ARAP BAHARI DEDİK, ARAP KIŞINA DÖNÜŞTÜ


Ortadoğu'daki sürece değinen Çiçek, "Yanı başımızda da can yakıcı değişmeler oldu. 'Arap Baharı' dedik, Arap kışına dönüştü. Bahar falan kalmadı. En yakın bölgemizde olup bitenlere bakarsak, 2012 dünyasında bunları anlamak mümkün değil. Dünya kamuoyunun çok özel hesaplarla ilgisizliğini veya farklı ilgisini anlamak mümkün değildir. Onlar bu hesabı yapadursunlar, çoluk çocuk demeden uçaklarla meskun mahaller bombalanıyor. Sivil, hasta demeden birçok insan hayatını kaybediyor veya yerinden yurdundan oluyor. Doğru dürüst bir kınama bile çıkmıyor. Onun için dünyadaki en önemli değişimin yanı başında da Türkiye bulunuyor. Onun için Türkiye bu değişimi ne kadar iyi okuyabilirse, düzenlemeleri ne kadar erken yapıp, sağlıklı bir yapıyı kurabilirse bugün yaşadığımız sıkıntılar önümüzdeki günlerde bize fırsatlara da dönüşebilir. Ama kendi evimizin içini tanzim etmemiz gerekiyor" dedi.


TÜRKİYE, ANAYASA YAPIM SÜRECİNİ ÖTELEYEMEZ


Çiçek, 1982 Anayasası'nın günümüz felsefesi ve önceliklerine uymadığını belirterek, "Dolayısıyla bu anayasanın son kullanım tarihi esas itibariyle çoktan geçti. Ama kullanmaya da devam ediyoruz" dedi. Yeni bir anayasanın gerekliliğinden söz eden Çiçek, "Siyaset kurumunun birinci ve en önemli görevi temenni ettiklerini temin etmektir. Anayasa iklimi önemli. Dışarda kavgaların, konuşmaların, söylemlerin sertleştiği, gerginliğin arttığı bir ortamda anayasa uzlaşma komisyonunun bütün bunlardan soyutlanarak bu tartışmaları yapması gerçekten zorunlu. Bir barış, diyalog ortamına ihtiyaç açıktır. Bunu ne kadar erken temin edebilirsek anayasa yapım süreci bundan olumlu şekilde etkilenecektir. Türkiye bu anayasa yapım sürecini öteleyemez, geciktiremez. Geciken her değişikliğin Türkiye'ye başta ekonomik ve siyasi olmak üzere birçok maliyetleri olacaktır. 30 yıl bu anayasanın neden değişmesi gerektiğini tartıştık. Eğer bu dönem biz bu anayasayı yapamazsak bir 30 yıl daha, o zaman da 'Neden değişiklik yapamadık' tartışmasını içine itmiş oluruz. 30 yıl böyle bir tartışmayı Türkiye kaldıramaz. Bu milleti daha fazla yoramayız. Bu siyaset kurumu açısından çok büyük itibar kaybı olur. Siyaset kurumunun topluma milletimize borcudur. Bu dönem parlamentosunun yeni bir anayasa topluma taahhütlüdür. Taahhüdünü yerine getirmek mecburiyetindedir" diye konuştu.


TERÖR, YENİ ANAYASA YAPMAMIZA ENGEL DEĞİL


Terör konusunun, Türkiye'nin en önemli, öncelikli, yürek yakan bir sorunu olmaya devam ettiğini vurgulayan Çiçek, "Ne kadar doğru bağlantıdır, onu tartışabiliriz, ama Türkiye ne zaman demokratik çabaların içine girse, yeni adımlar atmaya kalkışsa terör karşımıza bütün çirkinliğiyle, bütün vahşetiyle orta yere çıkıyor. Yani birileri istiyor ki, Türkiye'de demokratikleşme olmasın. Çağdaş demokrasilerdeki hak ve özgürlük, devlet anlayışı, siyaset anlayışı olmasın. Türkiye bir pasif dairenin içine çekilmek isteniyor. Bizim bu tuzağa düşmememiz gerekir. Yani bundan sonra sorunlarımızı alt alta değil, önemli sorunlarımızı yan yana yazıp birlikte çözüm aramamız gerekiyor. Buna imkanımız var, fırsatımız var. Edindiğimiz tecrübeler bunları aşmaya yeter diye düşünüyorum. Dolayısıyla bugünün işini yarına bırakmak zaten kültürümüzde de hoş görülmeyen bir şey. Bu sorunları ne kadar çok ötelersek, geciktirirsek birini diğerine bağlar, aralarında doğru bağlantı kuramazsak, bunun bedelini toplum olarak ödemeye devam ediyoruz. Onun için Türkiye'nin öncelikli meselelerinden bir tanesi terör. Ama bu bizim yeni bir anayasa yapmamıza engel değil. Tam tersi bu işi bir taraftan terörle mücadeleyi sürdürürken öbür taraftan sağlam bir hukuk alt yapısı standartları yükseltilmiş bir demokrasi, hak ve özgürlükler ve devletin kurumları arasında bu güne kadar yaşadığımız hırgürü ortadan kaldıracak kendi aralarında çekişmeler sebebiyle millete hizmet imkanını engelleyen, anlayıştan, dengelerden, kurallardan ve yetkilerden türkiyeyi kurtarmamız gerekiyor" dedi.


TERÖR KONUSU, EKİM, KASIM AYINDAN İTİBAREN ASKIYA ALINACAK BİR KONU DEĞİL


Çiçek, terör olgusunun bütün boyutlarıyla, derinlikleriyle tam olarak algılanamadığını söyleyerek şunları dile getirdi: "Terör meselesi, bir devlet sorunudur. Bunu böyle kabul etmediğiniz takdirde, bu iç politikada polemik konusu olur. Geçmişte oldu. Yani bir iktidarla sınırlı değildir. Bugün iktidar değişse başka biri gelse de dağdakiler 'Eyvallah falanca gitti, ben silahımı bırakıyorum, patlayıcıları toprağa gömüyorum' diyecek noktada değildir. Devletin sorunudur. Türkiye'de geçmişte her ay yapılan, şimdi iki ayda bir yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarına katıldım. Hiçbir MGK toplantısı yoktur ki, birinci gündem maddesi terör ve güvenlik sorunları olmasın. Bu konu, bir iktidar sorunu değil. İktidarların sorumluluğunu bir tarafa bıraktığımdan değil. Hiçbir iktidarın yapamadığı varsa, onlara mazeret bulma anlamında da söylemiyorum. Onları değerlendiririz. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin böyle bir sorunu var. Bu konuya devlet sorunu olarak yaklaşmakla, iktidar sorunu olarak yaklaşmak arasında çok ciddi fark var. Birincisi budur. İki, terör konusu partiler üstü bir meseledir. Bunu anlamayan ülkeler, terörün acısını uzun süre çekmişlerdir. Ne zaman ki, bu partiler üstü bir mesele olarak mütalaa edilmiştir, o zaman ortak tavır, ortak politikalar geliştirmek çok daha kolay olmuştur, terörde de belli bir başarıyı elde etmişlerdir. Bunlar da demokratik ülkelerdir. Demokrasinin olmadığı ülkelerin terörle mücadelede elde ettiği başarıyla demokratik ülkenin elde ettiği başarı arasında çok büyük fark var. Demokrasiyle idare edilen ülkeler, bu başarıyı daha erken, daha az maliyetle yakalamışlardır. Türkiye de tercihini demokrasiden yana yaptığına göre çözümü, demokrasi, hukuk devleti içinde olacaktır. Üçüncüsü, terör konusu, mevsimlik bir mücadeleyle çözülecek bir konu değildir. Yaz geldiğinde çaba sarf edilecek, Ekim, Kasım ayından itibaren askıya alınacak bir konu değil. Onun için devamlı bir mücadele gerektiriyor. Terör konusunda bir başka husus, bunun Baralgin, Novalgin cinsinden, ağrı kesici hap cinsinden çözümü de yoktur. Kim bunu söylüyorsa, terörü anlamamış demektir. Boş yere topluma ümit pompalıyor. Karamsarlık için söylemiyorum. Bu konuda ne kadar realist olabilirsek, ayağı basan tedbirleri de ancak o zaman alabiliriz."


TEZKERE 1 YIL DAHA UZATILABİLİR


Meclis'in 1 Ekim'de toplanacağını hatırlatan Çiçek, 17 Ekim'in de sınır ötesi operasyonlara yetki veren tezkerenin yeniden gündeme geleceği zaman dilimi olduğunu, 17 Ekim'den önce eğer hükümetin tezkerenin bir yıl daha uzatılmasını istemesi durumunda meclise getireceğini tahmin ettiğini aktardı. Çiçek, bölgedeki gelişmeler dikkate alındığında tezkerenin bir yıl daha uzatılabileceğini belirterek, konunun mecliste iki türlü konuşulabileceğini kaydetti. Çiçek, "Bir, genel söylem. Böylesine can yakıcı, 40-50 yıldır bölücü, ayrılıkçı terör açısından bakıyorsak, 30 yıldır konuştuğumuz konuyu bir bölü bir milyon ölçeğinde konuşuyoruz. Halbuki geldiğimiz nokta, bu sorunun tüm siyasi partiler, bu işe kafa yoranlar açısından bir bölü bin ölçeğine indirilmesi lazım. Bu ölçeğe bunu indirelim ki, ortak noktaları bulalım. Ortak noktalardan yola çıkarak, Türkiye tedbir geliştirebilir. Aksi takdirde birimizin tedbir olarak getirdiğini, öbürü iç siyasette başka bir maksatla kullanır. O zaman biz terörü konuşmak yerine, birbirimizi konuşuruz" dedi.

Çiçek, terörle dış politika arasında doğrudan bağlantı olduğunu, bu durum karşısında "kim, hangi ülke" sorusu sorulduğunu belirterek, "Bu bazen en yanı başımızdakilerdir, bazen aynı ittifak içinde olduklarımızdır. Ama bu işi biz çözeceğiz. Biz kendi ülkemizin ister terör, ister başka bir sorununu başkasından gelecek desteğe, yardıma, katkılara bağlayamayız. Onlar gele dursun. Şu ana kadar olanlardan en çok katkı verdiklerini söyleyenler bile vermesi gerekenlerin onda birini vermemişlerdir" diye konuştu.



 


(BB)