İlk değildi, anlaşılan sonda olmayacak. Bütün arzumuz son olmasıdır. Sonuç, cinsel tacize uğrayan, yanan, boğularak can veren bu çocuklar, bizlerin çocuklarıdır. Adana'nın Aladağ ilçesi, ilk ve ortaokul çağında çocukların barındıkları yurt yandı.

Bu olayı bir kaza olarak almak, algılamak insan aklına zarar verir. Bu yangının bir açıklaması vardır. Cinayet, katliam ve çocukların diri-diri yanmasıdır.

Devlet, 'büyükleri' Bakanlar, Vali, Kaymakam, yetkililer açıklamalarda bulunuyorlar. Yangının sebebi, 'elektrik kontağı' O zaman suçlu bulundu. Elektrik trafosu. Peki, yapılması gereken ne? Yine bol, 'tanrılı' açıklamalar. Yayın yasağı. Yangın merdiveninin kapısının kapalı olması vb. Birde bunlara ek olarak, 'denetimler' yapıldı mı, yapılmadı mı? 11 küçük yaşta çocuk, 1 eğitmen yaşamını kaybediyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi TBMM yangının yaşandığı Saat'lerde, TBMM bürokratlarının emeklilik aylıklarının yükseltilmesi ile meşguller.

Bir başka cepheden baktığında, bu yangın, katliam ve cinayetle eş anlamlıdır. Hayatını kaybeden çocukların istisnasız hepsi, yoksul aile çocuklarıdır. Yaşamını kaybeden çocukların aileleri medya mensuplarına açıklamalarda bulunuyorlar.

''Bizler çocuklarımızı mecburiyetten, zorunluluktan, imkânsızlıklardan bu tarikatlara, cemaatlere teslim ediyoruz. Bizler çocuklarımızı zor koşullarda bu yaşa kadar büyüttük bunlara teslim ettik. Bunlar ise çocuklarımızın cesetlerini bize teslim ediyorlar. Devlet bunun hesabını sormalı, bunları cezalandırmalıdır.''

Bu kız çocukları, henüz annelerinin sıcaklığına dahi doyamadan vahşice katliamın kurbanları olarak toprağa verilecekler. Bu kız çocuklarının vahşice bir cinayetle, katliamlarına sebep olanl, sorumluluğunu yerine getirmeyen devlet, her fırsatta, 'büyük türkiye' 'büyük devlet' 'büyük ekonomi' 'sosyal devlet' 'büyük millet' söylemleriyle hamaset gösterilerinde bulunan, AKP kurmayları, Saray işi sadece, 'tanrıya' havale ederek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Anlaşılan buda bunların, 'fıtratında' olması gerek.

Sorulması gereken en önemli soru şu olması gerek? Neden bu kız çocukları bu yurt ta barınmak zorundalar. Türkiye Cumhuriyeti devleti, AKP, Saray ülkedeki eğitimden sorumlu Bakanlık ne yapmaktadır? Eğitim çağında çocukların, eğitimlerinden sorumlu değiller midir? Eğer bu çocukların ailelerinin bulundukları köylerde eğitim kurumları yoksa bu çocukları eğitim almaları için eğitim alanlarına taşımakla devlet, bakanlık sorumlu değil midir?

Yurtlarda barınmaları, 'zorunluluksa' neden devlet bu çocukların barınmalar için yurtlar yapmaktan kaçınmaktadır. Sorun maddi sorunsa, Sarayın aylık elektrik faturasıyla her ay bir barınma yurttu yapılabilir. Ama amaç farklı, AKP devleti, Saray, cemaatlerden, tarikatlardan oy devşirebilmek için, eğitim alanlarını cemaatlere terk ederek cemaat ve tarikatların bu alanlarda yuvalanmalarına imkân tanımıştır.

AKP iktidar geldiğinde yapacakları icraatları açıklarken, altını çizdikleri bir konu vardı. ''Dindar ve kindar'' gençlik yetiştireceklerini aleni beyan ediyorlardı. Bu amaçlarına ulaşmak için, 'fıtratlarına' uygun olarak ta, Türkiye de kendilerine yakın cemaat ve tarikatların devlet içinde yuvalanmalarını teşvik ettiler.

F. Gülen FETÖ'cü çete cemaati bu organizasyonun bir parçasıydı. Devlet içinde organize olmanın ve toplumu manipüle etmenin en önemli alanlarından olan eğitim kurumlarından, eğitim alanında organize olmalarını geciktirmediler. AKP devleti sadece eğitim alanını cemaat ve tarikatlara açmadı, devletin tüm alanlarını açmıştır. Daha öncede yuvalanmış olan cemaat ve tarikatlara kapılarını sonuna kadar açtılar.

Cemaat ve tarikatlar sadece devlet içinde yuvalanmakla yetinmeyip, geniş kitleleri kapsam alanlarına alabilmek için manipülasyonlarını devreye soktular. Bunu da yeterli görmediler. Aynı zamanda ekonomik olarak palazlanmanın bir aracı olarak ta devlet içinde organize oldular. Cemaatler bugün her birisi sadece, 'din ticareti' yapmıyorlar, aynı zamanda devasa tekelleri yönetiyorlar. Cemaat ve tarikat liderleri organizatörleri, bir eli yağda bir eli bal'da yaşam sürerken, bunların kapsam alanında bulunan yoksul, fakir-fukaraya ise yanmak, toprak altında kalmak, taciz edilmek düşmektedir.

Yoksul fakir-fukara insanların çocukları, cinayet ve katliam gibi yangın ve patlamalarda yaşamlarını kaybediyorlar. Çocuklarımız ateş altında, uygunsuz koşullarda, ya cinsel tacize uğruyorlar ya da yaşamlarından oluyorlar. Yoksul ve çaresiz insanların, ailelerin, bu din simsarlarına güvenerek çocuklarını, 'emanet' etmeleri sonuç itibarıyla felaketlere yol açabilmektedir.

Bu felaketlere ise devlet çanak tutmaktadır. Sistem çivisi çıkıp, çürümüş ve kokuşmuş olursa sonucu ağır bedeller olarak halklarımıza dönmektedir.

1 Aralık 2016