Hep seni yazdım sevdalım hep seni

                 Bir türlü yazamadım kendimi

                                                                                 YAZAMADIM KENDİMİ  

            Çok seneler oldu doğup büyüdüğüm köyümden ayrılalı, anıları, sevdaları, hasretleri bırakıp gelmiştim buralara, ruhumu bırakıp sadece bedenimi getirmiştim, çok acılar çektim, çok yara aldım, düştüm kalktım bir başıma, beni anlayacak kimsem yoktu yanımda, işte sahipsizlik buydu, kimseler sesimi duymasın diye geceleri hep ağladım …

         Çileli bir yaşamın yolunda yürüyordum, bu yolda yürürken ayaklarımdan çok yüreğim yoruluyordu..

         İnsan her zaman geçmişteki mutlu günlerinin özlemini çeker, onu yaşamak ister ama ne yazık ki geçen gün bir daha geri dönmez, elinden tıpkı bir kuş gibi uçup gitmiştir artık.

         O günler tatlı bir anı olarak kalır. Hatırladıkça insan dertlenir, hüzünlenir, yüreğine bir sızı düşer, gözleri dolar, doyuncaya kadar ağlamak gelir içinden. Bir sevda yeline kaptırır kendini, uçsuz bucaksız bir boşlukta sürüklenir durur. Ne yazık ki, o mutlu günleri yeniden yaşamanın imkanı yoktur artık düşünmek ve hayal etmektir geride kalan.

         Yazılar yazdım, türküler söyledim, maniler deyişler okudum senin için, hep seni yazdım sevdalım yüreğimin sesiyle seni yazdım. Öyle ki; seni yazarken çocukluğumun geçtiği, ruhumu bırakıp geldiğim köyümü bile unutmuştum.

         Geriye dönüp baktığımda mutluluk neydi, nasıl bir şeydi onu bile hatırlamaz oldum. Duygularım mı beni terk etti yoksa ben mi kaybettim onu, bunu bile bilmiyorum. Beynimin bir yerinde ve yüreğimin bir köşesinde gizlenen bir şey var, sadece sesini duyumsadığımda mutlu olduğumu hatırlatıyor bana.

         Beni çok duygulandıran bir türkünün dizeleri hiç çıkmaz aklımdan. “İkimizin gün görecek zamanı, vurdu zalim felek ayırdı bizi”. Bu türküyü dinlerken 60 yıllık ömrüm, sevdiklerim, umutlarım, güvendiklerim, çektiklerim, hüzünlerim ve acılarım bir film şeridi gibi akıp gidiyor gözümün önünden, hüzün doluyor içim, ama bir türlü ağlayamıyorum, gözyaşlarımı içime döküyorum sadece.

         Ellerinden tutup seninle çocukluğumun geçtiği yerleri dolaşmak isterdim. Karayazı düzünü, Teşteği, Gâvur Gölü'nü, Ulupınar'ı, Gazibey'i, Aşağıdere'yi, Nohuttepe'yi, Paşavenkli'nin değirmeninin üstündeki bahçede dut yemeyi ,..Olmadı işte, şimdilerde bir masanın başına oturmuş seni, oraları kağıda dökmek istiyorum ama o gücü de kendimde bulamıyorum.

         Yıllar çok şey alıp götürdü benden. Ve yorgunum saçlarım beyazlamış. Kim bilir belki sende benim gibisindir; senin de saçların beyazlamıştır, ama ben senin eski halini, sessiz sakin duruşunu, sevecen bakışlarını ve duygularını hiç dışa vurmadığını hatırlıyorum hep.

         Böyle ölesiye sevdalıydım işte. Ne geçmişten bir eser kaldı nede gelecekten bir umut. Çok uğraştım, yaşamın diriliğine tutundum sevdalım çok ama çok istedim yine de bir türlü yazamadım kendimi…

          Ne acı…