Almanya'da uzun seneler gündemden düşmeyen aşırı sağın ırkçı ve insanlık düşmanı şiddet eylemlerinin sistemli şekilde gelişmesi, 1990'lı yıllarda başlamıştı.

İki Almanya'nın birleşmesiyle birlikte 1991 ve 1993 yıllarında, özellikle sığınmacılara karşı ırkçı, milliyetçi ve şoven saldırılar hemen her gün, başta Hoyerswerda ve Rostock-Lichtenhagen olmak üzere birçok yerde aralıksız devam etti.

1992'de Mölln'de oturdukları evin ateşe verilerek yakılması sonucu ARSLAN ve YILMAZ ailesi fertlerinden iki kız çocuğu ve büyükanneleri aşırı sağcı faşistler tarafından öldürüldüler.

Mölln faciasının acısı daha henüz geçmeden 28 Mayıs 1993 günü, Solingen'de yine ırkçı 4 Neonazi tarafından bir bina ateşe verildi, GENÇ ailesinden 5 kişi uykuda iken diri diri yakıldı. 17 kişi yangından yaralı kurtuldu.

Cenaze törenine aralarında Türk hükümetinden çok sayıda üyenin yanı sıra Federal Almanya Cumhuriyeti'ni temsilen dönemin Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel de katılmıştı. Şansölye Helmut Kohl'ün cenaze törenine katılmadığı ve hükümet sözcüsü Dieter Vogel'in federal hükümetin "taziye turizmi" yapmak istemediğini söylediği Mölln'deki faciada olduğu gibi, başbakan Helmut Kohl Solingen'deki cenaze törenine de katılmayarak Almanya adına kötü bir örnek teşkil etti.

Helmut Kohl'ün cenaze törenine katılmayışı Alman kamuoyu ve göçmen örgütleri tarafından ciddi şekilde eleştirildi.

4 Haziran 1993'te, Solingen'de yaşları 16 ile 23 arasında değişen üç Neonazi genç tutuklandı. Cinayeti işledikleri açıklanan kundakçılar için tutuklama emri verildi. 

Göçmen örgütlerince yapılan açıklamalarda, Gençlik Mahkemesi tarafından katillere verilen cezanın çok az olduğu belirtilerek, on sene sonra ellerini kollarını sallayarak serbest kalacak olmaları kınanmıştı.

Tutuklanan iki kundakçı faşist on sene bile yatmadan yaşları küçük ve genç olduklarından dolayı serbest bırakıldı ve ellerini kollarını sallayarak gezmeye başladılar.

Acı faciada 5 aile ferdini yitiren GENÇ ailesi, faşistlerin serbest bırakılması ile ikinci kez yıkıldıklarını açıklayarak tepkilerini gösterdiler.

Solingen'den sonra ise, 2000-2007 yılları arasında 8'i Türkiye kökenli 10 kişinin hunharca öldürülmesi uzun seneler Alman polisince 'döner cinayetleri' şeklinde görmezden gelindi. Yıllar sonra bir tesadüf sonucu, cinayetlerin NSU üyesi faşist çeteler tarafından işlendiği ortaya çıktı. 

Tüm bunlar yaşanırken Hessen eyaletinde Yeşiller'in de onayı ile NSU dava dosyasına önce 90 yıl, kamuoyundan gelen sert tepkilerden sonra ise, 30 yıl gizlilik yasağı getirildi.

Demokratik kamuoyunun sorduğu tek soru ise; kamuoyundan saklanan nedir? Resmi daire veya istihbarat örgütlerinin Neonazi katillerle iş birlikleri mi? NSU dosyaları üzerindeki gizlilik kararı neden kaldırılmıyor?

Öte yandan daha bir yıl önce Hanau'daki 9 göçmen kökenlinin ırkçı bir Alman tarafından silahla rastgele ateş edilerek öldürülmesi Almanya tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır.

Göçmenlere yönelik bu milliyetçi ve ırkçı saldırılar insanlık tarihi boyunca hiç unutulmayacaktır.