Bir süre önce Davutoğlu’nun partisinde, eski bir halk düşmanı olan, genel başkan yardımcısına bir saldırı yapıldı. Konuyla ilgili olarak Davutoğlu tarafında yapılan açıklamaya, bir kısım basın tarafında, büyük bir önem atfedildi ve buna ilişkin tartışmalar yapılmaya başladı.

Esasında tartışılan konu yeni değildir. Yeni ve ilginç olan bir süreden beri birçok çevre tarafında yapılan bu değerlendirmenin, döneminde yaşanan katliamlardan sorumlu olan, eski AKP'li bir başbakan olarak Davutoğlu tarafında dillendirilmesiydi.   

Söz konusu değerlendirmenin özü şudur: deniyor ki, “Erdoğan, bir süreden beri, kimilerine göre Ergenekon'un, Davutoğlu’na göre ise 28. Şubatçıların, kimilerine göre ise MHP’nin ve Vatan Partisi’nin vesayeti altındadır, bu çevrelerin esiri durumundadır. Dolayısıyla mevcut durumda uygulanan politikalar, Erdoğan’ın tercihen uyguladığı politikalar değildir.”  

Eski AKP’li bir başbakan olarak Davutoğlu’nun bu söylemi ve bu söylemin geniş bir alanda tartışılması önemliydi. Tabii bu tezi daha önce ileri sürenlerin Davutoğlu’nun kendilerini teyit ettiğini düşünmeleri de haklarıydı. Lakin ne Davutoğlu'nun söylediklerinin önemli olması ne de birçok çevrenin bu söylenenlere kıymet biçmesi, bunların doğru olduğu anlamına gelmez. Bu söylemin kamuoyunu etkileme gücü, doğruluğunda değil, Erdoğan’a büyük umut bağlamış olan ve siyasal hayatı sanılandan daha çok etkileyen liberallerin bu söyleme dört elle sarılmış olmalarından kaynaklanmaktadır.

Şimdi söylenenlere daha yakından bakalım. Davutoğlu, belirtildiği gibi Erdoğan'ın esir olduğunu söylüyor. Peki bir esirin en önemli arzusu ve beklentisi nedir, elbette kurtulmak veya kurtarılmaktır. İşte Davutoğlu’nun esas söylemek istediği tam burada gizlidir. Çünkü insan düşmanına, “esirsin” diye onun içinde bulunduğu çıkmazı hatırlatmaya çalışmaz, tam tersine insan, düşmanının esaretini ister, bunun için çalışır. Bir başka biçimde ifade etmeye çalışalım, insan maraton koşusu yaparken rakibinin geri de kalmış olmasından dolayı hayıflanır mı?  Aksine böyle bir durumda insan “ne iyi ki geride kaldın, ben ipi göğüsleyeceğim” diye sevinir.

Davuoğlu bu tespiti yaparken ne demek ve ne yapmak istemektedir? Davutoğlu tam olarak, Erdoğan'a, insanın komşusuna, “komşu senin araban bozuk, sen arabanı bana verirsen ben seni işe götürebilirim” fırsatçılığı ile yaklaşmakta ve iktidar nimetlerinden yararlanma karşılığında Erdoğan'ı kurtarma niyet ve çabasını ortaya koymakta, O’na yol göstermektedir. 

İkna edici olabilmek için öyle bir hava yaratılıyor ki sanki Erdoğan gerçekten, Yusuf gibi kuyuda, Mandela gibi zindanda, Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan gibi on yıllardır tecritte imiş gibi gösterilmekte ve herkese, “esir Erdoğan’ı” kurtarmak için Ergenekon’a, 28. Şubatçılara karşı mücadele etmesi gerektiği empoze edilmektedir. Neredeyse esaret altında zulüm gören Erdoğan'a destanlar yazılacak.

Gerçeğin böyle olmadığını daha somut olarak görmeye çalışalım.

Bu devletin bütün aparatları Erdoğan'ın emrinde değil mi? Erdoğan değil mi, Türk ordusunun başkomutanı? O söz de çok kudretli olduğu sanılan sözde paşalara, “kes ulan” diyerek azarlayan Erdoğan değil midir? Polis teşkilatını her canı istediğinde hallaç pamuğu gibi dağıtan, sonrada kendi ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandıran Erdoğan’dan başkası mıdır? Erdoğan değil midir, yargının her birimini denetim altına alan ve bu yetmiyormuş gibi gücünün yettiği her muhalifi savcı olup teröristlikle itham eden, yargıç olup mahkûm eden? Erdoğan’dan başkası mıdır sözde savcıları/yargıçları sarayında şaklabana çeviren, baro başkanına düğme iliklettirip takla attıran, bağlı olduğu anlaşmaları çiğneyerek AİHM'in kararlarını yok sayan? Erdoğan değil de kuklası mıdır, üniversitelere “kayyum” atayarak akademik- bilimsel özgürlüğü gasp etmeye çalışan?  Erdoğan’ı vesayet altında tutanlar mı yandaş medya üretmek için iş adamlarına zorla havuz kurdurdular ve onlar mı medyayı kendi borazanlarına çevirdiler?  Erdoğan değil mi istifa eden MİT başkanına istifasını geri aldırarak rehin alan? Damadını bakan yapan, ama onun yerine kararları kendisi alan, bakan döven, başbakan azleden, Erdoğan değil midir? Bütün Kürtleri hedefe koyan ve Kürdistan’ı kapsayan bir savaşı açan, Afrin’i, Geraspi'yi, Serakani'yi işgal eden, Libya'ya saldıran, Kıbrıs’ta sorun çıkartan Erdoğan değilse kimdir?

Bu kadar sınırsız güç sahibi olan Erdoğan’ı kim esir almış Allah aşkına. Tam tersine Erdoğan esir değil, başkalarını esir alarak iktidarını sürdürmektedir.

Peki, Erdoğan’ın vesayet altında olduğuna dair söylem nerde çıkıyor ve neyi amaçlıyor, ya da nasıl bir işlevi var bu söylemin? Bu söylemi propaganda olarak söyleyen veya cümle içinde söyleyip geçenleri değerlendirmek amaca hizmet etmez. Ancak bu söylem üzerinde taktik oluşturanların ve bu söylemi muhalefetin bir argümanı olarak kullananların niyetini açığa çıkartmak önemlidir.  

 Sözde muhalefet partileri olarak bu söylemle yol almak isteyenlerin tamamı, Erdoğan’dan korkuyorlar ve Erdoğan’ı yıkmak gibi bir muhalefetleri de, talepleri de yok.  Bu söylemi kullanan sözde muhalefet odakları, korktukları için Erdoğan’ın gazabından uzak durmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle Erdoğan’ı masum gösterecek olan bu argümanı toplumun gündemine yerleştirmek istemektedirler.  O’nu suçlarında arındırarak ve bütün kötülükleri çeşitli adlarla adlandırdıkları güçlere yükleyerek Erdoğan’a iyilik yapmaya, böylece O’nunla iş tutmanın beraber yürünecek yolları döşemeye çalışmaktadırlar.

 O nedenle bu sözde muhalefet Erdoğan’ın liderliğine dünden razıdır. Bu sözde muhalefetin bütün istediği kendilerini güvencede hissedecekleri şekilde sistemin içinde konumlanmak, ranttan pay almaktır. Davutoğlu’nun, İyi Parti’nin, CHP’nin ve benzer durumda olan sözde muhalefetin tamamı, Erdoğan'a diyorlar ki, “biz senin dostlarınızız, seni uyarıyoruz, sana yardım etmek istiyoruz, seni içinde bulunduğun çıkmazda kurtarmak istiyoruz.” Davutoğlu’nun yaptığı bu gerçeği biraz daha net anlatmak oldu.

Davutoğlu’nun da diğer sözde muhalefet partilerinin de bu söylemlerinde demokratik muhalefet çıkartmaya çalışmak vakit israfı olacaktır. Bunun yerine demokratik muhalefetin ana dinamiklerini güçlendirmek, bunun için çaba sarf etmek daha doğru sonuçlara taşıyacaktır.