Süheyla Kaplan
Ancak gerçeklik bu açıklamaların oldukça gerisinde. Son yıllarda Almanya’da yaşanan hiçbir saldırı, sıkılaştırılmış sınır kontrolleriyle engellenemezdi. Barınma krizleri ve altyapı eksiklikleri ise göçten değil, kamu hizmetlerinin özel sektöre devrinden ve kar maksimizasyonu odaklı politikalarından kaynaklanıyor. Yine de sağ popülistlerin en sevdiği hikâyelerden biri, güvenliğin ancak dışa kapanmayla sağlanabileceği masalı.
Bu stratejinin pratikte uygulanabilirliği ise tartışmalı. Polis sendikaları bile Almanya’nın yaklaşık 4.000 kilometrelik sınırını kapatacak yeterli personelin olmadığını vurguluyor. Polonya hükümeti ise Schengen Bölgesi’ndeki serbest dolaşımı savunarak mevcut kontrollerin bile ticareti ve ulaşımı aksattığını belirtiyor. Ayrıca, çoğu mültecinin tek çıkış yolu olan yasa dışı geçişlerin engellenmesi, uluslararası hukuka da aykırı.
Ancak ne insan hakları ne de pratiklik, Dobrindt ve muhtemel başbakan Friedrich Merz’in gündeminde. Onlar, bir zamanlar sadece AfD’nin dile getirdiği politikaları artık doğrudan hayata geçirme peşindeler. Nitekim mevcut İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in, AfD’nin iç istihbarat tarafından resmen “aşırı sağcı” olarak sınıflandırıldığını açıklaması, Dobrindt’e bırakılan bir tuzak değil, muhtemelen yeni koalisyonun bilinçli bir hamlesi.
CSU’nun bu gelişmeyi memnuniyetle karşıladığı açık. AfD’li kamu çalışanlarının durumunun yeniden inceleneceği yönündeki açıklama da bunu gösteriyor. Zira, CSU’nun efsanevi lideri Franz Josef Strauß’un 1980’lerde koyduğu hedef hâlâ geçerli: “CDU/CSU’nun sağında demokratik meşruiyete sahip bir parti olmamalı.” O zamanlar “Republikaner” (Cumhuriyetçi) tehdidiyle başa çıkmak için sağın aşırılıklarına göz kırpan Strauß’un mirasçıları, bugün hem aşırı sağcı rakiplerini sınırlamaya hem de onların seçmenlerini kendilerine çekmeye çalışıyor.
Sosyal Demokratlar ise bu oyunda sadece izleyici değil. Birlik partileriyle yapılan koalisyon anlaşmasında göç karşıtı maddelerde AfD’nin etkisi hissediliyor. Görünen o ki, Almanya’da sağa kayış, artık sadece bir partiye değil, devlet politikalarına da dönüşmüş durumda.
Franz Josef Strauss kimdir?
Franz Josef Strauß (1915–1988), Almanya’nın önemli muhafazakâr siyasetçilerinden biridir. Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisinin uzun yıllar genel başkanlığını yapmıştır ve özellikle Bavyera eyaletinde büyük etki sahibi olmuştur.
Strauß, Batı Almanya siyasetinde sert tutumlarıyla tanınırdı. Özellikle Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne ve sosyalizme karşı güçlü bir duruş sergilemiş, iç siyasette ise daha otoriter ve muhafazakâr politikaları savunmuştur. Savunma Bakanlığı (1956–1962), Maliye Bakanlığı gibi görevlerde bulunmuş, ancak 1962’deki Spiegel skandalı nedeniyle savunma bakanlığından istifa etmek zorunda kalmıştır.
1980 yılında CDU/CSU’nun ortak adayı olarak Almanya Şansölyeliğine aday olmuş ancak seçimi kazanamamıştır. Strauß, aynı zamanda Bavyera’nın “modernleşmesinde” büyük rol oynamış, eyaletin ekonomik ve altyapı gelişimine öncülük etmiştir.
Strauß’un siyaset tarzı, hem güçlü destekçiler hem de sert eleştirmenler kazanmasına neden olmuştur. Almanya’da hâlâ tartışmalı bir figürdür