Geçen hafta Artı Gerçek'te yayınlanan "Yirmi yıl önceki bir zulmet gecesini anarken..." yazımın Fransızcası kendilerine ulaştığında Belçikalı okurlarımdan farklı tepkiler aldım... NATO'nun bir savaş örgütü olarak daha da güçlendirilmesine tepkilerimi tamamen haklı bulanlar olduğu gibi, Rusya'nın Ukrayna'yı işgale kalkışması karşısında bu genişlemeyi kaçınılmaz görenler de vardı...

Ancak NATO'nun kuruluşundan bu yana düzenlenen Air Defender 2023 adındaki en büyük hava tatbikatı üzerine 23 Haziran'da medyada yer alan haberler, onları da endişeye düşürmekte gecikmedi.

Rusya’ya gözdağı vermeyi amaçlayan bu tatbikata 25 ülkeden 250 uçak ve 10 binden fazla havacı katılmıştı... ABD'den tatbikata katılmak üzere 380 tondan fazla askeri malzemeyi  taşıyan 110 uçak gelmişti. Ev sahibi Almanya'nın yanı sıra Türkiye, Belçika, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Letonya, Litvanya, Hollanda, Norveç, Polonya, Romanya, Slovenya, İspanya ve İngiltere'nin yer aldığı tatbikata, üye olmadıkları halde İsveç ve Japonya da katılmıştı.

Kime karşı? Neden? Kitlelerin yoksulluğu giderek daha da artar, sosyal güvenceler zayıflatılırken, silahlanma harcamalarını daha da artırmak, askeri-sanayi kompleksini daha da zenginleştirmek için değil mi?

NATO karşıtlığının, onun genel merkezini, başkomutanlık karargahını ve nükleer silahlarla mücehhez bir askeri üssünü barındıran Belçika'da giderek daha da güçlendiği yaklaşan seçimlere ilişkin kamuoyu yoklamalarında da açıkça görülüyor.

Ukrayna krizinin patlak vermesinden sonra hemen hemen tüm partiler ABD ve NATO destekçiliği konusunda birbirleriyle yarışırken, başından beri NATO'ya ve onun başını çektiği operasyonlara karşı eleştirel tutumunu sürdüren Belçika İşçi Partisi (PTB) gelecek yıl yapılacak ulusal ve bölgesel meclis seçimleriyle Avrupa Parlamentosu seçiminde en şanslı partilerden biri olarak görünüyor... 

Belçika'nın en büyük Fransızca gazetesi Le Soir'ın 6 Haziran 2023 tarihli sayısında açıkladığı anket sonuçlarına göre, Ukrayna krizinde NATO'nun en büyük destekçisi olan iktidardaki Sosyalist Parti (PS)'nin NATO başkenti Brüksel'deki oy oranı 2019'daki yüzde 21,6'ya karşılık 2023 Haziran'ında yüzde 18,6'ya düşerken NATO karşıtı mücadele veren Belçika İşçi Partisi (PTB)'nin oy oranı aynı tarihlerde yüzde 12,3'ten yüzde 17,6'ya yükselmiş bulunuyor.

Belçika'da İran'lı "terörist" belediye başkanını ağırlama skandalı

Geleneksel düzen partilerinin sürekli oy kaybına paralel olarak mevcut koalisyon hükümetinin dış politikadaki diğer gafları da, kitle desteğini giderek daha fazla yitirmelerinde büyük rol oynuyor.

Brüksel'de 12-15 Haziran tarihlerinde gerçekleşen Büyük Şehirler Forumu'na Tahran Belediye Başkanı Alirıza Zakani’nin de davet edilmesi ve Dışişleri Bakanı tarafından kendisine Belçika'ya giriş vizesi verilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Zira Zakani, İran'da kıyafet kurallarına uymadığı için ahlak polisi tarafından tutuklanan Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından patlak veren protestoların vahşice bastırılmasının baş sorumlusu olarak biliniyor.

Belçika'da siyasal sürgün olarak bulunurken bu ülkenin Ulusal Meclisi'ne milletvekili seçilmiş olan İranlı muhalif Darya Safai, Zakani'nin bir terörist ve ülkesinde kadınlara yönelik baskının bir sembolü olduğunu belirterek kendisine vize veren Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib'i ağır şekilde suçlamakta gecikmedi. 

Zakani'nin görevlendirdiği bazı kişilerin Brüksel'de İran rejimini protesto eden muhaliflerin resimlerini çekerek jurnallemede bulunduğunu belirten sosyalist grup lideri Ahmed Laaouej de “Cellatların girmesine izin verdi" diyerek bakanın istifasını ve sorumlulardan hesap sorulmasını istedi.

Dışişleri Bakanı Lahbib bugün Belçika Millet Meclisi'nde bu konuda yeniden sorguya çekilecek ve görevinden istifa etmeye zorlanacak... Bu gerilimin giderek mevcut koalisyon hükümetinin çökmesi, geçici bir çözüm bulunamazsa Belçika'da erken seçime gidilmesi de ihtimal dahilinde...

Bu vesileyle bir not düşmem de gerekiyor... İran'daki dinsel devlet terörünün bir temsilcisinin konferans bahanesiyle de olsa Belçika'ya davet edilmesi, kendisine vize verilmesi, saygıdeğer bir devlet adamı gibi ağırlanması gerçekten utanç verici... Tepkilere tamamen katılıyorum.

Ya İran'ın komşusu Türkiye'deki devlet terörünün sorumluları?

Bu yazının görselindeki haritalarda görüldüğü gibi NATO'nun yetmiş yıldır asli üyesi, Avrupa Birliği'nin de yirmi yıldır üye adayı olan bir ülkedeki devlet terörünün her türünden birinci derecede sorumlu olan cumhurbaşkanı, bakanlar, ordu ve polis şefleri, üstelik vize alma zorunluluğu olmaksızın her fırsatta Belçika'ya gelip devlet protokolüyle ağırlanmıyor mu?

Bir "devlet terörü" uygulayıcısı AB-NATO başkentlerine İran'dan gelmişse kıyamet, ama NATO üyesi ve AB adayı Türkiye'den gelmişse ağırlamanın sürüsüne bereket!  

Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilmesinin ardından tüm NATO liderleri tarafından sıcak mesajlarla kutlanan, Ankara'daki cülus töreni bizzat NATO Genel Sekreteri Stoltenberg tarafından onurlandırılan Erdoğan'ın ne tür ağırlamalara layık görüldüğünü 11-12 Temmuz'da Litvanya'nın başkenti Vilnius'te İsveç'in üyeliğinin ana gündem maddelerinden birini oluşturacağı NATO Zirvesi toplandığında da göreceğiz... 

Daha önce Finlandiya'nın üyeliği konusundaki vetosunu sürpriz bir manevrayla Mart ayında kaldırmış ve bunu TBMM'ye muhalefet partilerinin de desteğiyle onaylatmış bulunan Erdoğan'ın, Stockholm'ün birkaç göstermelik jestinden sonra, aynı geri adımı İsveç konusunda da atmasını sağlamak için tüm hazırlıklar yapılmış durumda...

Erdoğan "Evet" dedikten sonra TBMM'de temsil edilen muhalefet NATO'nun genişlemesine ne diyecek?

Geçen yazımda ısrarla vurguladığım gibi, özellikle CHP ve YSP gruplarından bu konuda bir açıklama bekliyorum.

Gazetecilik yaşamımda bir noktalı virgül...

Bu yazımı bitirirken, kurulduğu 2017'den beri altı yılı aşkın süredir hiç ara vermeden her hafta yazdığım Artı Gerçek'teki meslektaşlarımın ve okurlarımın anlayış göstereceklerinden emin olarak, bundan böyle yazı ritmimi değiştireceğimi duyurmak istiyorum.

Genç yaşta başladığım muhalif gazeteci yaşamımda tam 71 yıldır, çoğunca imzasız olarak, hiç ara vermeksizin, nerdeyse her gün, haber, yorum ve röportajlar yazdım... Özellikle 1964-1966 döneminde Akşam gazetesinin, 1967-1971 döneminde Ant dergisinin yönetmeni olarak yazdıklarım ve yayınladıklarımın bedelini önce Sultanahmet'teki Adliye Sarayı'nın ve 1. Ordu Komutanlığı mahkemelerinin sanık sandalyelerinde 300 yıla varan hapis cezası tehdidi altında, 12 Mart darbesinden sonra da sürgüne çıkmak zorunda kalarak ödedim.

Sürgünde de bitmedi, önce Demokratik Direniş örgütünün yayınlarından, ardından yarım yüzyıldır aralıksız sürdürdüğümüz İnfo-Türk yayınlarından dolayı Türk Devleti'nin Avrupa Konseyi'ndeki temsilcileri, Belçika, Almanya ve Fransa'daki Türk büyükelçilikleri, onların emrindeki kurumlar ve medya tarafından sürekli hedef gösterildim.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından vatandaşlıktan atıldım.

Bunların ayrıntıları, "Sürgün Yazıları" adlı kitaplarımın geçen ay yayınlanan 6. cildinde yer alıyor.

Yaşlarımızın hayli ilerlemiş ve ona paralel olarak sağlık sorunlarımızın yoğunlaşmış olması nedeniyle, İnci de, ben de, ömrümüzün sona kalan bölümünü gücümüz yettiğince, daha yoğunluklu olarak, yetmiş yıllık ortak mücadelemizin medyada, sosyal ve siyasal örgütlerdeki izlerini arşivlemeye hasretmek zorundayız.

Bugüne kadar, sürgündeki siyasal, sosyal ve kültürel çalışmalarımızın yazılı, görsel ve sesli belgelerinin büyük bölümünü tasnif ederek Amsterdam'daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü'ne emanet etmiştik.

Yine sürgünde oluşturduğumuz kitaplığımızın yaklaşık üç bin kitaplık bir bölümünü, kodlamalarını yaptırarak Brüksel'deki Kraliyet Kütüphanesi'ne vermiş bulunuyoruz. Halen referans olarak kullanma ihhtiyacı duyduğumuz bir o kadar kitabın daha aynı şekilde değerlendirilmesini şağlamaya çalışacağız..

Sürgünümüzün 11 Mayıs 1971'e denk gelen ilk gününde Münih Garı'na ayak basar basmaz Türkiye gazetelerinin Avrupa baskılarını satın alarak başlattığımız, daha sonraki yıllarda Türkiye'de yayınlanan muhalif gazete ve dergileri de getirterek oluşturduğumuz yarım yüzyıllık kupür arşivimizin değerlendirmesini ise, sağ olsunlar, Brüksel'de on yıllardır birlikte mücadele verdiğimiz Belçika Demokrat Ermeniler Derneği'ndeki dostlarımız üstlendiler. 

Arşivlenen belgelerin önemli bir bölümü, tıpkı Türkiye'de ve sürgünde yayınladığımız kitap, dergi ve haber bütenleri gibi, İnfo-Türk'ün Internet sitesinde dijital erişime açılmış bulunuyor.*

Yaklaşan 2024 yılında da, hem İnfo-Türk'ün, hem de Güneş Atölyeleri'nin 50. yıldönümünü mücadele arkadaşlarımız ve dostlarımızla birlikte kutlamaya hazırlanıyoruz.

Bu hazırlıkları sürdürürken, dijital arşivimizi daha da büyütmeye yoğunlaşacağız.

Bu nedenlerledir ki, Artı Gerçek'e yazılarımı bundan böyle, şimdiye kadar olduğu gibi haftalık değil, daha aralıklı olarak sürdürmeye devam edeceğim. Bittabi aktüalite gerektirdiğinde hemen yazmak kaydıyla...

Bu değişimi Artı Gerçek'i yaratıp sürdüren dostlarımız gibi okurlarımın da anlayışla karşılayacaklarına inanıyorum.

Daha uzun aralarla da olsa, yeni yazılarla tekrar tekrar birlikte olmak kararlılığıyla...

Dostlukla…