Ülkemiz Türkiye, objektif olarak gündeminde olmayan ama bir dayatma sonucu, anayasa maddelerinin değişikliğini referanduma götürme zorunluluğuyla, karşı-karşıyadır. Referanduma götürülen anayasa maddelerinin değiştirilmesi durumunda, açık faşist diktatörlüğe, dini maskeli faşizme doğru kapılarının sonuna kadar açılacağı bir sürecin içine sürüklenecektir.

16 Nisan 2017 Pazar günü yapılmak istenen referandum, anayasanın, 'temel' maddelerinin değiştirilmesi durumunda, AKP devleti, Saray, Bahçeli ve HÜDA PAR (Kürt Hizbullahı) gibi cani katil ruhlu, (Hizbullah) organizasyonlarının kendi arzuladıkları hedefe varmalarının kapıları aralanacaktır.

Referandum da, evet oyları, HAYIR oylarından fazla çıkması durumunda, ülkemiz artık yaşanılmaz, nefes alınamaz, inananların inançlarını özgürce yaşamaları, farklılıkların dillerini, yaşam biçimlerini diledikleri gibi yaşamaları, düşüncelerini ifade etmeleri alabildiğince zorlaşacaktır.

Kısacası, batının, 'uygar' toplumundan uzaklaşarak, Orta doğunun, Afrika'nın anaerkil feodal, şeriat'çı, toplumsal güçleriyle aynı kulvarlar da, boy ölçüşmek durumunda kalacağız. Tek adam, 'türk tipi' başkanlık, 'cumhurbaşkanlığı' rejimi olarak ifade edilen sistemle, belki bir aile, kabile devleti diktatörlüğüne evirilecek olan bir sürece doğru adım atılmak isteniyor.

Halkımız arasında sıkça bilinen ve ifade edilen bir söylence vardır. "Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" bu halk söylencesi önemsenmelidir. AKP devletinin, Saray'ın, D. Bahçeli'nin, HÜDA PAR'ın ve bilumum, 'evet çilerin' yani suyun başını tutanların, (iyi niyetli insanları ayırdığında) geçmişleri göz önüne alındığında, halklarımıza düşmanlıkları, demokrasiye olan yabancılıklar ilk göze çarpandır.

15 yıllık AKP iktidarı döneminde, ilk göze çarpan Türkiye ekonomisinin, kamu mallarının talan edilmesi ve yandaşlar tarafından hortumlanmasını gözlemlemekteyiz. Eğitimin yaz-boz tahtasına döndürülerek, 'dindar ve kindar' gençlik yetiştirme emellerine ulaşmak için, başvurmadıkları hokkabazlıklar kalmamıştır. Üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıkmış, bilim adamları yetiştirmek yerine, ezberci, ilahiyat kafalı imamların denetimine sunularak, dört duvardan oluşan içi boş binalar haline getirilmiştir.

Bütün bunlara ek olarak, AKP devleti, Saray, D.Bahçeli, Kürt Hizbullahı ortaklığı geleneksel devletin tüm imkanlarını arkasına alarak, Türkiye toplumsal güçlerini, 'evet' için, 'ikna' etmeye çaba harcamaktadırlar. Kendisini, 'evet cephesi' olarak ilan edenleri dönem-dönem şiddete başvurdukları veya başvuracakları, 'açıklamaları da' medya'da yer almaktadır.

AKP devletiyle iç-içe geçmiş mafya bozuntularının açıklamaları, yenilir yutulur cinsten olmadığını kamuoyu yakından takip etmektedir. Toplumsal güçleri, HAYIR demeleri, 'durumunda' silahlı şiddetle karşılaşacakları, 'kanlarıyla duş yapılacağı' gibi mafya tik, tehditlerin at başı yürüdüğünü gözlemlemekteyiz. AKP kurmaylarının referandumda, 'hayır çıkması durumunda iç savaş çıkacağı' türünden açıklamalar yapmaları yabana atılacak bir durum değildir.

Yine Erdoğan ailesinin dünürü olan bir zat'ın, milis örgütlenmeleri oluşturduğu ve gerekirse, 'silaha' başvuracakları açıklamaları sosyal medyada yer bulmuştur. Bu vb. saldırganlıklar önemsenmelidir. Söz konusu halk söylencesi, "Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" buraya tam'da, oturmaktadır.

Kısaca betimlemek istersek, Türkiye artık farklılıkların barış, huzur ve refah içinde yaşadığı bir ülke olmaktan sürekli uzaklaşmaktadır. Sürekli olarak gelecek kaygısı yaşayan bir topluluk algısı yaygınlaşmakta ve farklılıklar arasında kamplaşma, giderek cebelleşme yönünde kaygılar ivme kazanmaktadır.

Yaşanılan bu olumsuzluklarda, tabiî ki, AKP devleti ve Sarayın sorumluluğu esas alınmalıdır. Son 15 yıldır tek başına iktidar koltuğu gasp eden, AKP, Saray bugün yanına, D. Bahçeli ve HÜDA PAR (Hizbullahçıları) yanına alarak, yeniden toplumu, sistemi, 'Türk İslam' sentezine dayalı olarak dizayn etmek arzusundalar. 16 Nisan referandum süreci bunun ilk adımı olarak önümüzde durmaktadır. Dizayn edilecek bu rejimin adı, Milliyetçi-İslami açık faşist diktatörlük olacağı gerçeğidir.

Peki, yaşanılan bu süreçte üzerimize düşen görevler nelerdir? 16 Nisan referandum süreci, AKP devleti, Saray, D. Bahçeli ve HÜDA PAR gibi azılı halk düşmanlarının bu çabaları engellenirken, bu süreç Türkiye toplumsal güçleri arasında güvenoyuna dönüştürülebilir.

Referandum da, HAYIR oyları yoğunluklu çıkması durumunda, AKP devleti, Saray ve bilumum ortakları meşruiyetlerini kaybedeceklerdir. Yeni bir sürecin başlangıcı olabilir. Yeni süreç AKP, Saray ve ortaklarının bozguna uğramaları ve dağılma sürecini başlatabilir.

Yine halkımızın arasında yaygın olan bir söylenceyle bugünkü yazımı tamamlayım, "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" gibi ... 16 Nisan referandumunu, "Nush ile yola gelmeyen'' AKP, Saray ortaklığının, 'uslanması' için, 'kötek' olarak algılayabiliriz.

2 Mart Şubat 2017