Almanya’da yeni kabinede yer alacak isimler ortaya çıktıkça burjuva basınında destekleyici yorumlar artıyor. Aynı şekilde sosyal medyada da gelişmelere sevinenlerin mesajları yer alıyor. “Bir Alman-Türk’ü bakan olacakmış, aman ne güzel!” veya “Alman dış politikası bir kadına emanet edilecek, aman ne güzel!” türünden güzellemelere rastlamak mümkün. Özellikle göçmen kökenlilerin Yeşillerin parti sağının en çığırtkan temsilcisi olan Cem Özdemir’in Federal Tarım Bakanı olmasına sevinmeleri dikkat çekiyor. Irkçılığın kökleştiği bir dönemde bu anlaşılır bir reaksiyon, “ama” olmasa.

Scholz hükümetinin hangi isimlerden oluştuğu sosyal medya dedikodularının konusu olması doğal bir gelişme, ancak isimler aynı zamanda belirli siyaset çizgisinin de emaresi. Gerçi tarım politikalarından çok, Transatlantik iş birliğinin derinleştirilmesi ve Alman ordusunun yurtdışı operasyonlarına katılması konusunda muhafazakârlardan daha tarafgir açıklamalarla göze çarpan Cem Özdemir’in bakan olmasının nasıl bir “ilerleme” olacağını söyleyemeyiz, ama vitrinde görünür olmasının Alman emperyalizminin toplumsal rıza üretimi için faydalı (!) bir faktör olacağından hareket edebiliriz.

Yeşiller eş başkanı Annalena Baerbock’un Rusya düşmanı ve Çin karşıtı bir çizginin temsilcisi olduğu biliniyor. O nedenle, Joschka Fischer döneminde de “Yeşil dış politika yoktur, Alman dış politikası vardır” diyen Yeşillerin yayılmacı ve saldırgan bir politikaya ne denli büyük katkı sunacaklarını da şimdiden söylemek olanaklı. Yani Baerbock’un kadın olmasının Alman emperyalizminin dış politikası açısından herhangi bir değişim etkisi olmayacak. Çünkü belirleyici olan bakanların cinsiyeti veya kökeni değil, imzalanan Koalisyon Sözleşmesidir.

Koalisyon Sözleşmesi öz itibariyle bir saldırganlık, militarizm ve yayılmacılık belgesidir. Nükleer silahların Avrupa’ya daha çok konuşlandırılmasını öngören ve Rusya ile Çin’in kuşatılmasını hedefleyen bir emperyalist belgedir. Sözleşme, Almanya’daki sömürü koşullarını, özel sermaye birikim süreçlerini, neoliberal uygulamaları güya “sosyal” çerçeve içinde ve “yeşillendirerek” sürdürülebilir kılmayı amaçlayan bir belgedir. İklim korunması için verilen vaatleri tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda biçimlendiren, enerji ve ulaşım “dönüşümünün” tüm yükünü emekçilerin sırtına koymayı amaçlayan, demokrasi ve insan hakları söylemini Alman tekelci burjuvazisinin hegemonyası için araçsallaştıran ve “özgürlük, eşitlenme, çeşitlilik” gibi renkli, ama içi boş laf salatasıyla toplumsal direnci nötralize ederek gerici dönüşümü hızlandırmayı hedefleyen bir belgedir.

Sağlık sistemindeki özelleştirmeleri genişletmek, yoksullukla mücadele yerine yoksullarla mücadeleyi devam ettirmek, silahlanma bütçelerini artırmak, savaş örgütü NATO’yu güçlendirmek, Avrupa’yı militarizmin kalesi hâline getirmek, sınırlara daha fazla görünür ve görünmez duvarlar örmek, dünya çapında otoriter rejimlere her türlü desteği sağlamak ve Alman sermayesinin çıkarlarını kollamak için kaleme alınmış bir Koalisyon Sözleşmesi varken, Cem Özdemir bakan olacakmış! “Aman ne güzel!”.