Toplumsal muhalefetin güçlü olmadığı bizim gibi ‘melez’ demokrasilerde ekonomi, din, etnik yapı gibi sosyolojik ve demografik etmenler seçmen tercihlerinde ön plana çıkmaktadır. Dahası, uluslararası tekellere bağımlı ülkelerde dış dinamiklerin belirleyiciliği, sürecin ana arterlerinden biridir. Yatırımlarıyla Türkiye'den büyük gelirler elde eden uluslararası sermaye çevrelerinin yayınlarını takip etmek yararlı sonuçlara ulaşmamızı sağlıyor.

2014 Yerel seçimlerinden
 1 ay önce, sermaye çevrelerinin yatırımlarının güvenliğiyle doğrudan ilgili ekonomi dergilerini takip etmiştim. Türkiye’ye “sıcak para” giriş-çıkışını koordine eden sermaye gruplarının beklentileri, AKP’nin yüzde 40-45 arası oy almasının yatırımlarını sıkıntıya girdirmeyeceği yönündeydi. Bu verilerle birlikte ülke içindeki dinamikleri de gözden geçirdikten sonra seçimden 2 gün önce bir öngörüde bulunmuştum. AKP’nin gerçek oyunun yüzde 34-35 olduğunu (toplam seçmene oranı yüzde 30) ama bu oyun seçim hileleriyle yüzde 40 bandının üstüne çıkartılacağını belirtmiştim. Nihayetinde; yüzde 89 katılımın olduğu o seçimlerde AKP %43 küsur oy almıştı. Bu yüzdenin toplam seçmene oranı ise %38 idi. Ha keza, yüzde 74 katılımın olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Erdoğan’ın aldığı yüzde 51 küsur oyun toplam seçmene oranı %38 idi. Bu oranlar, sağır sultanın bile duyduğu malum ayarlar sonrası ulaşılan yüzdelerdi.

Dış dinamiklerin belirleyiciliğini görebiliyoruz, istedikleri partiye her ‘seçim öncesi, seçim sırası, sonuç kayıtları’ olmak üzere üç aşamada yüzde 10 civarında oy aktarmaktalar. Yani çalınan oyların baş faili iktidara gelen parti değil, getirendir. Ayrıca, ‘hırsızlık olmadı’ deyip inanılmaz bir saflıkla meseleye yaklaşacak olsak bile; son iki seçimde AKP’nin aldığı oyun toplam seçmene oranının yüzde 38 olması, “Her iki kişiden biri AKP’ye oy veriyor veya yüzde 50’yi evde zor tutuyoruz” diyenlerin ne derece temelsiz olduğunu da gösteriyor.

7 Haziran farklı olacak, olmalı..

Bu seçimlere yüzde 85 katılım oranı olması durumunda öngörüm; hırsızlık engellenemez ise AKP’nin oyu %40 bandının (toplam seçmene oranı yüzde 33) civarında olacaktır. Aylardır anket şirketleri, yandaş basın ve kurmayları üzerinden yüzde 42 civarında gösterilmelerinin nedeni, planladıkları sonuca şimdiden kamuoyunu alıştırmak içindir. Saltanatlarını kolay kolay bırakmayacaklarını, kendilerini bir dizi hesaplaşmanın beklediğini herkes gibi onlar da biliyor ve süreci en az zayiatla atlatma telaşında oldukları görülüyor. Telaşlanmakta da haklılar.

Artık ‘tek güç’ değiller..
 Sahte anketlerle seçmen kitlenin maniple edilmesinden sonuçları işlerken yapılan usulsüzlüklere kadar bir dizi hırsızlık teknikleri kullanılabilmektedir. Ama çöplüklerde bulunan oy pusulalarının öne çıkarılıyor olması, tutanak ve bilgisayar kaydında yapılan esas hırsızlığı gizlemek içindir. Bizleri cambaza baktırıp, dışarıdan müdahaleye açık olduğu, denetlenemezliği uzmanlarca ispatlanmış SEÇSİS üzerinden ‘işlerini’ yürütüyorlar.

Buna karşılık artık muhalefet partileri ve pek çok sivil grup hırsızlığı engellemek için ciddi tedbirler almakta. Tüm partili-partisiz gruplar, hırsızlıkta nam salmış bir gözü dönmüş güce karşı büyük bir özveriyle çalışmaktalar. Bu saygın emeğin karşılığını da artık almalı.

Haziran seçimlerini 3 seçmen kesimi belirleyecek

1)
 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmayan kırgın sol seçmen, boykot eden veya “Nasıl olsa sonuç değişmeyecek” deyip oy vermeye gerek duymayan seçmen ve geçmişte oy kullanmayan ama her yerde karşısına çıkan Erdoğan için “Ne olursa olsun gitsin” diyen seçmen. Bu kesimlerin, son iki seçimin katılım oranları karşılaştırıldığında toplam seçmenin yüzde 15’inin üzerinde olduğu görülecektir.

2)
 Son 13 yıl boyunca sürekli veya bazen AKP’ye oy vermiş olan ama bu kez “Elim kırılsaydı da vermeseydim” diyen seçmen.

3)
 Hırsızlara karşı sandıklarda nöbet tutacak olanlar seçmenin yüzde 1’i civarındadır. Eşine az rastlanır bir sayıdadırlar ve halkın vicdanıdırlar.

Seçimlere özel yönelim genel fikirlerimizin ikamesi değildir..
 Geçmişte ve bugün, sömürü sisteminin değişmesinin sandıkla olmayacağını düşünenlerdenim. Elbette ne sokak fetişizmini savunabiliriz ne de sandığı kutsayabiliriz. Sokak mücadelesi ile 7 Haziran seçimlerini birbirinin karşısına koymak, birbirinin ikamesi gibi görmek yanıltıcıdır. Aksine, halkalar birbirini tamamlayarak ilerlemektedir. Burada ölçü, bu seçimlerde halkın hırsızlara karşı verdiği sınavdır. Hatta bu, seçimlerden de önemlidir. 7 Haziran günü emeğin ve halkların ortak iradesi, seçim sonrasına saygın bir bakiye devredecek. Hırsızların engellendiği, barajın yıkıldığı bir 8 Haziran’a uyanmak, ülkeye nefes aldıracaktır. Ve unutulmamalı ki, hayatı bütünüyle dönüştürecek olan, ‘Biz bitti demeden bitmez’ diyebilenlerdir..

 
(05.06.2015)