Bizde çok yerleşmiş, kalıplaşmış bir yaklaşım vardır. Ne yaparsak yapalım mutlaka ve en önce yaşanan pratiğin eksiklikleri, yetersizlikleri ifade edilir. Varsa bir olumlu gelişme, bir kazanım veya yaratılmış bir değer, o, olabildiğince az anlatılır, az dillendirilir. Kazanılan başarı çok basitleştirilir, önemsizmiş gibi ele alınır. Bu tutumun nedeni, böyle zamanlarda, yani her şeyin istendiği gibi gitmediğinin düşünüldüğü koşullarda, yetersizlikler ve eksiklikler üzerinde söylem geliştirmenin daha çok ilgi çekiyor olmasıdır. Elbette bu durumun sosyo-politik ve sosyo- kültürel nedenleri irdelenebilir, ancak yazının konusu olmadığından değinmiş olmakla yetinelim.

Ancak yetersizliklere dikkat çekmenin faydalarının görmezden gelindiği düşünülmesin. Sorunun altını çizmekteki amaç, her olguda olduğu gibi, bu yaklaşımdan da objektiflikten uzaklaşılarak, daha çok  olumsuzlukların öne çıkartılmasının yanlışlığına vurgu yapmaktır. Sürekli olarak olumsuzlukları öne çıkartmak, sanıldığının aksine, eksikliklerin giderilmesine yol açmıyor, tam tersine, karamsarlık üretmenin gerekçesine dönüşüyor. Başarıları görmezden gelmenin marifet sayıldığı bu tutumu terk ederek, kazanımlarımızın da olduğunun dillendirilmesi gerekir.

O nedenle 24. Haziran seçimlerini değerlendirirken, sadece eksiklikleri değil, kazanımların olduğunu da görmek, böyle bir çerçevede yaklaşmak, isabetli yargılara varmanın ve objektif olmanın en güvenceli yoludur.

Öncelikle 24. Haziran seçimlerinde HDP’nin hem çalışmalarda, hem de elde ettiği sonuçlar itibarıyla başarılı bir pratik ortaya koyduğu genel kabul gören bir gerçekliktir. HDP’nin bu başarılı pratiği, demokratik siyasetin güven ve umut veren politikalarıyla birleşince, Türkiye halklarında karşılık buldu ve halkların desteğini aldı.

HDP’nin başarısının anlaşılabilmesi için ilk olarak, HDP’nin içinde bulunduğu koşulların, doğru anlaşılması önemlidir. HDP’nin üzerindeki baskılar, rutin baskılar değildir, sistemli, sürekli, çeşitlilik arz eden, HDP’yi tamamen siyasal alanda silmeyi amaçlayan ve özel savaş yöntemleriyle sürdürülen devlet kaynaklı bir baskı sistemi söz konusudur. Sistem çok aleni olarak, topluma, “HDP’ den çalışır, bürolarına gider/gelir, yönetici veya aday olursanız, göz altına alınır, tutuklanabilir ve hatta öldürülebilirsiniz” algısını yerleştirmeye çalıştı ve yaşanan pratik süreçte böyle gerçekleşti. Seçimler boyunca HDP’nin adaylarının adaylıkları reddedildi. HDP’nin büroları basıldı, çalışanları göz altına alındı ve kimileri tutuklandı. HDP hakkında her gün ve her türlü kara propaganda yapıldı.

HDP’nin üzerindeki bu rutin dışı baskıların, daha önce Türkiye de yapılan darbelerde yaşanan baskılardan çok daha fazlasına tekabül ettiğini tespit etmek önemlidir. Ne 12. Mart’ta ve ne de 12. Eylül’de, toplum bugün yaşadığı kadar yoğun, kapsamlı ve çok yönlü baskılara maruz kalmamıştır.

Bütün bu faşist baskılara rağmen, bugün Türkiye halkları, ne 12. Mart’ta ve ne de 12. Eylül’de olduğu gibi, iradesizleştirilemedi, teslim alınamadılar. Tam tersine halklar, hem 24. Haziranda, hem de öncesi ve sonrasında, HDP etrafında birleşerek direnmeye devam etmektedirler. Bu gerçeğin HDP’nin varlığıyla ve mücadelesiyle doğrudan bir ilişkisinin olduğunu tespit etmek gerçeğe duyulan saygının gereğidir.

 Ayrıca darbenin hemen sonrasından veya darbe dönemlerinden yaşanan seçimlerin sonuçlarına bakmak, HDP’nin seçim çalışmalarında gösterdiği başarının anlaşılabilmesi için, ufuk açıcı olacaktır.

Darbelerin temel karakteristik özelliği, sistemi restore etmektir. Ancak bu ayrıca darbe dönemlerinde uygulanan çıplak zor’un ve ekonomik sömürünün kitlelerden yarattığı toplumsal tepkiyi kontrol altına almak ve sisteme kanalize etmek, darbelerin bir diğer önemli görevi olmuştur. Bu ilkelerin gereği, Türkiye’de yaşanan belli başlı iki darbeden de çok belirgin olarak gerçekleşmiştir.

12. Mart’tan sonra yaşanan ilk seçimlerde CHP, kitlelerin tepkisiyle oluşan toplumsal muhalefetin taleplerini istismar ederek, seçimlerin galibi olmuştur. “Toprak işleyenin su kullananın” diyerek bütün halkların umudunu istismar etmiş, halkların direnişini ve umudunu bu yolla söndürerek, rolünün gereğini hakkıyla yerine getirmiştir. Arkasında 12. Eylül’de, yaşanan zulmün yoğunluğu ve ortada hiçbir direnişin olamayışı, faşist darbeci Kenan Evren’in yüzde doksanlarda oy almasını sağlamıştır.

24. Haziran seçimlerinin yapıldığı mevcut koşullarda ise söz konusu darbelerden daha çok baskı yaşanmasına, HDP’nin barajın altında bırakılmasının devletin tek amacı haline getirilmesine, Erdoğan’ın HDP’yi çalıştırmamak için her yolu/her aracı kullanmasına ve toplumun demokratik özlem ve taleplerini istismar ederek sitemi restore etmeyi amaçlayan diğer siyasal partilerin bütün manipülasyonlarına rağmen, HDP, söz konusu barajı aşabilmiştir. Bütün engelleri aşa aşa Kürtler, Aleviler, kadınlar ve emekçiler, HDP etrafında özgür demokratik gelecek mücadelesinin neferi olmuşlardır.

HDP şahsında elde edilen bu başarı, örgütlü bir direnişin sonucudur ve Türkiye halklarının yüzyıllık mücadelesin de benzeri olmayan bir başarıdır. Türkiye’nin ezilen toplumlarının yüz yıllık tarihinde sayısız destansı direnişin yaşandığı bilinir. Ancak bu direnişlerden başarılı bir sonuç alınana örnekler ne yazık ki çok fazla değildir. işte o anlamda HDP’nin elde ettiği bu başarı daha önce hiç benzerini yaşayamadığımız, son derece önemli ve görkemli bir başarıdır.

Üstelik bu başarının büyüklüğünü anlayabilmek açısında devletin HDP’nin oylarının bir kısmını çaldığını, “hırsızlık payı” düşüldükten sonra % 11. 7 oyun kaldığını belirtmek ve değerlendirme yaparken çalınan bu oyların varlığını hesaba katmak gerekir.

HDP’nin başarısını anlamaya çalışırken bu gerçekten bakmak gerekiyor.

 Elbette bu başarının asıl mimarları yıllardan beri özgürlük ve demokrasi uğruna mücadele eden, başta Kürt özgürlük hareketi olmak üzere bütün devrimci dinamikler olmuşlardır. Söz konusu başarı, bu güçlerin enerjisinin toplamının ürünüdür.

Ayrıca HDP çalışanlarının ortaya koyduğu performans, direnç ve çalışma temposu bu başarının elde edilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. HDP’nin kitlelerle birlikte ve sokakta olması önemli bir avantaj olmuştur. Seçim kararı alındığında, HDP’nin, diğer partilerin tamamından önce seçim çalışmalarına başlamış olması, bu avantajın sonucuydu ve bu durumun elde edilen başarıya, önemli bir katkısı olmuştur.