

9-Yukarıdaki ve geliştirilecek başka adımların da hayata geçirilebilmesi için hem mülteciler arasında farkındalık yaratmak hem de Alman ulusun dikkatini çekmek için, izin alarak şehirlerarası yürüyüş vb. türden kampanyalar düzenlenmeliler,

10 Yukarıdaki adımlara geniş katılımlar sonrası mutlaka ortak birçok öneriler de eklenecektir. Fakat bu işin organize edilmesi için bazı kişilerin öne çıkması gerekmektedir ve bu çağrı her kesimden insanlara yapılmıştır.

Yukarıdaki öneriler tamamlanmış ve mutlak olan değildir. Bu ve benzeri adımlar geliştirilerek biran önce hayata geçirilirse, mültecilerin bu çabası hem tüm mülteciler hem de Alman halkı arasında gerekli etkiyi gösterecektir diye düşünüyorum. Örneğin kendim ve Fehmi Doğan, , Alman yetkilileri ve de bizi destekleyecek Alman gruplarıyla temasa geçip yukarıdaki birinci(1.) ve dokuzuncu(9.) madde için harekete geçip adımlar atacağız.

Alman halkı, hatta çalışan ve devlete vergi veren her mülteci, sosyal devlet yardımıyla geçinmeyi bir meslek haline getirmiş olanlara karşı tepkilidir. Bu vb tepkileri ortadan kaldırmak demek, sadece kişisel fedakârlık değil, daha çok, yükselen radikal ırkçılığa karşı vurulmuş en büyük darbe olacaktır.