Başbakan Merkel, Türkiye'yi "Avrupa ailesi" içinde görmüyor, ama Erdoğan kolunu Avrupa'ya uzattı bile...

Bilmem Alman meslektaşlarım, sabah evden çıkmadan, eşlerine ve çocuklarına, "Siz bekleyin, ben arabayı çalıştırdıktan sonra gelin" diyor mudur? Biz diyoruz, çünkü Türkiye’nin en tanınmış gazetecisi, patlayan arabasında can vermeden önce ailesini böyle kurtarmıştı.

Acaba Almanya’da gazeteciler arabaya binmeden altını kontrol ediyor, çevreyi kontrol ediyor mudur? Biz bunları yapıyoruz, çünkü birçok meslektaşımızı bunu yapmadıkları için kaybettik.

Türkiye’de sadece son iki yılda 10’a yakın gazeteci iktidar tarafından hedef gösterildikten sonra evinin kapısında, işyerinin önünde ya da sokak ortasında sopalı çetelerce dövüldü. Saldırganlar "yakalanamadı"; polis, saldırıya uğrayan meslektaşlarımıza eve giderken hep aynı güzergâhı kullanmamalarını tavsiye etti.

Bu tehditler, saldırılar, önlemler, Türkiye’de hükümetin sevmediği gazetecilerin yaşamının bir parçası ne yazık ki… Bazılarımız, bu saldırıların ölümcül olanlarından kurtulup Almanya’ya geldik. Ne bulduk dersiniz? Erdoğan yandaşlarının günlük ölüm tehditlerini, uzun infaz listelerini, evimize kadar sokulan bir saldırganlığı…

Gazeteci dostum Erk Acarer’e, 7 Temmuz’da Berlin’deki evinin bahçesinde otururken, "Yazmayacaksın ulan" diyerek saldıranlar yakalanamadı. Bir süredir sosyal medyada, "yurtdışında yaşayan Erdoğan muhalifleri" için bir infaz listesi dolaşıyor. 55 kişilik listenin bir numarasında adımı görmek beni şaşırtmıyor, ancak Türkiye’deki annemin, "Orada da mı" tepkisine ve endişesine yol açıyor elbette…

Alman polisi, listedekileri uyarırken, evlerini değiştirmelerini veya dönüşte hep aynı güzergâhı kullanmamalarını tavsiye ediyor.

Alman Gazeteciler Sendikası (DJV), Almanya’da yaşayan Türkiyeli gazetecilere yönelik artan tehdit, taciz ve saldırılar karşısında Alman hükümetini harekete geçmeye çağırdı. Sendika Başkanı Frank Überall, Dışişleri Bakanı Heiko Maas’a seslenerek, "Artık Türk Büyükelçi’ye sınırın aşıldığını söylemelisiniz" dedi.

Ne yazık ki Berlin’in tavrı, basın özgürlüğüne sahip çıkmaktan ziyade, Ankara’yı rahatsız etmemek yönünde… Nitekim son basın toplantısında Başbakan Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğini öngörmediğini vurgularken Ankara’nın "mültecilere evsahipliği yapmadaki olağanüstü başarısı"nı övdü; mülteci anlaşması konusunda daha yakın işbirliği umudunu dile getirdi. "Bu, mülteciler için en iyisi" dedi.

Türkiye’de sayısı 4 milyona yaklaşan Suriyeli mültecinin yaşadığı korkunç travmayı, bu akının Türkiye’nin sosyal dokusunda yarattığı ağır tahribatı, gündelik hayatta yol açtığı ırkçılığı anlatmaya bu yazının boyutu yetmez. Bunun "mülteciler için en iyisi" olup olmadığını da onlara sormak gerek. Ancak "Türkiye, Avrupa’nın bir parçası olmayı hak etmiyor" imasının peşine, "…ama mültecileri orada tutma karşılığı bizden aldığı parayı hak ediyor" imasını eklemek, Türkiye’yi, "Avrupa’nın parayla tutulmuş gardiyanı" konumuna indirgiyor.

Sadece bununla kalsa iyi: "Gardiyan"ın giderek büyüttüğü hapishanesindekilere nasıl muamele ettiğiyle de ilgilenmiyor artık Berlin… Onun "mesleki başarısı"nı övmenin, kurduğu baskı rejimini kabullenmek anlamına gelmesine de aldırmıyor. "Gardiyan" da, elindeki mülteci kozunun ve Batı’dan aldığı desteğin özgüveniyle, zulmünü sınır ötesine, ta Berlin’e taşıyor işte… "Muhaliflerimi, dünyanın hiçbir yerinde konuşturmam" mesajı veriyor. Eleştirmeye kalkanlara da, "Açarım kapıyı" diye zindanın anahtarını gösteriyor.

Berlin, Erdoğan’ı kızdırmamak uğruna her kaprisine tolerans göstermeyi seçmiş olabilir; ama acaba bu siyaseti belirleyenler, Erdoğan’ın Berlin’de muhaliflerini cezalandırmasına göz yumarlarsa, arkasının geleceğini görmüyor olabilir mi?

Almanya’ya sığınmış bir gazetecinin Berlin’deki evinde saldırıya uğraması, muhalifler için ölüm listelerinin oluşturulması karşısında Alman basınının gösterdiği dayanışmayı, Alman siyasetçiler de gösterebilir; en azından saldırıya uğrayan Erk Acarer’i evinde ziyaret edip bir dayanışma sergileyebilir, "Almanya’da bu saldırganlığa izin vermeyeceğiz" mesajı gönderebilirlerdi. Yapmadılar.

Şimdilerde Almanya’da yaşayan birçok muhalif, evden çıkarken ailesini bekletiyor, arabaya binerken altını yokluyor, yolda yürürken arkasını kolluyor. Merkel, "Türkiye, Avrupa ailesinin bir parçası olamayacak" diyor, ama biz, Erdoğan’ın Almanya’ya uzanan kolu sayesinde, kendimizi "evde" hissediyoruz.

Can Dündar Özgürüz websitesinin Genel Yayın Yönetmeni’dir. Türkiye’nin güncel durumu ile ilgili haftada bir Die ZEIT gazetesindeki köşesinde yazı yazıyor.