En sevdiğim, en demokrat, en tonton bulduğum liderlerden birisiydi Turgut Özal...<br /> <br /> O bile, Ecevit’ler, Demirel’ler, Erbakan’lar karşısında siyaset yapamasın yasaklı kalsınlar diye portakal rengi tişört giymiş üzerindeki “no no no” yazısıyla meydan meydan dolaşmıştı...<br /> <br /> Sevimli olmasına sevimliydi...<br /> <br /> Ancak o haliyle demokrat ve sivil bir politikacıdan çok bir diktatör gibiydi...<br /> <br /> ***<br /> <br /> <br /> Dün 12 Eylül darbesi nedeniyle Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın Nisan başında yargılanmasının başlanacağı açıklandı...<br /> <br /> Müebbetle yargılanacaklar...<br /> <br /> Evinden bir tanıdık kanalıyla aldığım bilgiler, 94 yaşındaki Kenan Evren’in iki büklüm halde olduğunu söylüyor...<br /> <br /> Sanırım Pervin Hanım diye bir yardımcısı varmış yanında...<br /> <br /> Herşeyine o bakıyormuş...<br /> <br /> O da sadece o yanında istiyor onun yardımıyla işlerini görebiliyormuş...<br /> <br /> 12 Eylül’ün yargılanacak olması Kenan Evren’e çok koymuş...<br /> <br /> Anayasa’yı ve kendi Devlet Başkanlığını yüzde 92 oy oranıyla onaylayan referandumu düşünüyormuş...<br /> <br /> “Nasıl oldu da yüzde 92’den bu hale geldik?..” diye...<br /> <br /> ***<br /> <br /> <br /> O Anayasa referandumu gününü çok iyi hatırlıyorum...<br /> <br /> Milliyet gazetesinin Ankara bürosunda genç bir muhabirdim...<br /> <br /> Kenan Evren’in “vatan haini” diye ima ettiği yüzde 8’lik o minik azınlığın kendi içinde yarı kahraman bir üyesi gibi hissediyordum kendimi...<br /> <br /> 30 yıl geçmiş üzerinden galiba hayır’lar “mavi” renkli oy pusulalarıydı...<br /> <br /> Zarfın içinde “mavi olduğu görünsün, atan attığına atacağına bin pişman olsun” diyorlardı...<br /> <br /> En azından öyle bir tevatür vardı...<br /> <br /> “Evet”ler “beyaz” oy pusulasıydı galiba...<br /> <br /> Kim bilir belki böylece “kimin ne attığını sandık başında saptayacaklardı...”<br /> <br /> Bunların konuşulduğunu hatırlıyorum...<br /> <br /> ***<br /> <br /> <br /> O renkli pusulayı saklayarak atmıştım oy pusulasını zarfın içine, kapattıktan sonra da anlaşılıyor mu diye zarfı çevirip bakmıştım...<br /> <br /> Hızlı hızlı sandığa gidip içine atıvermiştim... İçimden sandıktaki zarfların biran önce birbirine karışmasını dileyerek...<br /> <br /> Korkmuş muydum?..<br /> <br /> Korkmamak mümkün müydü ki?..<br /> <br /> Aslında şimdi düşünüyorum da 12 Eylül’ün olduğu saatlerde, ne yalan söyleyeyim “içimde bir ferahlama” duymuştum...<br /> <br /> Onbeş yaşımdan beri beş yıldır ölümle burun buruna yaşıyordum o günlerde...<br /> <br /> Sabah 6 sularında Ankara’nın ana caddesi Atatürk Bulvarı’ndan tanklar arasında tek başına yürüye yürüye ajansa giderken, “asker geldi artık ölmeyiz” diyordum...<br /> <br /> İnsan öyle bir şey...<br /> <br /> Canını kurtarınca rahatlıyor önce...<br /> <br /> ***<br /> <br /> <br /> 12 Eylül öncesi olaylarının ne kadarını “Evren ve arkadaşları” taammüden planladılar bilmiyorum...<br /> <br /> O ölümlerde onların sorumluluğu ne kadar ondan da tam emin değilim...<br /> <br /> 1 Mayıs 77, Kahramanmaraş 78’de, Çorum olaylarında, hep gizli bir elin olduğunu gördüm yaşadım...<br /> <br /> Taksim Intercontinental’in tepesinden makineliler kalabalığı tararken, olayın bir sağ sol olayının ötesinde olduğu belliydi...<br /> <br /> Fakat bütün o silahlı öldürme olaylarından sadece darbeciler mi sorumlu, bugün bile bu sorunun cevabını tam bilemiyorum...<br /> <br /> Hala o cinnetin aramızda dolaşan sivil sorumluları, sıradan katil müsebbibleri de varmış gibi geliyor bana...<br /> <br /> Öyle hissediyorum...<br /> <br /> Neyse...<br /> <br /> ***<br /> <br /> <br /> 12 Eylül sabahı “onların kurtardığını hissettiğim o ‘can borcu’ bana hala darbe günlerinde geçirdiğim onca tedirgin aylara karşın, darbecilere vururken beni biraz düşündürtür, elim çok gitmez...<br /> <br /> Eleştirirken hakkın geçmesinden ‘ah almaktan’ korkarım...<br /> <br /> O ah almaktan korkmak, ‘bir can verme duygusunun yarattığı acının’ şafak vakti ferahlamasındandır’...<br /> <br /> Tahsin Şahinkaya’nın yıllar sonra beni işimden etmesini bile, televizyondan attırmasını bile bana tevekkülle karşılatan o “gerçek mi sanal mı olduğunu bilmediğim can diyetidir...”<br /> <br /> ***<br /> <br /> <br /> O yıllardadır F-16 savaş uçaklarının alımında 2 milyar dolarlık rüşvet haberiyle ilgili bir Amerikalı’nın sözlerini yayımlamam ve Hava Kuvvetleri’nin başındaki Tahsin Şahinkaya’nın ayağa kalkması...<br /> <br /> O günlerdedir Kenan Evren’in Adapazarı’nda halka hitaben “12 Eylül’e çamur atmak isteyenler var... Boğulacaklar o çamurda” dediği tarihi konuşma...<br /> <br /> O aylardadır tedirgin tedirgin ne olacağımı beklediğim saatler günler...<br /> <br /> Sonra bir gün aynı haberi ilk özel televizyon maceram esnasında Star’da yapmaya kalkmam ve “görünmeyen bir elin beni apar topar beni Star televizyonundan uzaklaştırması...”<br /> <br /> Bizzat Tahsin Şahinkaya’nın ya da onun yakınındakilerin eliydi muhtemelen o gizli ve derin el...<br /> <br /> Şimdi Tahsin Şahinkaya 12 Eylül’ün Kenan Evren’den de önce, 1 numaralı sanığı pozisyonunda...<br /> <br /> Nedense onun Kenan Evren’den daha sorumlu bir sanık olması beni bir nebze rahatlatıyor...<br /> <br /> Onca lafına karşın o can borcunun geçmiş diyetinden olsa gerek, Kenan Evren’i, o kadar sert mahkum edemiyorum kalbimde...<br /> <br /> ***<br /> <br /> <br /> Öğrendim ki ailesi silahlarını evden toplattırmış...<br /> <br /> Ne olur ne olmaz “Canına kıyar” diye...<br /> <br /> Evren’in kaldığı evde silahlarının hiçbiri kalmamış, hepsi çocuklarının evine götürülmüş...<br /> <br /> Aklı tamamen yerinde, vücudu iyice yaşlanmış, iki büklüm haldeymiş...<br /> <br /> Durup durup “yüzde 92 evet oyu nasıl olup da bugün sesini çıkartamaz oldu” diyormuş...<br /> <br /> Hayatın ne garip bir ironisi bu...<br /> <br /> O günlerde “vatan haini kapsama alanına zaman zaman girip çıkan” yüzde 8’lik azınlık aidiyetinden bir genç gazeteci, bugün onu da anlayarak yazmaya çalışıyor darbe günlerini...<br /> <br /> Bir zamanlar meydanlarda “vatan hainliği yapanlar” içinde sıraladığı, sonra işinden olan o genç gazeteciye nasipmiş bugünleri de yazmak...<br /> <br /> Dün akşam En Son Haber sitesinde 12 Eylül günlerinde kanser olup, yurt dışına tedavi için çıkış izni verilmeyen ünlü sanatçı Ruhi Su’nun ölüm haberini okuyordum...<br /> <br /> Cenazesinde inanılmaz bir kalabalık toplanmıştı da 12 Eylül’cüler toplanan kalabalığı da gözaltına almışlardı...<br /> <br /> 160’tan fazla kişi içeri alınıp 15 gün içerde tutulmuştu...<br /> <br /> Ruhi Su’dan bir “Aldırma Gönül’ü” dinlemeye başladım dün gece...<br /> <br /> Sonra Drama Köprüsü’nü koydum onun görüntüsünden ve sesinden...<br /> <br /> Gözlerimden bir damlacık yaşın akıverdiğini hissettim...<br /> <br /> Ruhi Su ve o günlerde mağdur edilmiş yüzbinler için...(..)<br /> <br /> (REHA MUHTAR- VATAN GAZETESI) <br /> -- <br /> <br />