Öncelikle bir özür ile başlamamız gerekiyor. Geçen haftaki yazımıza Paskalya Bayramının ilk günündeyiz diye başlamıştık. Yanlış tarih dikkatli okurların gözünden kaçmadı tabii ki. Elbette bu bir gerekçe değil, ama geçen haftaki yazıyı sahiden bugün için kurgulamıştık. Acelemize geldi, yanlış tarihte yayınlandı. Bu nedenle okurdan özür dileriz. Uyarıda bulunan okurlara da teşekkür ederiz.

Aslında geçen hafta 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerine değinmek ve sosyalistlere, bilhassa TİP’li yoldaşlarımıza bazı anımsatmalarda bulunmak istiyorduk. Bugüne nasip oldu ve TİP Genel Başkanı Erkan Baş yoldaşın “İleri Haber” sayfasındaki 3 Nisan tarihli yazısına da değinebilme fırsatını bulduk.

14 Mayıs seçimlerinin normal bir yanı yok. Koşullarını, karşı karşıya bulunulan sorunları ve ortaya çıkan kimi fırsatı Türkiye’de yaşayan ve mücadele edenler biz Avrupa’dakilerden çok daha iyi biliyorlar. O açıdan sosyalistlere burjuva iktidarına ve burjuva muhalefetine karşı yaklaşımlar, burjuva parlamentosundaki çalışmalar veya beklenen restorasyon konusunda akıl verme gibi bir düşüncemiz olmadığını belirtmeliyiz. Aynı şekilde burjuva medyasında gerçekleştirilen tartışma programlarında kimi zaman (Erkan Baş’ın deyimiyle) “kastını aşan ifadeleri” doğal bulduğumuzu ve ortaklaşma için önem taşımadığını düşündüğümüzü vurgulamalıyız. Ancak bazı söylemler, özellikle uzun süredir tekrarlananlar bilince yerleşik bir yaklaşımın tercümanı olduğundan, eleştiri-özeleştiri mekanizması temelinde ele alınmalıdır.

Örneğin “Biz sosyalistler ve Kürtler” diye başlayan her cümle, ki bunu Kürt olmayan bir komünist olarak vurgulama gereği görüyoruz, incitici olduğu kadar, yanlış bir tespittir. Gültan Kışanak’ın son yazısında belirttiği gibi, TİP meclisteki yegâne sosyalist parti değildir. Tüm eksikliklerine ve yarattığı toplumsal beklentinin gereğini henüz tam yerine getirememesine rağmen, Emek ve Özgürlük İttifakı Kürdistanlı ve Türkiyeli komünist, sosyalist, devrimci ve yurtseverlerin ezici çoğunluğunun ortaklaştığı bir çatıdır.

Erkan Baş’ın “Birlikte direndik, birlikte kazanacağız” başlıklı yazısının ise, şüphesiz iyi niyetle kaleme alındığını, ama hayal kırıklığı yarattığını vurgulamalıyız. Bir kere iyi niyet sosyalist partilerin stratejilerini belirlemek için yeterli bir gerekçe değildir. “Cehenneme giden yolların iyi niyet taşları ile döşeli olduğu” komünist ve sosyalistlerin unutmaması gereken bir gerçektir. Kaldı ki komünist ve sosyalistlerin ezilen ve sömürülen sınıflara karşı olan sorumlulukları salt milletvekili sayısına indirgenemeyecek derecede büyüktür.

Kanımızca Türkiyeli sosyalistlerin komünist ve sosyalist geleneklerin tarihinden alabilecekleri çok sayıda önemli dersler vardır. Örneğin Alman solunun vardığı nokta: egemen siyasete eklemlenme çabaları reformist solu ‘NATO soluna” dönüştürmüş, en son Sol Partili bir Eyalet Başbakanının “Putin, Hitler’in başladığı işi bitiriyor” lafıyla teslimiyetini ilân ettirmiştir. Parlamenter kretenizm sosyalistler için her zaman büyük bir risktir. Bir örnek daha: TİP 4 Nisan’da “NATO’ya hayır” açıklamasını yapar, “Medya Savunma Alanlarında NATO ile savaştığını” söyleyen bir gelenek varken, TİP’li ve HDP’li vekiller “Finlandiya’nın güvenlik politikalarını meşru görme” gerekçesiyle mecliste Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylayan oturumda sessiz kalarak, egemen siyasete eklemlenmişlerdir. İşte bu tavır salt parlamentarizme ağırlık vermenin bir sonucudur.

Uzun lafın kısası; TİP’li yoldaşlarımız elbette kendi stratejilerini kendileri belirleme hakkına sahipler. Ancak “Kendi logomuzla” kararlarını açıklayabilmek için getirdikleri tüm gerekçelere rağmen, kendilerini bir türlü anlatamadıklarını da düşünmelidirler. Kanımızca sosyalist bir partinin parlamentoda milletvekili hesabına, tekil çıkarlara yoğunlaşmak ve ortaklaşmaya zarar veren gereksiz tartışmaları tetiklemek yerine sosyalist politikanın ABC’sine, yani sokağın ve sınıfın gücünü kazanmaya, ezilen ve sömürülenlerin örgütlülüğünü genişletmeye ve Demokratik Cumhuriyet programını gerçekleştirecek mücadeleyi örmeye yoğunlaşması daha doğru bir karar olacaktır.