Merhametin varsa uğra yanıma Zamanım kalmadı gel gör halimi…

Saçı sakalı kırlaşmış Sadık amca mezarın başında ellerini açmış dua okuyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar yanaklarında aşağı süzülüyordu, duasını bitirdikten sonra mezarlığın girişindeki banka oturdu geçmişte yaşadığı mutlu günleri gözlerinin önünden bir filim şeridi gibi akıp gidiyordu.

Sene 1962 Bayraklı Ortaokulu na her sabah giderken, okula yaklaştığında bir kız görmüştü; duvara yaslanıp oturmuş. nemli gözleri, hüzünlü bakışı ve kestane rengi dağınık saçlarıyla binlerce ressamın uğraşıp çizdiği bir tanrıça resmiydi sanki. Ya da Tanrı nın diktiği güzellik heykeli..

Ne zaman yüzüne baksa gülümser, ellerini yüzüne tutarak içeri kaçardı. Ve bir yıl böyle geçti. Bir yaz günü karşılaştıklarında, Kelimeler boğazına düğümlenmiş bir halde ‘merhaba’ demişti güzeller güzeli kıza.. Gülümsedi, adını sordu kendi kadar güzeldi; Berna. Biraz konuşup ayrılmışlardı,  yüreği orda, aklı onda kalmıştı.

 Haftalarca o yoldan gidip geldi. Bir gün yine karşılaştı ve zar zor elini tutmuştu. Ayrıldıklarında ‘yarın yine gel’ demişti.

Yarın çok zor oldu, heyecanlı, uykusuz bir geceden sonra kalktı ve saat dokuz, aynı yolda ileri geri gidip gelmeye başladı. Berna geldiğinde tokalaştılar, kucaklaştılar ve el ele yürümeye başladılar.

Yolun sonunda bir kayalığın üstüne oturup etrafı izlerken dertleşiyorlardı. Berna başını Sadık’ın omuzuna koyup “senin yanında huzuru buluyorum, mutluluğu yaşıyorum, ”diyordu.

Bir yaz böyle geçti, daha sonra Berna gelmez oldu, her gün buluştukları yere gidip saatlerce bekliyordu ama ne gelen vardı nede giden.

Kış geldi geçti, bahar gelip geçti, Sadık her gün buluştukları yere gidiyor saatlerce bekliyordu, yine sıcak bir Haziran gününde sıcağın altında bir taşın üzerine oturmuş beklerken karşıdan Berna’nın koşarak geldiğini gördü, Geldi mutluluk diye geçirdi içinden Geldi gelmesine de, gelir gelmez boynuna sarılıp ağlamaya başladı.

O ağlayınca Sadık’da gözyaşlarını tutamamış ağlıyordu.

Yaz ayları boyunca her gün birlikte oldular, gezip dolaştılar, mutluluktan uçuyorlardı sanki, akşam olsun istemiyorlardı. ”Beni götür buralardan demişti Berna ,ne zamanım kaldı nede sabrım diyordu, Sadık ”Yakında askere gidiyorum, dönünceye kadar sabret demişti sadece, Berna ise boynunu büküp kalmıştı.

Bir ara kayboldu sanki. Her gün  gördüğü güzellik yok olmuştu  Manisa nın bir köyünde oturuyorlardı ve yaz aylarında  Bayraklı ya teyzesine geliyordu.

Epey bir zaman göremedi. Askere gitme zamanı gelip çatmıştı, gitmeden önce yine Berna ile buluştukları yere gitti, bekledi, bekledi, bekledi ama ne gelen vardı nede giden. Yolda  önüne çıkan 50 yaşlarında bir hanım ‘seni öldürsem Allah ceza yazmaz’ dedi.  Neden diye sormadan Berna anasını kaybetmiş zavallı bir kız dı, üvey annesi çok kötü ve o na zalimce davranıyordu, canavarca dövdüğü bir gün Berna  tarım ilacı içerek canına kıydı.  Seni çok seviyordu’ dedi. Sadık sessizce   ağlamaya başlamıştı.

Biraz durakladı ve o da ağlayarak ‘sana bir mektup bıraktı ve bende onu yaktım” dedi’ ve hızla ayrılıp gitti.

İçinde kapanmayan bir yara ve dinmeyen bir acı giderek artan bir özlem kaldı, bir de ona yazdığı şiir !

 Hayalin karşıma gelir

 Her gün her gün tazelenir

 Ne çekerim Allah bilir

 Sen içimde bir yarasın….

Bir daha evlenmedi Sadık, kendini hep suçlu hissetti, Berna ile geçen günleri hep canlı tuttu, unutmadı ve gençlik yıllarını onun özlemi içinde heba etti. Her hafta mezarına giderek onunla konuşuyordu.

Saçı sakalı ağarmış, dizlerinde dermanı bile kalmamış gibiydi, gözleri uzağı pek seçemiyordu.

Oturduğu yerden kalktı, mezara doğru döndü duyulur duyulmaz bir sesle kendi kendine konuşmaya başladı “Berna, sana gelişim yakındır Berna ,zamanım kalmadı…