65 yıllık medya, 46 yıllık sürgün yaşamımın bu yeni yılında hem gazeteci olarak, hem de insan hakları savunucusu olarak zulmün padişahlığının ergeç yıkılacağı umudumu pekiştiren iki büyük olay: 4 Şubat’ta Brüksel’de toplanan Halkların Demokratik KongresiAvrupa örgütünün kuruluş toplantısı, üzerinden dört gün geçmeden 8 Şubat’ta Artıgerçek’in yayına başlaması…

Brüksel’de mevsim normallerine uygun olarak hava kapalı… Siyasal hava ise kapkara. Bir yandan Wallon bölgesinin en güçlü partisi Sosyalist Parti de dahil, geleneksel tüm partilerin kasıklarına kadar gömüldükleri yolsuzluk batağından kurtulmak için başvurdukları utanç verici ucuz manevralar… Öte yandan, başta Caterpillar olmak üzere onlarca büyük işletmenin kapıya kilit vurarak binlerce emekçiyi işsizliğe mahkum etmesi… İngiltere’nin Brexit’inden sonra Avrupa Birliği’nin çöküş sürecine girmesi, bunun tüm AB kurumlarını Brüksel’de barındıran Belçika’nın ayrıcalıklı konumunu tehlikeye atması… Hele hele yeni ABD Başkanı Trump’ın ırkçı, gerici söylem ve önlemlerinin yanı sıra Avrupa’ya karşı “içe kapanma” tehdidi savurması…
Büyük kabus: Mayıs ayında yapılması beklenen yeni NATO Karargahı’nın açılış töreni dolayısıyla büyük patron Trump’ın Brüksel’e gelişi sırasında kopacak kızılca kıyamet… 2014 Mart’ında “Nobel barış ödülü” sahibi Obama’nın 24 saatlik ziyareti sırasında dahi Brüksel’in günlük hayatının felç oluşunu yaşamış bir gazeteci olarak daha birkaç haftalık iktidarında tüm dünyayı ve de yönettiği ülke nüfusunun yarıdan fazlasını kendine düşman etmeyi başaran Trump’ı AB ve NATO başkentinde dünya çapında protestolardan korumak için tüm Belçika Ordusu’nun ve de polis kuvvetlerinin nasıl seferber edileceğini tahmin etmek hiç de zor değil…

Bu gerilimli ortamda hem  Türkiye hem de Belçika sorunlarına duyarlı bir sürgün olarak 4 Şubat sabahı Brüksel varoşlarındaki bir konferans salonunda Avrupa’nın dört bir yanından gelmiş Türkiyeli dostlarla birlikte islamcı faşizmin ülkemizde “anayasallaşması”na karşı  “Hayır” çiçekleri açtık.

Sürgün kıtası Avrupa’da 46 yıldır katıldığım kaçıncı direniş toplantısıydı! 1971 Darbesi’ni izleyen Demokratik Direniş toplantıları, 1980 Darbesi’nden sonraki Demokrasi İçin Birlik toplantıları, 90’lı yıllardan sonra diaspora ağırlıklı toplantılar, 2000’li yılların Avrupa Barış Meclisi ve de Avrupa Sürgünler Meclisi toplantıları…

70’li, 80’li yılların girişimlerinde başı çekenler Türkiye’de uğradığı baskılar nedeniyle sürgüne çıkmak zorunda kalmış ya da ekonomik göç dalgası içinde emekçi olarak Avrupa işçi sınıfının saflarına katılmış sol hareketin çilekeşleriydi…

80’li yıllarda yoğunlaşmaya başlayan Kürt, Ermeni, Asuri, Ezidi göçü 90’lı yıllardan itibaren hem Türkiye’deki baskı rejimine karşı mücadelenin ve hem de bulunduğumuz sürgün ülkelerinin demokratik güçleriyle dayanışma ve birlikteliğin kitlesel gücünü oluşturmaya, hatta önderliğini üstlenmeye başladı.

Türkiye’de devlet terörüne karşı silahlı direnişi başlatan Kürt ulusal hareketinin başarıları,  kapatıldıkça isim değiştirerek yasal mücadele nöbetini üstlenen yasal partilerin efsanevi mücadelesi, Avrupa’da ve diğer kıtalardaki direniş örgütlenmelerine büyük bir ivme kazandırdı.

Başlarda erkek egemen nitelikteki örgütlenmeler, direniş hareketleri, özellikle Kürt ulusal hareketinin yönlendirmesiyle kadın ağırlıklı olmaya başladı.

Ancak direnişin tüm diyasporaları kapsaması daha da uzun zaman aldı. 1915 Ermeni ve Asuri soykırımlarını ardından Dersim soykırımının tüm bileşenlerce tanınması güçlü birliktelikler oluşturulmasının olmazsa olmazıydı.

Belçika’da Demokrat Ermeniler Derneği, Avrupa Ermeni Federasyonu, Brüksel Kürt Enstitüsü, Brüksel Asuri Enstitüsü ve İnfo-Türk’ün 1915 soykırımının 90. yıldönümünü 2005 yılında birlikte anmaları, iki yıl sonra Ermeni meslektaşımız Hrant Dink’in alçakça katledilmesine karşı Avrupa kurumları önünde protesto toplantı ve yürüyüşleri düzenlemeleri bizler için bir milattı.

Tüm diasporaları kapsayacak ikinci büyük girişim ise Türkiye’de başlatılan barış kampanyalarına paralel olarak Kürt, Türk, Ermeni, Asuri, Ezidi, Alevi örgütlerinin aktif katılımıyla  2013’te Avrupa Barış Meclisi’nin kurulmasıydı.

Türkiye’de Tayyip iktidarının barış sürecini sabote ederek başkanlık diktası kurmak üzere misli görülmemiş bir baskı ve zulüm kampanyası başlatması, Meclis’in 3, grubunu oluşturan HDP’yi yoketmek üzere kitlesel tutuklamalara gitmesi, Kürt yerleşimlerinde taş üstüne taş bırakmaması karşısında Türkiye’nin ezilen halkları için artık Halkların Demokratik Kongresi içinde ya da çevresinde birleşerek direnmekten başka yol kalmadı.

İşte HDK Avrupa örgütünün 4 Şubat 2017’de Brüksel’de kuruluş kongresi yaparak kapsamlı bir mücadele programını onaylaması, özellikle de yaklaşan referandum sürecinde ödünsüz bir “Hayır” kampanyası yürütme kararı vermesi tarihsel bir önem taşıyor.

Demokratik bir şekilde seçilen 125 üyeli meclisi, 37 üyeli yürütme kurulu ve iki eş sözcüsüyle HDK-A sürgün topraklarında islamcı faşizmin “Evet” kampanyasına karşı devasa bir mücadele yürütecek. Bu mücadelede HDK-A’ya yardımcı olmak, katkıda bulunmak, kendine “demokratım”, “devrimciyim” diyen Alevi’si, Asuri’si, Ermeni’si, Kürd’ü, Ezidi’si ve Türk’üyle her Türkiyeli’nin görevi…

Tam da mücadelenin kızıştığı bu noktada demokrasi ve özgürlük savunucusu gazetecilerin, Türkiye medyasını esir almış faşizan bir iktidarın ve onun yalakalarının yarattığı karanlığı yırtmak için sürgünde Artıgerçek’i yaratmış olmaları bir başka tarihsel dönüm noktası.

Evet, 46 yıllık sürgünümde Ankara rejimlerine karşı mücadele vermek ve dünya kamuoyunu aydınlatmak için birçok muhalif haber bülteni, dergi, gazete, radyo, internet sitesi girişiminin içinde yeraldım.

Hepsinin mücadeleler tarihinde onurlu yerleri var.

Ancak bu kadar büyük sayıda gerçek gazetecinin sürgünde bir araya gelerek Artıgerçek’e hayat vermeleri medya tarihimizin bir ilki…

Hakkını yemeyelim… Bu aynı zamanda Türkiye’de özgür yazma ve konuşma olanağını günden güne daha da yok eden, binlerce gazeteciyi, yazarı, akademisyeni, sanatçıyı işsiz bırakarak sürgüne mecbur kılan islamcı faşist despot RTE’nin eseri…

Özgürlük ve demokrasi savunucusu gazeteci, koşullar ne olursa olsun, susmuyor, susturulamıyor.

Artıgerçek’in başarısı malumun ilamı olacak: El mi yaman,  bey mi yaman?

Sevgili Enver Gökçe’nin dediği gibi:

Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller…

http://www.artigercek.com/surgun-tarihimizde-hayirli-iki-yeni-olay/