Halklara, emek ve demokrasi güçlerine düşman bir görevli, hiçbir mahkemede yargılanmadan, hiçbir hesap vermeden eceliyle ölmüş.

Vedat Aydın, Musa Anter, İzzet Kezer, Namık Tarancı, Yahya Orhan, Kemal Kılıç, Nazım Babaoğlu, Hüseyin Deniz, Ferhat Tepe, Orhan Karaağaç
.. Daha ismini yazamadığımız binlerce insanın ölüm listelerini son kez gözden geçirip, altına olur emrini veren general ölmüş.

MADIMAK KATLİAMINDA GÖZCÜLÜK YAPAN GENELKURMAY BAŞKANI

Doğan Güreş; cinayetleri devlet tarafından takdir edilmiş acımasız bir görevli.. Askerleri ile Madımak Oteli’ni kuşatarak 35 aydının yakılmasına gözcülük yapan genelkurmay başkanıydı o. Binlerce demokratı katlederek, korku imparatorluğu kurmaya çalışan bir iktidarın paşasıydı.

Güreş paşanın öldükten sonra dile gelen Çeçen kimliği.. Kafkas kökenli halklar devletçidir, yobazdır, faşisttir! “Çerkez” kızları, “Çerkez tavuğu”, dansları güzeldir. Kimi insan bizleri böyle bilir, bu kadarıyla bilir..

Ama bizim de bildiklerimiz var.. Kürt, Türk, Laz, Arap halklarında ne kadar onurlu, haklıdan yana duranlar var ise ve ne kadar onursuz, hain var ise, Kafkas kökenli halklarda da bir o kadar var. Ama nedense, Hüseyin Üzmez gibi bir çocuk tacizcisi ve bilindik bir tetikçi öldükten sonra “etnik kimliği” bir kez olsun anılmazken, sıra Çerkes/Kafkas kökenli(sadece biyolojik) birine gelince, durum değişiverir!

Bu ırkçı paradigmanın, bu çifte standartlı algının girdabına girecek veya savunma yapmaya ihtiyaç duyacak değilim. Her saçmalığa bir açıklama getirecek durumda değiliz. Ama bir yere kadar. Bu ölen paşa örneği üzerinden sıkça dillendirilen genel bir yanılgıyı artık düzeltmek gerekiyor.

Anlatayım..

Birincisi; Doğan Güreş ve onun gibiler, işlenen cinayetlerin altına imzasını koyarken Çeçen ya da Kafkasyalı kimliğiyle davranmadı. Zira katledilenler arasında birçok Çerkes/Çeçen etniğinden gelme insanlar vardı.

İkincisi; mücadele eden ve bedel ödeyen insanlarımız da, mücadele içerisinde Çerkes/Çeçen kimlikleriyle bulunmadılar, sınıfsal ve insani kimlikleri ile oralardaydılar. Bu nedenle, bugüne kadar bu insanlarımızın etnik kimliklerinin öne çıkarmadık. Tabii ki bu kimliklerinde Çerkeslikten gelen özellikleri ile var oldular, yaşadılar. O yüzden bundan hiç bahsetmemekte olmaz. Çerkes halkının sorunlarının bir kez olsun ele almayanların, sıra Güreş gibi örneklere gelince “etnik kimliğin” akıllarına gelmesi, artık sessizliğimizi bozmanın zamanı geldiğini gösteriyor.

Diğer halklardan mücadele insanları sınıfsal kimlikleriyle birlikte etnik kimlikleri ile anlatılırken, Çerkes olanların Çerkes kimlikleriyle anılmaması, Çerkes halkı tarafından tanınmamasına, onlara sahip çıkılmamasına istemeyerekte olsa hizmet etti.

Buna karşılık; DÇH'nin çalışmaları sonucu, mücadele içindeki insanlarımızın Çerkes kimliği daha geniş kitleler tarafından bilindi. Gençler örnek aldı, anlatılmaya başlandı. Diğer halklar ve demokratik kitle örgütleri tarafından takip edilerek mücadele içindeki katkısı kabul edildi, sahiplenildi.

Evet,, Tansu Çiller gibi bir ABD memuruna biat ederek sayısız kirli operasyona imza atan Doğan Güreşler çokça çıktı biz Kafkasya kökenli halklardan. Magazin dünyasının gülü Hadise gibiler, yancı gazetecilikte çığır açan Fuat Uğur gibiler de var. Kimisi onları vitrine taşımayı, popülizmi, kraldan çok kralcı “2. Adam” olmayı, güce yanaşmayı seviyor olabilir. Lakin, gerçek onlardan ibaret değil.

ONUR duyduklarımız utandıklarımızdan çok daha fazla..

Bilen bilir ama ben yine de, özellikle gizlenen veya görmezden gelinen halk gerçekliğimizi hatırlatayım..

Biz, “iyi komşunuz”, unutamadığınız “asker/okul arkadaşınız”dan öteyiz. Biz, ırkçıların “potansiyel risk” gördüğünden de, gericilerin kadın-erkek bir arada eşit yaşamımızı bir türlü hazmedemediğinden de öteyiz. Xabzemiz, halk meclislerimiz, tuzaksız kavgalarımız, boyun eğmeyenlerimiz var bizim.

İDAM SEHPASINDA VE İŞKENCELERDE KAYBETTİKLERİMİZ UNUTULMAYACAK!

İlk aklıma gelenler arasında; 12 Mart 1971 cuntasının darağacında kendi ipini çeken Yusuf Aslanlarımız var. 12 Eylül döneminde gözaltında kaybedilen Hayrettin Erenlerimiz ve yine 12 Eylül zindanlarında işkence ile katledilen İrfan Çeliklerimiz var. Bursa’da işkenceyle katledilen Ali Nartımız ve gördüğü işkenceler sonucu yiten sağlığı neticesinde erken kaybettiklerimizden Osman Nartımız var. Bir kuşatma altında yargısız infaza uğrayan Avni Turanlarımız, Recai Dinçellerimiz var. Ve yine Beşiktaş’ta bir kafeteryada katledilen İsmet Erdoğanlarımız var. Buca hapishanesinde katledilen Yusuf Bağ'ımız var. Şaban Şenlerimiz var. Onurlu avukatlarımız, müvekkilleri için ölüm orucuna yatan Avukat Behiç Aşçılarımız var. Akıl almaz bir hukuksal zulme maruz kalan Pınar Selekimiz, işçi sınıfından yana Meclise giren Nevzat Hatkolarımız var..

Biz, nice sürgün torunu fidanımızı verdik bu coğrafyanın kanlı toprağına.. İsimlerini sayfalar dolusu yazabileceğimiz nice yürekli aydınımız, yazarımız, şairimiz, sanatçımız var. Ahmet Tellilerimizi, Rutkay Azizlerimizi, Mehmet Aslantuğlarımızı bu coğrafyada bilmeyeniniz, sevmeyeniniz yoktur sanırım.

Hayatını halkına adayan Tevfik Esenç, İzzet Aydemir, Ömer Büyüka gibi nice emektarımız var. Çerkes örgütlenmesinde kaybettiğimiz Tsey Mahmut Özdenlerimiz, Sönmez Baykanlarımız var. Dağ gibiydiler.

Faşist Gürcistan’ın Abhazya’yı işgal girişimine karşı halklarımızın direnişine Türkiye’den katılarak kardeşlerinin yanında yer alan, savaşarak ŞEHİT düşen Efkanlarımız, Bahadırlarımız, Hanefilerimiz, Zaferlerimiz, Vedatlarımız ve en az onlar kadar yiğit binlerce direnişçi evladımız var.

1 milyon nüfusuyla, özgürlüğü için kendisinden yüz kat bir güce karşı direnen Çeçenlerimiz var. Dünya biliyor. Türkiye, Almanya, İngiltere, Abhazya, Adıgey, Çeçenya, Suriye, Ürdün, Irak ve Çerkeslerin yaşadığı her bir yerde Kafkasya kadar sabırlı annelerimiz var, halkın sorumluluk hareketinin anneleri.. Kahraman gülüşlü çocuklarımız, güneş yüzlü genç kızlarımız, delikanlılarımız var. Doğan Güreşler ne ki!?

‘Candan Önce Onur Gelir’ diyen DEMOKRATİK ÇERKES HAREKETİ var.. Bizim büyük ailemiz, özgürleştireceğimiz emeğimiz ve kimliğimiz var, bizim SEVDALARIMIZ VAR..


(16.10.2014)