Günlerdir iyi yürekli pek çok insan Sezen Aksu hakkında yazıyor da yazıyor; "Yetmez ama Evet`çiydi!" vb...

Bu çok doğru!

Fakat Sezen Aksu`dan politik bir önderlik tavrı bekleyen, günlerdir; "Sezen sus pus", "daha açıklama bile yapmadı" serzenişlerine acaba ne demeli?

Sezen, dün ne kadar "politik" bir duruşa sahipti ki bugün "politik" muhalefet tavrı bekliyorsunuz?

Fakat Sezen Aksu herkesi şaşırttı! Çok politik bir tavır gösterdi.Ve senin göremediğin bir yere işaret etti.

"..Dur bakalım…

Beni öldüremezsin

Sesim, sazım, sözüm var benim

Ben derken ben herkesim.."

Saldırının kendisi olmadığını, iktidara aykırı olan "herkes" olduğunu söyledi.

"Vermişler ateşe yedi düveli

Hababam kaynıyo' kazanlar

Hadi buyurun, biz gönüllüyüz

İple çekiyoruz vaktimizi..."

Burada da, saldırı karşısında durduğu yeri haykırıyor. Pek çoğunun duramadığı bir yer." Boyun eğmiyorum! diyor. Bir saflaşma varsa ben de safımı belirledim diyor cesaretle.

"Yanlış anlaşıldım" diyebilecekken demiyor.

...

Şöyle biraz geriye gidelim. Bugün zulüm altında olduğu için sahiplendiğimiz, dayanışma gösterip bağrımıza bastıklarımızın, geçmişte hiç mi "yanlış", "hatalı" kararları, tavırları olmadı? Sadece Gezi sürecini düşünelim. Hayal kırıklığı yaşatanlar olmadı mı?

Hak ihlali ve zulüm söz konusu ise "ama"sız, "fakat"sız sahiplenmek, en sıradan bir demokrat olmanın olmazsa olmazıdır.

Siyasi iktidar çok bilinçli hedefler belirliyor. Belirlediği hedefler, saldırı "cephesini" genişletmeyi amaçlıyor ve başarıyor da!

Nasıl ki, Gezi`de mesele ağaçların kesilme meselesi değildiyse, bugünde seçilen hedef Sezen Aksu değildir. Saldırının şekli(cami minberi) nasıl bilinçliyse, hedef te çok bilinçli seçilmiştir.

Sezen Aksu kimler tarafından dinleniyorsa, ne kadar geniş bir kültürel politik renkliliğe hitap ediyorsa, saldırı da bu genişliktedir. Buna literatürde "Cepheyi genişletme" denildiğini biliyoruz. İktidarın geldiği nokta "cephe genişletmesini" zorlu kılıyor. Ayakta kalabilmesi için bunu yapmak zorunda. Hatta önümüzdeki dönem bu cepheyi daha da genişleteceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Demokrasi güçlerinin yapması gereken; "ama"sız, "fakat"sız, muhalefet cephesini genişletmektir. "Şu su var, bu su var" ,"geçmişte böyle dediydi" , " şöyle dediydi" demeden, demokrasi cephesini genişletmek en sıradan bir demokratın görevi olmalıdır.

Saldırılan, sadece senin sazın, sözün, yaşam biçimin değil aynı zamanda her yerde "demokratım" dediğin kimliğindir! Kimliğine sahip çıkmalısın.

Tarkan ve daha pek çok sanatçı, kaybedecekleri "çok şey" olmasına rağmen, politik bir misyonları olmamasına rağmen, böyle bir dönemde cesaretle çıkıp "ben tarafım" diyebiliyorlar. Senin " o su var", " bu su var" demen, bu duruşun çok daha gerisine düşmen anlamına gelmiyor mu?

Siyasi iktidar uzun yıllardır simgeler üzerinden kendi cephesini genişletiyor. Burada "simge" isimleri tartışmak esas hedefi görmezden gelmektir.

Sezen Aksu ve Sedef Kabaş bugün hedef seçilen ve hak ihlaline maruz kalan iki kadındır. Ve "o" taraftan olmayan bu iki kadına sahip çıkarken, yine halkın oyları ile seçilmiş, fakat haksız yere hapishaneye atılmış, ağır hasta olduğu doktor raporlarıyla sabit olan kadın vekil Aysel Tuğluk'a da sahip çıkmak, tüm demokrasi güçlerinin "ama"sız görevidir. İktidar güçleri en ahlaksız şekilde, kendi cephesini genişletirken, biz yaptığımız saçma sapan tartışmalarla demokrasi cephesini daraltıyoruz.

Tüm bu yaşananlar birer insan hakları ihlalidir. Hak ihlaline karşı çıkmak demokrasi cephesinde yer alan hepimizin görevidir. Bu görev, ideolojik ve felsefi olarak, sosyal demokrasiden kopmuş bir partiye bırakılmayacak kadar önemli ve ahlakidir...

Bahadır Özerdem / Mainz