Sevgili okuyucular,

Almanya bizi bölüyor mu? Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti başbakanı, R.T. Erdoğan, bir TV kanalında, katıldığı bir program da verdiği mülakat içerisinde, ‘’Almanya bizi mezhebi olarak bölmek istiyor ‘’ Bu iddia aslında yabana atılacak bir, iddia değildir. Hatta başbakan R.T. Erdoğan konuşmasının devamında, Federal Alman Cumhuriyetini, ‘uyardığını’ ileri sürmektedir.

R.T.E. “Almanya'da mezhebi olarak Türkiye'yi bölmeye çalışan yapılanmalar var. Almanya bunu destekliyor, parasal olarak da destekliyor. Söyleyince rahatsız oluyorlar. Şubat ayında ziyaretleri var. Bu konuyu tekrar kendileriyle konuşacağız” diyor.

Bende merak ettim. İki hafta boyunca Alman basını, Alman kamuoyu, Alman politik figürleri nasıl tepki verecekler, (!)  diyerekten biraz kafa yordum. Yukarıda bahsi geçen kurumlar hiç sallamadılar bile. Ciddiye dahi alıp, ilgilenmediler. Böyle bir ‘mülakatı’ söylenmemiş saydılar desem, yerindedir. Çünkü ciddiyetten uzak, iç politikaya yönelik, Türkiye toplumunda, ‘mezhebi bölücülük’ yaratmaya yönelik olduğunu algıladıklarını söylersek yeridir.

Peki, nedir Federal Almanya Cumhuriyetinde olanlar. Neden başbakan bu kadar, ‘alınmış’ gözükmektedir.

Geçtiğimiz yılın son günlerinde, Federal Almanya’nın Hamburg eyalet hükümeti ile eyalette yaşayan farklı din ve inançlara mensup insanlar arasında, ‘devlet anlaşması’ imzalanmıştır. Nedir bu, ‘devlet anlaşması’ kısaca bakalım.  

Hamburg Eyalet başbakanı, Olaf Scholz imza töreni öncesi yaptığı konuşmada, “Hamburg bir ilki gerçekleştirdi. Eski senatonun altında başlayan ve bizim devam ettirdiğimiz, DİTİB, VIKZ, ŞURA ve AABF temsilcileriyle yaptığımız görüşmeler sonuçlandı. Daha önce Protestan, Katolik ve Musevi cemaatleriyle yaptığımız Devlet Anlaşması'nın bir benzerini de bu dört cemaat temsilcileriyle imzalayarak onları da Hamburg'un dinsel yapısının bir parçası olarak gördüğümüzü, buraya ait oldukları diğer din ve inanç cemaatleriyle aynı statüde gördüğümüzü beyan ediyor, kent-eyalet olarak resmen tanıyoruz” dedi.

Görüldüğü gibi Almanya’nın Hamburg eyaletinde olması gereken, ‘demokratik’ bir ülkede olması gerekendir. Hamburg eyaleti başbakanı sayın Olaf Scholz kendi eyalet sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlarıyla barışıktır. Onların dini ve inançlarına saygılıdır. Almanya yaşayan farklılıkların, kendi dini ve inançlarını rahatça ifade etmeleri ve yaşamalarını hukuksal olarak korumaya almaktadır. Anlaşılan bu uygulama, Almanya’nın diğer eyaletleri içinde bir başlangıç olacaktır.

Peki, bu toplantıya kimler katıldı ve anlaşmayı kimler birlikte imzaladılar. ‘’Hamburg Belediye Sarayı'nın salonunda, Hamburg'un koruma tanrıçası Hammonia'nın tablosu altında eyalet adına Senato ve Belediye Başkanı Olaf Scholz (SPD), cemaatler adına da Dr. Zekeriya Altuğ (DİTİB), Daniel Abdin (ŞURA, Cami Dernekleri Çatı Kuruluşu), Murat Parıldar (VIKZ, İslam Kültür Merkezleri Birliği) ve Hüseyin Mat (AABF, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu) beş yıl süren görüşmeler sonunda mutabık kalınan anlaşmaya törenle imzayı attılar. Törende Hamburg Başkonsolosu Devrim Öztürk, cami ve Alevi dernekleri, kiliseler ve Musevi cemaati temsilcileri de hazır bulundu.’’

Görüldüğü gibi bu anlaşmayı imzalama törenlerine, Türkiye Cumhuriyetini Devletini temsilen Hamburg Başkonsolosluğu Devrim Öztürk katılmış ve hazır bulunmuştur. Ayrıca aynı anlaşmayı Diyanet işlerine bağlı ve Almanya’da temsil ‘yetkisi’ olan DİTİB adına Zekeriya Altuğ hazır bulunup imzalamıştır

Şimdi soruyorum… Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcisi Hamburg Başkonsolosluğu ve DİTİB, ‘mezhebi bölücülük mü’ yapıyorlar? Yoksa ‘bölücü’ bir anlaşmanın altına imza atmakla, ‘vatan hainliği mi’ yaptılar. Umarım başbakan R.T. Erdoğan bu kurumları da, ‘bölücülük’ yapıyorlar diyerekten ifşa etmez.

Hayır, Almanya Hamburg eyaletinde, aslında yapılan, ‘demokratik’ bir ülkede olması gereken, barış, kardeşlik ve herkesin birbirine saygılı davrandığı bir yaşamdır. Bunu başbakan R.T. Erdoğan anlamakta zorlanmaktadır. Daha doğrusu kendi ülkesinde vatandaşları arasında ayrımcılık yapmak konusunda alışkanlık edinmiş ve öyle davranmaktadır. Başbakan R.T. Erdoğan kızdıran ve çileden çıkaran aslında yapılan anlaşma değil. Sadece Alevilere tanınan haklardır. Başbakanın içine sindiremediği de, realite budur.  Başbakan yapılan anlaşmadan çok, Alevilerin bu anlaşmada taraf olarak aynı statüde görülüp tanınmasıdır.

Alman Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı Hüseyin Mat, bu anlaşmada eşit taraf olarak katılmış ve Alevileri temsilen anlaşmaya imza koymuştur. Başbakan R.T. Erdoğan bunu içine sindirememektedir.

Başbakan R.T. Erdoğan atalarından aldığı zihni devriye ile sürekli, Alevileri yok saymaktadır. Çünkü ‘tek devlet’ ‘tek dil’ ‘tek din’ ‘tek inanç’ ideallerindedir. Kaynağı, Türk - İslam sentezidir. Kısacası faşizm’dir.

Şimdi insana sorarlar… bölücü kimdir. Katliamların ardından, Alevilere düşmanlık derecesinde hoyratça davranan ve katliama katılanların aklanmasını, ‘’halkımız ve milletimiz için hayırlı olur’’ demek, ne anlama gelmektedir? Bölücülük tam da budur. Yoksa farklılıkları tanımak ve haklarını teslim etmek, bölücülük değildir.

Bölücülük yapan, başbakan R.T. Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Çünkü ülkesinin vatandaşları arasında ayrımcılık yapmaktadır.

10.02.13