Recep Tayyip Erdoğan, 10 yıllık iktidarı süresince birçok "tabuyu" yıktı ve birçok konuda kimsenin "el atmadığı" konulara girdi: Ekonomide daha öncekine kıyasla canlılık yaratması ya da ordunun gücünü kırması gibi... Fakat bir konuda öncüllerinin izinden gitmeyi kendine vazife bildi ve ona sadık kaldı: AB'ye tam üyelik hedefini sadece devralmakla kalmayıp birkaç yıl, hatta tam gaz ilerletti.

   Başbakan, bu kez bir televizyon röportajında, Türkiye'nin dış politikadaki bu temel hedefini “vazgeçilebilir” olarak takdim etti ve yeni bir rota gösterdi. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den, Türkiye'yi -Rusya, Çin ve bazı Orta Asya ülkeleri için ekonomik ve askerî iş birliği alanlarında bir platform oluşturan- "Şanghay Beşlisi'ne" almasını istemiş ve gülümseyerek "O zaman AB'ye 'Güle Güle' deriz." diye eklemişti.

     --Diktatörlüklerle Ortak Değerler mi?--

     Ancak aradan daha birkaç gün geçtikten sonra Erdoğan'ın bu konuda şaka yapmadığı anlaşıldı. Dışişleri Bakanlığından, Türkiye'nin, Şanghay İşbirliği Örgütündeki mevcut "diyalog ortağı" statüsünden "gözlemci" statüsüne yükselmeyi istediği duyuruldu.

     Türkiye'de Erdoğan karşıtları alarma geçti. Hürriyet Daily News köşe yazarı Semih İdiz, AB ekseninden "Şanghay Beşlisi" eksenine geçmenin "anlamsızlığını" iyice düşünüp tartmadan, ülkedeki AB karşıtı ortamdan da hareketle, Başbakan'ın, vatandaşın duymaktan hoşlanacağı şeyler söylediğini yazdı. Bugün gazetesinden İdiz'in meslektaşı ve arkadaşı Gülay Göktürk ise Erdoğan'ın, neredeyse hepsi "diktatörlükle yönetilen" bu Şanghay grubu ülkeleriyle Türkiye'nin hangi ortak değerlere sahip olduğunu bağdaştırdığını sordu.

     --AB'den Duyulan Hayal Kırıklığı ve Yeni Özgüven--

     Erdoğan bu girişimiyle, artık yaklaşık yüzde 66 oranına çıkmış, Türkiye'nin AB adaylık sürecinin devamına karşı çıkan birçok Türk seçmenin görüşleriyle gerçekten buluşuyor. Önümüzdeki iki yılda, Erdoğan'ın kazanmak istediği yerel, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşecek. Fakat Başbakan'ın akıl oyununun tek nedeni seçim öncesi kampanya değil.

     Siyaset uzmanı ve Erdoğan'ı iyi bilen Yavuz Baydar, "Huffington Post"taki yazısında, Erdoğan'ın sözlerinin, AB'nin yüz vermeyen tutumunun Türkler üzerindeki derin ve siyasi olarak önemli sonuçlar doğuran hayal kırıklığını yansıttığını belirtiyor. Baydar, Başbakan'ın bu yeni inisiyatifinin, G-20 üyesi ve dünyanın en büyük 16'ncı ekonomisine sahip bir ülkeye Avrupa'nın "ikinci sınıf ve cüzzamlı" muamelesi yapılmasından duyulan düş kırıklığı gösterdiğini aktarıyor. Özgüveni artan bölgesel güç Türkiye ise Avrupa ile gerileyen karşılıklı ticaret dolayısıyla da, günden güne daha çok AB'nin Türkiye dış politikasındaki merkezi konumunu sorguluyor.

     --Fransa, Yeni Bir Tutum Sinyalleri Veriyor--

     Büyük umutlarla başlanan AB üyelik sürecinin, çoğu Türk seçmen ve politikacısı için acı bir hayal kırıklığına dönüştüğü kesin. Türkler yıllardır Avrupa'dan, "asla AB'ye alınmayacaklarını, AB'ye ait olmadıklarını" işitip durmakta. Erdoğan'ın Brüksel'e mesajı: O halde olmasın.

     Ancak 50'li yıllarda dönemin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile Türkiye arasında imzalanmış anlaşmadan bu yana ilişkilerde çok iniş-çıkışlar yaşandı. Bugün de ilişkilerin yeniden yukarı doğru yol alması mümkün. Erdoğan'ın Şanghay açıklamalarından birkaç sonra hiç beklenmedik biçimde -Türkiye ile üyelik müzakerelerinin bir numaralı engelleyicisi- Fransa, sert tutumundan dönüş sinyalleri verdi. Bu, Türkiye'nin AB sürecine birden bire yeniden can verebilir. Belki de Şanghay'ın biraz daha beklemesi gerekecek.