Hava buz gibi.
Ara ara yağmur çiseliyor.
Paris'in doğusundaki Pre-Lachaise Mezarlığı'nın (Cimetiere Pere Lachaise) kapısındayım.
Yani dünyanın en prestijli mezarlığının.
Daha doğrusu dünyanın içinde en çok 'ünlü' barındıran mezarlığının.
***
Mezarlık adını; 14. Louis'in günah çıkarttığı peder Pre François de la Chaise'den alıyor. Rivayete göre; Peder la Chaise 14. Louis'nin son günah çıkartma seansında kendisine günahlarının af olması için  bir mezarlık inşa ettirmesini tavsiye etmiş. Bu tavsiye üzerine 1803 yılında inşaatına başlanan mezarlığın mimarlığını ise Alexandre Thodore üstlenmiş.
***
Hayatımda gördüğüm en etkileyici mezarlık diyebilirim. Her bir mezar adeta sanat eseri.
Her dinden, her ırktan, her milletten insan bu mezarlıkta yatıyor. Mezarlıklar herkesin inancına göre ama en görkemli şekilde yapılmış.
Ortam sessiz ama mezarlık çok kalabalık. Çünkü bu mezarlık Paris'e gelen turistlerin en uğrak yerlerinden biri. Turistlerin yanı sıra yakınını ziyarete gelenlerde var. Pırıl pırıl, bakımlı, yemyeşil, ağaçlar içinde bir mezarlık. Hayran kalmamak elde değil. Ölüye ve ölüme saygı duymak böyle bir şey olsa gerek!
***
Mezarlıktan içeriye girer girmez bir harita elde etmeniz gerekiyor.
Çünkü 43 hektara yerleşmiş 70 bin mezarın arasından ziyaret etmek istediklerinizi ancak harita üzerinde 'çalıştıktan' sonra bulabiliyorsunuz.
Müdüriyet binasından aldığınız haritanın üzerinde mezarlıkta bulunan ünlü isimlerin listesi var. Her ismin bir numarası. O numaralara bakarak
Önce içinde bulunduğu sokağı sonra da dikkatli bir çalışma sonrası aradığınız mezarı bulmanız gerekiyor.
Haritayı anlamak ve ilk mezarı bulmak zor. Ama ilkinden sonra işin mantığını anlıyorsunuz.
***
Bu mezarlıkta Jim Morrison, Oscar Wilde, Edith Piaf, Chopin, Proust, Balzac, Molire, La Fontaine, Maria Calas, Georges Bizet gibi isimlerin yanı sıra Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya'nın da mezarları bulunuyor. Öylesine etkileyici bir mezarlık ki her köşesinin, sokaklarının, karşınıza çıkan 'sanat eseri' mezarların fotoğrafını çekmekten kendinizi alamıyorsunuz. İnsan ister istemez böyle bir mezarlığa defnedilmiş olmanın ayrıcalık olduğunu hissediyor.
***
Mezarlıkta gezerken sadece yapılardan değil insanların sanatçılara, aydınlara, yazarlara gösterdiği duyarlılıktan ve yıllar içinde kaybolmayan hayranlıklarından da etkileniyorsunuz. Mesela; Oscar Wilde'ın mezarı bir anıt mezar olarak tasarlanmış. Kanatları olan bir insanı andıran heykel zaman içinde  mecburen korumaya alınmış. Çünkü her tarafı öpücük iziyle dolmuş. Oscar Wilde'a hayranlıklarını dile getirmek için heykelin üzerine tırmanıp renkli rujları ile öpücük konduran genç kadınları önlemek amacıyla anıt, mezarlık yönetimi tarafından şeffaf bir kutunun içine alınmış.
Kutunun  hayranlık mesajları ile dolu. Öyle ki; anıtı görmekte zorluk çekiyorsunuz.
***
Birçok mezarı ziyaret ettikten sonra en sona Ahmet Kaya'yı bırakmak belki de tüm gün ruhunuzu kaplayacak hüzünle gri ve gotik Paris'i gözleriniz dolu gezmenize sebep olacak.
Ahmet Kaya'nın mezarı tüm mezarlığın en mütevazı yapısına sahip.
Beyaz mermerden yapılmış, albenisi ve gösterişi olmayan bir mezar.
Mezarın üzerine Ahmet Kaya'nın kabartma bir portresi var.
Üzeri taze çiçeklerle dolu.
Belli ki çok sık ve yeni ziyaretçileri oluyor.
Çiçeklere bakarken mezarın ayakucunda bir yazı olduğu dikkatimi çekiyor. Çiçekleri kaldırıyorum 'elveda sevgili ülkem' yazdığını görüyorum.
Canım yanıyor.
'Ne çok insana, ne çok evladına acıyı tattırmış bir ülkedir ve her şeye rağmen aşkla sevilir' diyorum..
Mezar başında benden başka üç kadın daha var.
Üçü de gözyaşlarını durdurmaya çalışıyor.
Birinin sesi yanık. Ahmet Kaya'dan söylüyor; ayrılığın hediyesi.
Havanın soğukluğu hissedilmez oluyor.
Mezar başındaki kadınlar görünmez oluyor.
Başımın içinde bir uğultu.
Kalbim sızlıyor.
***
Hızlı adımlarla dönüşe geçiyorum. Güneş açmış.
Dev mezarlar gölgelerden arınmış.
Hayatımda böyle güzel bir mezarlık görmedim.
Öldüğümde böyle bir mezarlığa gömülmek isterdim.
Yaşadığım hayata, ölüme, geride bıraktıklarıma şık bir selam olurdu.
Beni anmaya gelen eziyet çekmez keyif alırdı.
Sahi Ahmet Kaya'nın mezarının biraz ilerisinde boş mezar yeri vardı, orası benim olsa fena mı olurdu!