Sevgili okuyucular,

18 Mayıs 1973, çığlığın yükseldiği, gök kubbeyi salladığı andır! 1960 yılların ortalarında başlayan yerkürenin istisnasız her yerleşkesinde, sosyalizme olan ilgi ve alaka, Türkiye’de de, yoğun olarak yaşanmaktaydı. Türkiye işçi sınıfı, sendikalaşması ve sınıf bilincinde yaşanan sıçrama, öğrenci gençlik hareketinin demokratik üniversite talebi ve köylülerin toprak reform talebi harmanlanınca, kendi dinamikleri üzerine yoğunlaşan, devrimci, öncü güçler doğum sancılarını yaşamaya başladı. Türkiye devrimci hareketi içerisinde artık bir arayışın kapıları aralanmıştı.

Kendi öncü gücünü, kendi dinamiği üzerine yükselen, devrimci proleter örgütlülüğün kaçınılmaz olduğu gerçeği ile karşı-karşıyaydı. Yerküre ölçeğinde, tarihe, 1968 hareketi olarak geçen gelişmeler, ülkemiz Türkiye’de önemli karşılığı olan bir döneme denk düşmekteydi.
Bu dönem öncü gücün doğum sancılarının artığı süreçti.

Bu sancılı süreçte, İbrahim Kaypakkaya ismi öne çıkmakta ve Türkiye devrimci ve öncü mücadelesine umut vermekteydi.

Türkiye devriminin temel sorunları konusunda çok yoğun araştırma ve analizlere sahip olan Kaypakkaya, Türkiye devrimci güçlerinin dikkatini üzerinde toplamaktaydı. Kaypakkaya devrimci güçlerin dikkatini çektiği kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türkiye devrimine düşman olan güçlerinde dikkatlerini üzerinde toplamaktaydı. Düşman güçlere göre, devrimci fikirleri dolayısı ile ‘çok tehlikeli’ birisi olarak izlenmekteydi.

Kaypakkaya, Ocak 1973’de yoldaşlarıyla birlikte devrimci faaliyetlerde bulunmak için gittikleri dersim kırsalında, bir mağara’da, Fehmi Altınbilek komutasındaki, ordu güçleri tarafından baskına uğrarlar. Baskında, Kaypakkaya ve yoldaşlarının, can yoldaşı Ali Haydar Yıldız, vurularak yaşamdan koparılır.

Kaypakkaya, mağara baskınından birkaç gün sonra, evine sığındığı bir öğretmenin ihbarı sonucu yaralı olarak yakalanır. Günlerce buzlar üzerinde, yaralı olarak, yalınayak yürütülerek,
ayakları buz keserek kangren olur.

Fehmi Altınbilek komutasındaki, devrim ve sosyalizm düşmanı güçler, Kaypakkaya’yı Diyarbakır sıkıyönetim savcısı, Yaşar Değerli ye, teslim ederler. Yaşar Değerli, işkence ekibi ile birlikte Kaypakkaya’nın sorgulanmasına katılır.

1973 18 Mayıs’a kadar süren ağır işkenceler sonunda, Kaypakkaya yaşamdan koparılır. Kürt coğrafayasının ana kentinde, Diyarbakır, (amed'den) bir çığlık, Anadolu'nun, Yerkürenin her köşesinde yankılanıyor. Diyarbakır zindanlarının taş duvarları çatlıyor. Yaşar değer’li komutasında ki, İşkenceciler, boyun 'eğdirmek' istedikleri, Komünist devrimci karşısında, teslimiyet bayrağını çekiyorlar. Telaşa kapılıyorlar.

Karşılarında, çelikten bir yürek, boyun eğmeyen bir irade, Kaypakkaya vardı. Kaypakkaya'nın çığlıkları, zindanların duvarlarını parçalamış, dağların doruklarında, fabrika'da iş başında, çarklarda, bantlarda çalışan kasketlilerin yüreğinde, Maden ocaklarında, Üniversite kampüslerinde yankılanarak, dilden dile dolaşıyor, vucut buluyordu.

MİT raporlarında, Kaypakkaya ilişkin, bir not düşülmüştü, ''kaypakkayanın fikirleri çok tehlikelidir. çünkü Kaypakkaya bir komünist ve kızılbaştır'' Baş eğmezliği, kararlılığı, analizleri, yol göstericiliği halkımıza rehber olmaktadır.

Kaypakkaya’nın 41. ölüm yıldönümünde, anısı önünde saygı ile eğiliyorum

18 Mayıs 2014 
Facebook: aliekberpektas
Twitter: AliekberP