Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın alt kuruluşu olan Abant Platformu'nun, Bolu Abant Tabiat Parkı'nda bulunan Abant Palace Otel'de düzenlediği, 'Yeni Anayasa'nın Çerçevesi' konulu toplantının ikinci gününde sabah oturumu öncesi 'Anayasa taşlaması' adı altında taşlama şairleri Bekir Salim ile Rasim Köroğlu bağlama eşliğinde atıştı. İki şair, anayasanın ilk 4 maddesinin değişmemesi gerektiğini, kardeşlik vurgusunun yapılmasını, devletin tek dili olduğu yönünde atıştı. 'Devlet bütündür, tek dili vardır' atışması sonrasında bazı katılımcılar alkışlarken, bir kişinin ise "hayır" demesi dikkat çekti. Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk'un mazeret göstererek katılmadığı oturumun başkanlığını Prof.Dr. Deniz Ülke Arıboğan yaparken, "Üniter devlet-özerklik dengesinde yerel yönetimler" konusu tartışıldı.

Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünde görevli Prof. Dr. Bekir Parlak, Türkiye'nin yerel yönetimlerle ilgili bir çok sıkıntı yaşadığını belirterek, "Geldiğimiz noktada yerel yönetimlerle ilgili Türkiye'nin bir çok sorunları var. En önemlisi zihinsel sorunlardır. Mantalite sorunlarıdır. Merkezi yönetimin belediyelere nasıl baktığını biliyoruz. 'Arka bahçemiz' mantığıyla hareket ediliyor. Yerel yönetimlerde esas sorun katılım ve demokratikleşmedir. Vatandaşların ulusal ve yerel düzeyde ülkenin yönetimine doğrudan doğruya katılması gerekiyor. Devlet üniter yapıda teşkilatlanmalı, ancak idari ve siyasi yapıya zarar vermeyecek şekilde yapılanmalıdır. Yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliği anayasal teminat altına alınmalıdır" diye konuştu.

YEREL YÖNETİMDE İDARİ ÖZERKLİK

Bölgesel yerel yönetimlerin tartışmaya açılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Bekir Parlak, "İdari özerklik bağlamında devlet içinde yapılandırılabilir. Ülkenin, devlet-vatandaş bütünlüğünü sağlamadan idarenin bütünlüğünü sağlayamayız. Anayasada bazı gerilim hatları var. Güvenlik-özgürlük, devlet-birey, merkez-birey, sivil-asker, yasama-yürütme-yargı, pozitif hukuk-tabi hukuk, kamusal alan- özel alan, denetim-vesayet, ulus-etnisite, taahhütler ve iç hukuk. Hassas dengelerimiz bunlar. Bunlar üzerinde düşünmeliyiz. Fonksiyonel il sisteminin önerilmesi gerekiyor. Valiliklerin yetkileri azaltılmalı ve yerel yönetimlerin katılımının sağlanması gerekiyor" dedi.

"MESELEYİ ÇÖZMENİN ADIMI KÜRTLERİN VARLIĞINI KABUL ETMEKLE BAŞLAR"

Tarhan Erdem ise, anayasa konusunun korkulardan sıyrılarak çözülebileceğini belirterek, "Bir halk, korku peşinde gitmez. O halkın tarihi, geleceği, ailesi, çoluğu ve çocuğu var. Anayasa meselesi korkulardan sıyrılarak çözülebilir. Bu meseleyi çözmenin adımı Kürtlerin varlığını kabul etmekle başlar. Kürtlerin varlığı demek, nasıl Balıkesir'de, Amasya'da halkınız varsa Diyarbakır'da da öyle bir halkınız var demektir. Onun varlığını, kültürünü, dilini ve isteklerini var sayıp kabul edeceksiniz. Bundan sonra bazı şeyler yapılabilir" diye konuştu.

1982 anayasasını eleştiren Erdem, şöyle konuştu:

"1982 anayasasını kabul ederek ne yeni anayasa yapabiliriz, ne de Kürt meselesini çözebiliriz. Bugün başımıza gelenlerin hepsi 1982 anayasasından kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet tarihinde yerelden yönetime geçişte en ciddi adımı Ak Parti atmıştır. Gerek kamu yönetimi kanunu, reform kanunu, gerek il genel meclisi kanunu, gerek belediyeler kanunu. O da 2004 yılından sonra yavaş yavaş merkezileşmeye başladı. Son 36 kanun hükmünde kararname, bunu tamamen yerleştirip tescil etti. Ve kabul edilemeyecek bir merkezi idare kuruldu. Muhalefet partisi bu kanunlar çıktıktan sonra başka neden, başka bir meseleyi konuşur? Bununla Türkiye'nin merkeziyetçilikten kurtulması ve şunları da yapalım demesi mümkün değil."

Konuşmaların ardından oturumun müzakeresi yapıldı.



MY,KY(MÇ/AAA)