Kocasına „Beni sen öldür onların eline bırakma“ diyen Ümmühan Doğan'ı, parçalandıktan sonra kazana atılıp yakılan 14 yaşındaki Ali Tıraş'ı, karnında 8 aylık bebeğiyle katledilen Esma Suna'yı değil Maraşlılar, değil Aleviler, insan olan hiç kimse unutamaz, içi sızlar..

Ancak böyle acılar bir nebze paylaşılabilinir. Komşu komşusunun acısını, Sünni Alevi'nin acısını, Türk Kürt'ün acısını paylaşarak azaltır. Fakat kimse konuşmaz, etmez. Çünkü devlet sırrı gibi. „Unutun gitsin, yarayı deşmeyelim“ misali..

Bundan 42 yıl önce Kahramanmaraş'ta 110'den fazla kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce kişininse yaralanmasına sebep olduğu 'Maraş katliamı' yaşandı. Toplumsal bir tranva ve derin bir yaranın acısı günümüzde hala dün yaşanmış gibi.

12 Eylül darbesine yol açan olaylardan biri olarak görülen Maraş katliamında Aleviler hedef alındı. 1978'de Maraş'ta yaşanan olaylarda resmi rakamlara göre 110'dan fazla kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, 210 ev, 70 işyeri tahrip edildi.

Resmi olmayan beyanlara göre ise hayatını kaybedenlerin sayısı 500’ün üzerindeydi. Katliamla ilgili 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet hapisle, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı.

Hapse mahkum edilenlerin cezaları ise 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu ile ertelendi. Hükümlülerin cezalarının ertelenmesinin ardından serbest bırakıldı.

NEDEN YÜZLEŞEMİYORUZ

Bu katliamda adalet olmadı, acılar dosya altı edildi. Üstelik yıldönümünde katliamda yaşamını yitirenleri anmak isteyenlere devlet müsaade etmiyor.

Günümüzde hiç kimse, kimsenin acısını paylaşmak istemiyor veya istemesine izin verilmiyor. Sonra hep içi boş kardeşlikten, birlikten, beraberlikten bahsediliyor. Aslında böyle acılar bir nebze paylaşılabilinir. Komşu komşusunun acısını, Sünni Alevi'nin acısını, Türk Kürt'ün acısını paylaşarak azaltır. Fakat kimse konuşmaz, etmez. Çünkü devlet sırrı gibi. „Unutun gitsin, yarayı deşmeyelim“ misali..

Geçtiğimiz hafta CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve heyeti Alparslan Türkeş'in eşi Seval Türkeş'i üstelik katliam gününde evinde ziyaret ettiler. Haliyle çok tepki aldılar. Ancak istenince bişeyler oluyormuş demek. Katliam gününde bu riski böyle bir ziyaretle yapılabiliniyorsa, neden 42 yıllık bu acıyla yüzleşilmiyor.

DEVLET SIRRI MI?

Solingen katliamı bir grup Alman ıkçının Türklerin oturduğu evi yakmaları sonucu olmuştur. Alman devletinin, Alman hükümetinin, Alman dini kurumlarının hiçbir haberi, hiçbir sorumluluğu olmadığı halde Alman devletini yönetenler bundan kendilerini sorumlu tutmuşlar başta katledilen aileden özür dileyip onlara tazminat ödemişlerdir. Kendi toplumlarını bu tür katliamlardan korumak için Solingen’deki o evi ibret-i alem için müze haline getirmişler, her yıl katliamın yıl dönümünde orda resmi devlet erkanının katıldığı anma törenleri düzenlemektedirler. Ayrıca mağdur olan ailenin tüm fertlerine tazminat ödeyip o ailenin yaşadığı Türkiye’deki köylerine dahi yardımlarda bulunmuşlardır. Vatandaşından sorumlu devlet anlayışı böyledir.

Peki Maraş'ta yaşananları nasıl tarif etmeliyiz. Bu bir devlet sırrı mı! Bu acının dokunulmazlığı mı var! Yani kendini bilmez birileri yaptı, insanlar öldürüldü. Devlet seyirci kaldı. Unutalım gitsin.. Üstelik 'katliamda demeyelim'

Neden bugüne kadar ülkemizde bir bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, muhalefet lideri Maraş'a gidip „1978 yılında yaşananlara tepki göstermez. Neden bu kadar acı yaşandı, yalandan da olsa acınızı paşlaşıyoruz“ demezler..

Acılar, mağduriyetler yarıştırılmasın. Ancak elimizi vicdanımıza koyalım. Toplumsal barış ve birlikte yaşamı istiyorsak bu acılarla yüzleşmeliyiz.. Çok mu zor bir devlet adamının „insanlık suçunda zaman aşımı olmaz“ diyerek maraş katlimından dolayı özür dilemesi..

Örneğin çok mu zor CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Lideri Meral Akşener birlikte Maraş'a gidip, „ Bir daha böyle insanlık dışı katliamlar olmasın ve bu katliamlar insanlık suçudur. Öldürelen insanlara rahmet diliyor, mağdur olanların acısını paylaşıyoruz“ diyebilseler..

Zor değil cesaret ister. İşte o zaman Türkiye'de toplumsal bir değişim hızlanır. Gerçek manada birlik ve beraberlikten ancak o zaman bahsedebiliriz..