Göçmen ve sığınmacı aileler içi şiddet inanılmayacak derecede artış göstermiştir. Aile içi şiddetten etkilenen göçmen kadınlar, genellikle belirli sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar.

Göçmen kadınlarına karşı aile içi şiddetin ve insan onurunun ayaklar altına alınması gerçekten içler acısıdır.

Kadına ve çocuklara karşı baş vurulan şiddetin her türlüsü, insanlık dışı uygulamalardır. İnsanlıktan nasibini alamayan erkeklerin kadına ve çocuğa karşı uyguladığı şiddet, aynı zamanda kendi çaresizliği ve korkaklığının bir ürünüdür.

Şiddetin toplumsal-psikolojik etkileri, gelecek nesiller üzerinde de olumsuz etkilerini gösterebiliyor.

Şiddete maruz kalan kadının üzerinde bazen göçmenlikten ve sığınmacılıktan kaynaklanan etkilerde olabiliyor.

Çoğu durumda, aile içi şiddetten etkilenen göçmen kadınların durumu, şiddete maruz kalan Alman kadınların durumuyla benzerlikler taşımasına rağmen önemli ölçüde çok farklı konumdadır.

Şiddetin sık tartışılan konusu yani sadece darp edilerek, yaralama başka bir boyutudur.

Şiddetin başka bir yönü de psikolojik boyutudur:  kötü söz ile moral bozmak, aşağılayıcı davranışlar vb. gibi. 

Göçmenlerin sığınmacı aileleri, yaşamış oldukları toplumlardaki kültür ve geleneğin sonucu, kadınlara karşı amansızca şiddet uyguluyor.

Erkeklerin kendi kültürel değerlerini uygulamaması ve onun için her istediğini yapması toplumda ne yazık ki olgun karşılanıyor.

Sanki kültürel değerin uygulanması kadınların alın yazışıymış gibi çifte standartlı değişik kötü bir kural uygulanıyor.

Göçmen ve Sığınmacı kadınlar yeterince Alman dilini bilmedikleri için, şiddete maruz kaldıklarında haklarını arayamayabiliyorlar.

Göçmen ve sığınmacı kadınların bir kısmı, erkeğin oturma iznine bağlı olduğu için, şiddeti sineye çekiyorlar.

Göçmen ve sığınmacı ailelerde oturma izniniz, başlangıçta, bağımsız bir oturma hakkı olarak verilmeyerek  (İkamet Yasası'nın 31.) genellikle üç yıl evli kalmaları öneriliyor.

Aile içi şiddet durumunda birlikte yaşamaya devam etmenin mantıksızlığı nedeniyle, herhangi bir süre tanımamak gerekir.

Aile içi şiddet olduğu andan itibaren kadına bağımsız oturma müsaadesi hemen verilmelidir.

Bundan dolayı; şiddete maruz kalan göçmen ve sığınmacı kadınları ve çocukları, oturma müsaadesini kaybedecekleri korkusu ile şiddete dayanmak zorunda bırakmamak gerekir.

Bazı hallerde erkekler, kumar ve içki bağımlılığı nedeniyle de aile içi şiddete baş vuruyorlar.

Böylece ekonomik nedenler doğduğunda aile içi şiddet de buna paralel artıyor.

Kıskançlık da göçmen ve sığınmacı aileler içinde, şiddete başvurmada bir neden oluyor.

Göçmen ve sığınmacı ailelerde erkeğin eşine karşı tavırları tamamen değişik ve onlar her şeyde serbest. Erkek egemen toplumda ne yaparlarsa olumlu karşılanıyor.

Bu çok kötü eğitim ve davranış kültürü ne yazık ki, göçmen ve sığınmacı ailelerde hala devam ediyor.

Genellikle şiddete maruz kalan kadınlar, nereye başvurulacağını bilemiyorlar.

Kadına şiddet uygulayan erkeklerin çoğunda psikolojik kırılmalar ve egolarında bozukluklar oluşuyor.

Şiddet yanlısı erkeklerin Kadının kendilerine göre daha güçsüz olduğunu tahmin ederek şiddete baş vuruyorlar.

Zaman zaman çocuğunun gözü ününde eşine şiddet uygulayan caniler, sonucun ne olacağını hesaba katmıyorlar.

Şiddet hiçbir zaman baş vurulacak bir yöntem ve metot olmadığı gibi şiddete baş vuran erkekler cezalandırılmalıdır.

Aile içi şiddetin modern ve sivil toplumlarda suç teşkil ettiği açık! Bu açıdan, şiddete baş vuran kim olursa olsun, ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Aile içi şiddet, sağlıklı ve erdemli düşünenler için hiçbir zaman baş vurulmayacak bir yöntem ve metottur.