Erdoğan’ın nasıl gideceği genel muhalefetin, özel olarak demokratik muhalefetin en önemli gündemini oluşturmaktadır. Bunun için ilgili çevrelerin en radikalinden en liberaline kadar herkesin bir reçetesi, bir öngörüsü, bir temennisi bulunmakladır. Bu sorunun ilk akla gelen ve yaygın kabul gören yöntemi seçimlerdir. “Öyle ya AKP seçimle geldi seçimle gitmelidir, değil mi ki bu devlet “demokratik” bir devlettir”. Gerçek böyle olmasa da topluma hâkim olan algı budur. Bu nedenle Erdoğan’ın gitmesinin konuşulduğu her durumda hemen seçimler üzerine analizler, değerlendirmeler, yorumlar yapılmaya başlanmaktadır.

Halbuki tecrübeler öğreticidir ve toplumun büyük çoğunluğu, daha çok kendi tecrübelerinden öğrendikleriyle hareket eder. Arka arkaya yaşanan son seçimlerde olanları değerlendiren kitleler, Erdoğan’ın seçimlerle gideceğinden kuşkulanmaya başladılar. Bu kuşkunun Erdoğan’ın kaybettiği seçimleri iptal etmesinde kaynaklandığı cümlenin malumudur.

Erdoğan, 2002’den 2015’e kadar yapılan seçimlerini “kazanarak” hükümet oldu. Ancak 7.Haziran 2015 seçimlerinde durum değişti. Erdoğan seçimleri kaybetti ve tek başına hükümet olamadı, bu durumda ya koalisyon kurulacak veya hükümet kurma görevi ana muhalefet partisine verilecekti. Yasalar bunu gerektiriyordu. Ancak Erdoğan, bu seçenekleri yok saydı. Keyfi bir biçimde seçimleri iptal ederek yeni bir seçim yaptırdı. Bu seçimlere giderken yapılan katliamlarla, hile ve zorbalıklarla yeniden iktidar olmayı sağladı.

Bu normal dışı gelişmeler ve arkasında izlenen süreçler, toplumun sosyal ve politik hayatında önemli bir etki yaptı. Belirtilen gelişmelerden sonra toplumun önemli bir kesiminde, AKP’nin yaratmak istediği gibi, karamsarlık ve umutsuzluk gelişti. “Bu iktidarda nasıl kurtulacağız” sorusu, kurtuluş için eyleme yönelten etkin bir soru olmaktan çok, kurtuluşun imkansızlığına dikkat çeken bir anlamla sorulmaya başlandı.

Bu toplumsal ruh halinin oluşması için yürütülen yoğun çabalar, demokratik cenahı da etkiliyor, buradan da benzer görüşler satır veya cümle aralarında dillendiriliyordu. 2019 da yapılan belediye başkanlıkları seçimlerine kadar sosyo- politik atmosfer böyle devam etti. AKP’nin 2019 belediye seçimlerinde İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirde belediye seçimlerini kaybetmesinden sonra bu atmosfer değişmeye başladı.

Bu defa Erdoğan’ın seçimlerle gidebileceğinin umudu ve heyecanı oluştu. O günden beri değerlendirilen anketlerle ve büyük bir umut ve heyecan yaratılarak Erdoğan’ın “gidici olduğu” gösterilmeye çalışılmaktadır.

Her iki yaklaşımda sorunludur. Ne dün Erdoğan gitmeyecek kadar sağlamdaydı, ne de bugün Erdoğan, bir fiskeyle yıkılacak kadar zayıf bir konumdadır. AKP, dünde zor durumdaydı, bugün de zor durumdadır. Buna rağmen dün gitmeyecekmiş gibi bugün de kolayca yıkılacakmış gibi yapılan analizlerde bir boşluk bulunuyor ve bu boşluk bir yanılgıya yol açmaktadır.

Söz konusu yanılgılı yaklaşımın arkasında toplumsal mücadelenin dinamiklerinin yanlış ele alınması yatmaktadır. Her iki durumda da yapılan analiz, seçimlere ve seçimlerde Erdoğan’ın aldığı oylara dayandırılmaktadır. Birincisin de Erdoğan’ın hileyle de olsa arka arkaya seçimleri kazanması, Erdoğan’ın “artık gitmeyeceğinin” gerekçesi olarak dillendiriliyordu. İkincisin de ise AKP’nin İstanbul başta olmak üzere birçok şehirde belediye seçimlerini kaybetmesi ve oylarının düşüyor olması, Erdoğan’ın bugünden yarına gideceğine dair analiz ve beklentilerin dayanağı yapılmaktadır. Hâlbuki toplumsal politik hayat sadece seçimlerle ve oy sayısıyla belirlenmiyor. O nedenle bu iki yaklaşımla, hem yanıltıcı sonuçlara gidilmekte, hem de tam da bu nedenle toplumsal mücadeleye katkı sunulmamaktadır.

Gerçek şu ki Erdoğan, gerek seçimlerde izlediği tutumla ve gerekse genel politik yaklaşımlarıyla göstermektedir ki seçimle gitmeyecektir. Erdoğan, 7. Haziran 2015’ten sonraki bütün seçimleri kaybettiği halde, her defasında pervasızlıkla uyguladığı hile, iptal etme, baskı ve zorbalık yöntemleriyle yeniden kazanan taraf olmuştur.

Neden böyle bir durum yaşanıyor? Bunun nedeni çok açıktır. İlk olarak Erdoğan elde ettiği iktidarın nimetlerinden vazgeçmek istememektedirler. İkinci ve Erdoğan’a özgür diğer neden ise, Erdoğan öylesine suça bulaşmış bir durumdadır ki iktidarı kaybettiğinde, Türk devletinin bundan önceki yöneticileri gibi evine gidip emekliliğin tadını çıkartamayacak, ya boynunu cellada uzatacak veya kaçacak delik arayacaktır.

Bunun için Erdoğan, bundan sonraki olası seçimlerden de her türlü hileli ve baskıcı yol ve yöntemleri izleyerek, ne yapıp edip seçimleri “kazanmış” olacaktır. Tersi bir durum olurda seçimi kaybederse, hemen iptal edecektir. Bu seçeneklerin dışında bir diğer seçenekte kaybedeceği seçimleri hiç yapmayacak formüler bulmak olacaktır. Böylece Erdoğan her durumda iktidarda kalmaya çalışacaktır. Bunun için Erdoğan, geniş bir skalada bir dizi kanlı, hukuksuz uygulama ve düzenleme yapabilir. Sahte demokratik görüntülerden, keskin şiddet uygulamalarına, kanlı kitlesel katliamlardan uluslararası savaş oyunlarına kadar bir dizi oyun bu senaryoya dahildir. Yani Erdoğan seçimle gitmemek için, ya seçimler Erdoğan’ın kazanacağı şekilde yeniden formüle edilerek tasarlanacak ve buna uygun yasal düzenlemeler yapılacak veya kaybettiği her seçim iptal edilecektir. Zaten seçimlerin temel fonksiyonlarından birisi olan farklı politik güçlerin seçilmesi özelliği ortada kaldırılmış durumdadır. Belediye başkanı olunuyor, kayyum atanıyor, milletvekili olunuyor cezaevine gönderiliyor.

Erdoğan’ın seçimleri işlevsiz kıldığını tespit etmek, Erdoğan diktatörlüğüne karşı mücadelenin doğru bir hatta yürütülmesi için önemlidir. Çünkü Erdoğan’a karşı mücadele, hükümet değişikliği sağlamak için bir mücadele değil, biçimi de, içeriği de, hedefi ve sonuçları da kapsamlı olan, özetle faşist diktatörlüğü yıkma perspektifini içeren bir mücadele olacaktır.

Bu mücadelenin en temel gücü HDP ve devrimci güçlerdir. Çünkü HDP ve devrimci güçler dışında hiçbir güç, belirtildiği kapsamda faşist diktatörlüğü yıkmayı amaçlayan bir mücadeleyi yürütme azmine, kararlılığına ve potansiyeline sahip değildir.