"Selefilere" yapılacak bir askeri müdahale, onları, El-Kaide merkezli kişilerin ve grupların kuzey Mali'ye akınlarını cezbederek, zayıflatmaktan ziyade güçlendirir. Afganistan ne yapılmaması gerekeni gösteren bir sembol oldu. Fakat bunun tersine hiçbir şey yapmamak da bölgesel felç anlamına geliyor

Son zamanlara kadar, şu anki komşuları ve eski sömürge gücü Fransa dışında, çok az insan Mali’nin tarihi ve siyaseti hakkında çok az şey biliyordu. Bugün kuzey Mali, El-Kaide görüşünü paylaşan, recm ve kol-bacak kesme cezalarıyla birlikte şeriatın en sert versiyonunu uygulayan “Selefi” gruplar tarafından askeri olarak ele geçirildi.
Bu ele geçirme olayı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından “uluslararası barışa ve güvenliğe bir tehdit” olduğu varsayılarak oybirliğiyle kınandı. Kararda “insani durumun hızla kötüleşmesi”, “terörist unsurların yükselen tahkimatı” ve “Sahil Kuşağı ve çevresindeki ülkeler açısından potansiyel sonuçları” üzerinde duruldu. BM “Mali’nin kuzeyindeki işgal edilmiş bölgeleri (geri almak) için uluslararası bir askeri güç” oluşturma durumunu değerlendirmeye hazır olduklarını deklare etti.

Karar oybirliğiyle alındı fakat bir yaptırım gücü bulunmuyor. Aslında Mali bugün en net olası jeopolitik felç vakasını temsil etmekte. Bölgedeki ve ilerisindeki büyüklü küçüklü bütün güçler, endişeli olsalar da yapılacak herhangi bir şeyin Mali’nin “Afganistanlaşması” denilen olguya neden olacağı korkusu dolayısıyla bir şey yapmaya istekli veya yapabilme kapasitesine sahip görünmüyor. Üstelik, en az bir düzine aktör dahil olmuş durumda ve hemen hepsi kendi aralarında derinlemesine bölünmüş durumdalar.

Bütün bunlar nasıl başladı? Mali olarak adlandırılan ülke (1892’de başlayan sömürge yönetimi boyunca Fransız Sudanı olarak adlandırılıyordu) 1960’tan beri bağımsız bir ülke. Başlangıçta sosyalist ve milliyetçi bir seküler tek parti hükümeti vardı. Bu hükümet 1968’de askeri bir darbeyle devrildi. Darbe yönetimi bu kez yine bir tek parti rejimi oluşturdu ancak bu daha piyasa-yönelimli bir yönetimdi. Bu yeni yönetim de 1991’de, çok partili sisteme izin veren bir anayasa benimsemiş başka bir askeri darbe ile devrildi. Yine de tek bir parti siyasal duruma hakim oldu. Fakat çok partili seçim süreçleri nedeniyle şimdi Mali rejimi Batı’da “demokratik” ve örnek teşkil edici olarak anılmakta.

Bu süre boyunca, peş peşe gelen hükümetlerdeki siyasetçiler ve kıdemli devlet görevlileri çoğunlukla ülkenin güneydeki yüzde 40’ını oluşturan etnik gruplardan gelmekteydi. Daha seyrek nüfuslu kuzeydeki yüzde 60’a marjinalleştirilmiş ve gücendirilmiş Berberi (Tuareg) gruplar yerleşmişti. Berberiler periyodik olarak isyan çıkardı ve bağımsız bir devlet isteğini dile getirdiler.

Berberi’lerin çoğu, güney bölgelerinde yine Berberilerin yaşadığı Libya’ya (ve Cezayir’e) kaçtı. Bir kısım Berberi, Libya ordusunda iş buldu. Muammer Kaddafi’nin düşüşünün ardından oluşan karışıklık Berberi askerlerin silah elde etmelerine ve bu silahları Mali’ye teslim edip, bağımsız Berberi devletine verdikleri isim olan Azawad için mücadeleye başlamalarına imkan verdi. Azawad Ulusal Kurtuluş Hareketi (MNLA) adı altında örgütlendiler.

Mart’ın 22’sinde Amadou Haya Sanogo liderliğindeki bir grup subay üçüncü bir bağımsızlık-sonrası darbe ilan ettiler. Darbenin asıl nedeninin özellikle Mali ordusunun MNLA’nın ayrılıkçı eğilimleriyle başa çıkmada etkisizliği olduğunu iddia ettiler. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batı Afrika devletleri darbeye sert bir şekilde karşı çıktılar ve devrik hükümetin yeniden kurulmasını talep ettiler.

Sanogo güçleri ve önceki rejim arasında zoraki bir uzlaşmaya varıldı ve bunun için yeni bir cumhurbaşkanı geçici olarak göreve getirildi. O da 1968 darbesinin lideriyle ailevi bağları olan bir başbakan seçti. Bugün için, Güney Mali’de kimin neyi kontrol ettiği belirsiz. Fakat ordu kötü eğitilmiş ve ülkenin kuzeyinde ciddi bir askeri eyleme kalkışmaya kapasitesi yok.

Bu arada kuzeyde, MNLA’ya katılmış bulunan nispeten daha seküler Müslümanlar köktendinci gruplarla ittifak kurmak istedi. Neredeyse anında köktendinci gruplar MNLA’yı devirdi ve Kuzey Mali’deki bütün büyük şehirlerin kontrolünü ele aldı. Fakat bu köktendinci gruplar aslında üç farklı grup: yerel Berberi olan Ensar Eddine; çoğunlukla Malili olmayanlardan oluşan Mağrip El-Kaide’si (AQIM); ve AQIM’den ayrılmış olan Batı Afrika Tevhid ve Cihat Hareketi (MUJAO). MUJAO, AQIM’den ayrıldı çünkü AQIM’nin Kuzey Afrika’yla çok fazla ilgilendiğini varsayıyordu ve MUJAO kendi doktrinlerini Batı Afrika ülkelerine yaymak derdindeydi. Taktiksel olarak mı yoksa stratejik olarak mı bir araya geldikleri bilinmeyen bu gruplar farklı bölgeleri kontrol ediyor.

Kendi doktrinlerini komşulara yayma konusunda oldukça istekli olan “Selefi” grupların bu kadar geniş bir alanda kontrol sahibi olmaları dolayısıyla, komşular da yeni bir aktörler dizisi haline geldi. Fakat komşular ne yapmaları gerektiği konusunda eşit ölçüde bölünmüş durumda. Gruplardan biri 15 devletten oluşan, yegane istina olan Moritanya ile birlikte -Büyük Britanya’nın, Fransa’nın, Portekiz’in ve Liberya’nın eski sömürgeleri- Batı Afrika Devletleri Ekonomik Birliği (ECOWAS).

ECOWAS, Mali hükümetindeki görüş ayrılıklarının çözümlenmesine yardım etmek istedi. Kuzey Mali’nin kontrolünü tekrar elde etmek için birlik göndermeye istekli olabileceklerini öne sürdüler. Problemin iki boyutu var. Güney Mali’deki rekabet halinde olan gruplar özellikle Sanogo fraksiyonu ECOWAS’ın yarı-kalıcı bir müdahalesinden korkuyor. Kullanılabilecek gerçek bir askeri birliği olan tek ülke Nijerya ki kullanmaya fazlasıyla gönülsüz çünkü kendi iç “Selefiler” sorununu (Boko Harem) çözmek için bu birliklere ihtiyacı var.

“Selefi” grupları kapsama konusunda diğer Batı Afrika hükümetlerinden daha başarılı olan Moritanya bu güçlerin Moritanya’ya yayılmasından (özellikle de Mali’de bu gruplarla bir savaş üzerinde anlaşılması söz konusu olursa) çok korkuyor. Bütün bunlar bir yana kendi içindeki birçok silahlı güç arasında süren muazzam içsel kargaşayla karşı karşıya olan Libya, Güney Libya’daki Berberi nüfusun genişlemiş Azawad’a katılmasından korkuyor.

Hem Fransa hem de ABD “Selefi” grupları kuzey Mali’den çıkarmanın aciliyet taşıdığını hissediyor. Fakat ABD, askeri olarak aşırı yayılmış durumda olduğu için haliyle birlik göndermek istemiyor. Fransa ya da daha ziyade başkan Hollande, en güçlü adımı atıyor. Birlik göndermeye hazır görünüyorlar. Ne var ki, Fransa bu toprakların eski sömürgeci gücü ve Mali’deki Fransız askeri birlikleri güçlü bir milliyetçi tepki yaratabilir.

Dolayısıyla Fransa ve Amerika’nın yapmaya çalıştığı şey, Mali’nin kuzeyiyle sınır komşusu olan ve güçlü bir orduya sahip olan Cezayir’i askeri bir operasyonda yönetici güç olma konusunda ikna etmek. Cezayirliler bu konuda aşırı şüpheliler. Birinci neden, güney Cezayir bir Berberi ülkesi. İkinci neden, Cezayir hükümeti şimdiye kadar “Selefi” grupların yarattığı tehlikeyi bastırabiliyordu ve Mali’ye yönelik bir askeri müdahalenin bu durumu tersine çevirebileceğinden fazlasıyla endişeli.

Dolayısıyla, herkes pis işi bir başkasının yapması şartıyla “Selefi” grupların çekip gitmesini istiyor. Ve bütün bu ülkelerdeki büyük gruplar hangi gerekçeyle olursa olsun, Afganistanlaşma ihtimaline yol açabileceği için herhangi bir harekata karşılar. Yani “Selefilere” yapılacak bir askeri müdahale onları, El-Kaide merkezli kişilerin ve grupların kuzey Mali’ye akınlarını cezbederek, zayıflatmaktan ziyade güçlendirir. Afganistan ne yapılmaması gerekeni gösteren bir sembol oldu. Fakat bunun tersine hiçbir şey yapmamak da bölgesel felç anlamına geliyor.

Sonuç olarak Mali bu kaotik jeopolitik manzaradan mustarip. En olası görünen şey askeri bir müdahalenin olmayacağı. İslam’ın daha hoşgörülü ‘Sufi’ bir versiyonuna alışık ve çoğu şu an mutsuz olan Mali’deki yerel nüfusun “Selefilere” karşı ayaklanıp ayaklanmayacağını zaman gösterecek.[binghamton.edu adresindeki ingilizce orjinalinden Pınar Atalay tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]